18 Nisan 2014 Cuma

ATLI KARINCA


+1 Tv'de cumartesi geceleri Yekta Kopan'ın Cumartesi programını takiben saat 24.00'de Festival Filmleri Kuşağı başladı. Festivallerde yarışmış Türk filmlerini sansürsüz olarak evde televizyonda izleyebileceğiz. Yekta Kopan, RTÜK nedeniyle sigara, alkol gibi sahnelerin kareleneceği, küfürlü konuşmaların bipleneceği ancak bunun dışında herhangi bir sansür uygulanmayacağı, sahnenin kesilip atılmayacağı müjdesini verdi. Bu güzel bir haber! Özellikle benim gibi küçük şehirlerde yaşayan, bu filmleri ancak evinde DVDden izleyebilenler için...
Gösterilen ilk film, senaryosunu Mert Fırat'ın yazdığı, İlksen Başarır'ın yönetmenliğini yaptığı Atlı Karınca oldu. Atlı Karınca ensest ilişkiyi ele alıyor. Üstelik bunu, tacizi göstermeden, çocuğu arzu nesnesi yapmadan, ajite etmeden, seyirciyi rahatsız edecek tek karesi koymadan, magazin tuzağına düşmeden yapıyor. Başarısı bu hassasiyette, göstermeden anlatmasında gizli belki de...
Gösterimden önce İlksen Başarır ve Mert Fırat Cumartesi programının konuğu oldu. Film hakkında bilgi verdiler. TRT 2'de yıllarca yayımlanan Atilla Dorsay'ın sinema kuşağını ne kadar özlediğimi fark ettim. +1 Tv'nin Festival Filmleri Kuşağı bu boşluğu dolduracak gibi gözüküyor. Cumartesi geceleri kendinize bir hediye verin. Ayaklarınızı uzatın, çayınızı, kahvenizi, biranızı alın. Festival filmlerini izleyin.
Gelelim ilk filmle ilgili izlenimlerime:
Film, bayramda kurban kesilmesi sahnesiyle başlıyor. Baba Erdem Yalçın, çocukların alnına kurban kanı sürülmesinden hoşlanmıyor. Çocukların yıkanmasını istiyor. O esnada mutfakta işi olan anne Sevil, sadece alınlarının yıkanmasının yeterli olacağını söylüyor. Baba tamamen yıkanmalarını istiyor. Anne mutfakta işi olduğunu, çocukları yıkayamayacağını, eşinin yıkayabileceğini söylüyor. Şiddete karşı, çocuklarıyla ilgili, gerektiğinde  onları yıkayan, ödevlerine yardım eden bir babayla tanışıyoruz. Aynı zamanda daha ilk sahnelerde babanın aşırı titiz, güvensiz ve kontrolcü olduğunu da görmeye başlıyoruz. Erdem Yalçın, yaşadığı kasabadan nefret eden İstanbul'a yerleşmek isteyen bir şair olarak çıkıyor karşımıza. Filmin ensest ilişki hakkında olduğunu bilerek izledim. Dolayısıyla ilk sahneden itibaren ipuçlarını aradım. Yönetmen göstermeden, metaforlar üzerinden anlatmayı tercih etmiş. İlk metafor, Edip'in kız kardeşi Sevgi ile paylaşmak istemediği bir oyuncak, tahta at... Sevgi ile paylaşmak istemiyor, öyle ya, paylaşmak demek babasının ilgisini de kız kardeşiyle paylaşmak, onu koruyamamak demek. Geceleri yorganını alıp Sevgi'nin yatağının kenarında yerde yatıyor. Anneannesi felç olup İstanbul'a taşınacakları vakit eline bir çekiç alıp tahta atı parçalıyor. Suskunluğunun hediyesi, rüşveti, tahta atı parçalıyor. Çember kapansın, taciz bitsin istiyor belli ki... Yolda giderlerken bir an bile gözünü kırpmıyor Edip. Anlıyoruz ki babasıyla yalnız kalmaktan korkuyor, güvende hissetmiyor. Bir an hayal kuruyor,  babası arabayı kullanırken onun gözlerini kapatmayı, bir kazaya yol açmayı düşlüyor, kısacık bir an. Aniden önlerine çıkan köpeğe çarpıp ölümüne sebep olduklarında, karısı Sevil ölü köpeği, yolun kenarına çekmek istiyor. Kocası elimi sürmem ben, diyor. Anne çocuklarıyla köpeği gömüyor.
İstanbul'a giderken bir süre kayınvalidenin evinde kalıp ayrı eve çıkma hayalleri kuruyor Erdem Yalçın. Zaman geçiyor, hayal edilen gerçekleşmiyor. Edip, evden uzaklaşmış, yatılı okuyor. Sevil'in yoğun bir iş temposu var. Erdem, felçli kayınvalidesini yediriyor, içiriyor, yatağına yatırıyor. Daktilosunun başına geçip geceler boyu şiirler yazıyor. İlk şiir kitabı yayımlanalı yıllar geçmiş, hâlâ yayınevinin editöründen istediği ilgiyi göremiyor, görüşmek için gittiğinde saatlerce bekletilip bir kaç yavan sözcükle sırtı sıvazlanıyor, şiir kitabı bir türlü ikinci baskıyı yapmıyor, edebiyat eleştirmenlerinden arzu ettiği övgüyü görmüyor. Tek eğlencesi eli boş da dönse (Sevgi ile balığa çıkıp dönüşte balıkçıdan balık aldıkları gün hariç) tekneyle balığa çıkmak... Tam da bu günlerde karısına çalıştığı iş yerinden müdür yardımcılığı teklifi geliyor. Daha uzun mesailer, iş seyahatleri demek olan bu yükseliş annenin evde neler olup bittiğini uzun süre gözden kaçıracağı bir süreç aynı zamanda. Yönetmen bunlar yaşanırken ikinci metaforu gösteriyor bize. Kapanmayan banyo kapısı... Banyo kapısından kaç gece Sevil'i izliyor, o banyo yaparken mi içeri giriyor bilemiyor, göremiyoruz ancak annenin iş seyahatine çıktığı bir gece Sevil'i taciz ettiğini Sevil'in olayı hatırlayıp banyoya gidip kusmasından, saçlarını kesmesinden, hayli dalgınlaşıp pazar günü okula gitmesinden, anneannenin tekerlekli sandalyesinde sessiz ve çaresiz açık banyo kapısına bakmasından, babasının müzik seti almasından (Edip'e alınan tahta at gibi bir rüşvet, sus payı) anlıyoruz. Anne de bir şeylerden şüpheleniyor ki bir sabah, akşam eve geç geleceğini söylüyor, babasıyla yalnız kalmak istemeyen Sevgi'nin arkadaşında kalma isteğini reddediyor. Kabul etmekten korktuğu şeyi gözleriyle görmek için eve erken dönüyor. Sonrası sessiz iç çekişler, suskunluk...
Anneannesine kitap okurken içindeki suçluluk, öfke, kızgınlık bir anda dudaklarından dökülüyor Sevgi'nin. "Birbirimizi daha çok seveceğiz, dedi. Utanıyorum. Annemin yüzüne bakamıyorum. Ne yapayım anneanne? Gideyim mi buralardan?"
Film, hızla finale doğru ilerlerken hâlâ Erdem'in, iki çocuğuna da neden bunu yaptığını bilemeyiz. Görünen bir sebebi yoktur. Karısının uzun çalışma saatleri, kendisinden daha başarılı olması, daha çok kazanması, olmak istediği kadar iyi bir şair olamaması, çalışması, yazması gereken saatlerde felçli kayınvalidesiyle ilgilenmesi, kim bilir... Hangi gerekçe çocuklara tacizi haklı çıkarabilir zaten!
Yazmak mağaraya inmek gibidir. Derine indikçe, üzerini örttüğünüz acılarla, utançla, pişmanlıkla yüzleştikçe daha dokunaklı metinler çıkar ortaya. Babanın sıradan giden kariyeri bir anda yükselişe geçer. Editör şiirlerini ilgiyle okur, bir an evvel şiir dosyasını tamamlamasını ister. En sevdiği şiir Atlı Karınca olur. Erdem o şiiri kullamak istemez. Oysa editör kitabı o şiir çerçevesinde planlamıştır. Filmde Atlı Karınca şiirini duymayız ancak ne anlattığını elbette biliriz. Anlarız ki baba da acı çekmektedir. Erdem'in tek bir şiirini dinleriz mezarı başında, her şeyi anlatan o tek şiirini...

Benim kefenim mor, tabutum ucuz bir günah teknesi,
Göklerinde sevgimin utanç kanları,
Sevgi utancımın dibinde leşimin kalbine tükürüyor
Ter kokan mezarımda
Sapsarı yük kadının yüzü
Kızılca kıyamet sevginin nefret rengi
Gözleri ölgün ağlamıyor
Yüksünmüyor dahası.
Öpüyorum alnını yaralarından
İniltim sıvazlıyor bedenini
Sevgi paramparça




Yönetmenİlksen Başarır
YapımcıKutu Film
Most Production
Senaristİlksen Başarır
Mert Fırat
OyuncularNergis Öztürk
Mert Fırat
Zeynep Oral
Sema Çeyrakbaşı
Sercan Badur
Oğulcan Güler
Eren Öner
Helin Çal
MüzikAhmet Kenan Bilgiç
Görüntü yönetmeniHayk Kırakosyan, R.G.C.
Sanat yönetmeniGamze Kuş
KurguErkan Özekan
CinsiSinema filmi
TürüDram
RenkRenkli
Yapım yılı2010
Çıkış tarih(ler)i1 Nisan 2011
Süre93 dk.
Ülke Türkiye
DilTürkçe

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder