Birleşmiş Milletler, 2015 yılında kadınların ve kızların STEM (fen, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanında eğitim ve araştırma faaliyetlerine katılımını teşvik etmek amacıyla 11 Şubat gününü “Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Uluslararası Günü” olarak ilan etti.
Elbette kız
çocuklarının ve kadınların eğitim alma, bilimsel araştırma faaliyetlerine
katılmasının önü kendiliğinden açılmadı. Kız çocukları ve kadınlar bu uğurda
inançla, azimle, kararlılıkla çalıştı, çabaladı. Çoğu zaman başarıları istisna
olarak görüldü, yok sayıldı. Yine de yılmadılar, kendilerinden sonra gelenler
için yolu açmaya, ilerlemeye devam ettiler. Size karşısına çıkan engelleri
yılmadan aşan, öncü bilim kadınlarından Marie Curie’nin hikâyesini anlatan bir
çocuk kitabından bahsetmek istiyorum.
“Marie Curie ve
Atomların Sırrı” Luca Novelli’nin yazdığı, Süheyla Kaya’nın çevirdiği, Can
Çocuk’tan yayımlanmış bir biyografi kitabı. Kitapta kronolojik sırayla Marie’nin
çocukluğu, eğitimi, kocası Pierre Curie ile tanışması, fizik çalışmaları,
karşılaştığı engeller, ona ün kazandıran bilimsel başarıların yanı sıra ilk
Nobel ödülü alan kadın olması, hiçbir kadının alınmadığı kurumlarda çalışmayı
başarması gibi tarihe düştüğü ilkler anlatılıyor. Kitap Marie’nin hayatını on
dokuz bölüme ayırıyor. Her bir bölümün başında üçüncü tekil şahıs anlatıcı, o bölümde
okuyacağımız içeriğe dair genel bilgi sunuyor. Sonra Marie dile geliyor ve ben
anlatıcının olanaklarından faydalanarak bize ilk elden biyografisinin
ayrıntılarını sunuyor. Bu ayrıntılar neşeli siyah beyaz karikatürlerle
belirginleşiyor, daha da ilgi çekici hâle geliyor. Anlatının sonunda yer alan
radyoaktif sözlük bölümünde ise kitap boyunca karşılaşılan terimler ve bilim insanları
hakkında bilgiler yer alıyor.
Gelelim Marie Curie’nin
ilham veren hikâyesine:
Marie Curie, 7 Kasım
1867’de Polonya’nın başkenti Varşova’da Maria Sklodowska adıyla dünyaya geldi.
O tarihlerde günümüz Polonya toprakları Rusya, Prusya ve Avusturya-Macaristan’nınegemenliği
altında idi. Varşova, Çarlık Rusya’sı işgali altındaydı ve halkın ana dili olan
Lehçe’yi öğrenmesi yasaktı. Maria’nın babası Wladyslaw lisede matematik, annesi
Bronislawa ise bir kız okulunda müdürdü. Maria daha liseyi bitirmeden
ablalarından biri tifodan, annesi ise tüberkülozdan öldü. Babası yanlış bir
yatırım nedeniyle tüm parasını kaybedince aile zor günler geçirdi. Maria
başarılı bir öğrenciydi. Yasak olmasına karşın Lehçe okumayı ve yazmayı da
öğrendi. Liseyi birincilikle bitirdiği halde o günlerde kızların üniversiteye
gitmesi engellendiği için “Uçan Üniversite” denilen bir oluşumla öğretimine
devam edebildi. Bu oluşuma “Uçan Üniversite” deniyordu çünkü öğretmenler kızlara
gizlice evlerde ders veriyor, polis baskınına karşın da bu evler sürekli olarak
değişiyordu. Maria öğretmenleriyle Avrupa’da dolaşan yeni fikirler üzerine
konuşmaktan hoşlansa da yurt dışına giderek gerçek bir üniversite eğitimi
almaya kararlıydı. Bunun üzerine ablası Bronia ile bir anlaşma yaptılar. Ablası
Paris’te tıp okurken Maria mürebbiye olarak çalışacak ve ablasına para
gönderecekti. Ablası doktor olup para kazanmaya başladığında ise okuma sırası
Maria’ya gelecekti. Maria önce Varşova’da, sonra kırsalda mürebbiye olarak
çalıştı. Kırsalda çalıştığı evin oğluyla yakınlaşınca aile, oğullarının drahoma
getiremeyecek yoksul biriyle evlenmesini istemedi. Yeniden Varşova yolunu tutan
Maria, kuzenlerinden birinin gizlice kurduğu fizik ve kimya kursuna başladı.
Mendeleyev’in öğrencisi olan kuzeninden çok şey öğrendi.
Paris’e gitme sırası
geldiğinde seçimi belliydi. Maria, Sorbonne’da fizik bölümüne kaydolurken
ismini Marie olarak değiştirdi. Sorbonne’dan birincilikle mezun oldu. Burs
alarak Ulusal Endüstriyi Geliştirme Derneği adına belirli çelik çeşitlerinin
manyetik özelliklerini incelemeye başladı. Bu araştırma için Endüstriyel Fizik
ve Kimya Okulu laboratuvarı başkanı fizik doktoru Pierre Curie ile tanıştı.
Ortak ilgi alanlarının da etkisiyle yakınlaşan çift 26 Temmuz 1895’te evlendi.
Bu tarihten sonra Marie Curie adını aldı. Curie, doktora konusu olarak Bekerel
ışınımını seçti. Araştırmaları sonucunda bu ışınıma radyoaktivite adını verdi
ve polonyum ve radyumu keşfetti. Radyumun keşfi, tıp alanında kullanılabileceğinin
tespit edilmesi onlara büyük ün kazandırdı. Bu araştırmayla Marie Curie, eşi
Pierre ve doktora hocası AntoineHenriBecquerel ile Nobel Fizik Ödülü’nü aldı.
Tarihte Nobel ödülü alan ilk kadın oldu. Keşiflerinin tüm insanlığın yararına
kullanılması için patent almaksızın, ticari kaygı gütmeksizin araştırmalarına
devam ettiler. 1906 yılında Pierre kaza geçirip ölünce Marie Curie, Sorbonne’da
profesör olarak çalışan ilk kadın oldu. Pierre’in ölümünden sonra ismi haksız
skandallarla anılıp itibarsızlaştırılmaya çalışılsa da Marie Curie
çalışmalarını sürdürdü. 1911 yılında bu defa Nobel Kimya Ödülü’nü alarak
tarihte iki Nobel Ödülü’ne sahip ilk insan oldu. Çalışmaları bununla sınırlı
kalmadı. Birinci Dünya Savaşı sırasında yaralanan askerlerin vücudunda kalan
şarapnel parçalarını bulmak için röntgen ışınlarından faydalanma fikrini
düşündü. Kızı Irene ile cephelerde bulundu. Uzun yıllar radyoaktif maddelere
maruz kaldığı için 1934’te kan kanserinden öldü.
Marie Curie
radyoaktivitenin atom bombasının geliştirilmesinde kullanıldığını görmedi.
Ölümünden sonra radyoaktivite alanındaki gelişmeler, nükleer santrallerin
kurulması, nükleer tıp gibi uygulamalarla devam etti. Pierre ve Marie Curie
buluşlarının insanlığın iyiliğine kullanılmasını arzu ediyor, aksi bir durumdan
endişe ediyordu. Nitekim Pierre Curie 1905’te Nobel Fizik Ödülü aldıkları
törende görüşlerini şöyle dile getirmişti:
“Radyum canilerin
elinde çok tehlikeli olabilir… Kendimize şu soruları sormamız gerekiyor:
Doğanın sırlarını bilmek insanlığa gerçekten yarar sağlayacak mı? İnsan bu yeni
bilgilerden faydalanmak olgunluğuna erişti mi?” Pierre Curie iyimserdi.
Sözlerini şöyle sürdürdü: “Fakat ben de Nobel gibi, insanlığın, her şeye rağmen
yeni buluşlardan zarardan çok yarar sağlayabileceğini düşünüyorum.” Tarih bize
Pierre Curie’nin sözlerinin kehanet gibi gerçekleştiğini gösterdi. Dilerim
bundan böyle yeni buluşların zarardan çok yarar getirme konusunda daima haklı
çıkar.
*Bu yazı ilk kez 11 Şubat 2021 tarihinde Parşömen Sanal Fanzin'de yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder