30 Haziran 2025 Pazartesi

Mücbir sebepler, romanlar ve yerleşme çabası

"İstediğin cevap gelmiyorsa hayır demektir."

Yıllar evvel böyle bir cümle okudum sosyal medyada. Kaynağını hatırlamıyorum, çok özgün mü ondan da emin değilim. Her kelimenin de telifi yok, en nihayetinde. Ama doğruluğuna yüzde yüz katılıyorum. 

Kafam bir meseleyle meşgul. Ve istediğim yanıt gelmiyor. Yavaş yavaş bunun "hayır" olduğunu kabullenme evresindeyim. Bunu kendime küçük küçük dillendiriyor, duygularımla hemhal oluyordum ki dün gece bir rüya gördüm. Basit, sıradan, yaz mevsimine uygun bir rüya. Havuz kenarından geçiyorum. Yüzenler, eğlenenler, koşturanlar var. İstediğim cevabı vermeyen zat da orada. Bu rastlaşmanın üzerine gitmiyorum. O sırada kulağıma bir lakırdı çalınıyor. İstediğim cevabı almadım çünkü kısmına cuk diye oturan bir lakırdı çünkü. Ha tamam o zaman, diyebilir ve devam edebilirim. Öykücü beyin iş başında. Beni korumak için hemen bir hikâye uydurdu ve konuyu bir sebebe bağladı. Mücbir sebep, benimle ilgisi yok. Noktayı koydu. Sayfayı çevirdi. Ben de öyle yapacağım. 

Yazıyorum çünkü bilinçaltının bu becerisine hayran kalmamak elde değil. Gerçekten. İçinden çıkamadığı, kendini mutsuz edecek her koşul karşısında bir varsayımı var. Çok da inandırıcı kerata. Normal sayılmalı. Nihayetinde her organizma yaşama sıkı sıkıya bağlı. Hayatta kalmak, mutlu olmak istiyor. Normal olmayan, hatta tehlikeli sayılabilecek olan, bu varsayımlar realiteyle örtüşmediğinde kendi realitemize sımsıkı yapışmak ve aldanmayı sürdürmek.

                                                                                      *

İza'nın Şarkısını okumayı sürdürüyorum. Çok dokunaklı bir roman. Yaşlı annenin taşra yaşantısından sökülüp atılıp Budapeşte'de bir odaya sığışması, kızının kendi hayatı ile annesine bakma yükümlülüğü arasında sıkışması, nezaketine, ilgisine karşın kendi yaşamının galip gelmesi, annenin günlük uğraşlarının bir bir elinden alınması karşısında hayatının anlamını kaybedişi ince ince anlatılıyor. Roman ilk kez 1963'te yayımlanmış ancak konu evrensel. Bugünün okuruna da rahatlıkla sesleniyor. Metinde cep telefonu, internet gibi bugünün teknolojik ayrıntıları yok sadece. Genel geçer insanlık hâli ise her devre hitap ediyor. Okumayanlar bir baksın derim. Kalpten tavsiye. 

                                                                                    *

Dün bütün gün evdeydim. İki kez yakınlardaki markete yürümek ve bir arkadaşımı çocuklarıyla beraber ağırlamak dışında temizlik ve yerleşmekle meşgul oldum. Kitaplıklar kuruldu. Meşe ceviz rengi kapaklı Billyler salona çok yakıştı. Bayağı sıcak bir hava kattı. Salondaki kolileri açmaya ve kitapları raflara dizmeye başladım. Birkaç güne kalmaz her şey kolilerden çıkar ve geçici de olsa bir yerlere yerleşir diye tahmin ediyorum, daha doğrusu umuyorum. İnce işleri zamana bırakır, yazı yaşamaya başlarım böylece. 

6 yorum:

  1. Bir kez daha kolay gelsin, çoğu gitmiş azı kalmış, gerisi göç yolda düzelir.
    Magda Szabo'ya hayranım. Herman Hesse, "Mağda Szabo'yu keşfettiyseniz altın bir balık yakalamışsınız demektir" şeklinde buyurmuş ve haklı buyurmuş bence de. Ergenlere hitap eden "Abigail"ini bile okudum, diğerleri kadar çok sevmesem de. "İza'nın Şarkısı" da en müthişlerinden biri. Keşke daha çok kitabı Türkçe'ye çevrilse...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. H. Hesse iddialı konuşmuş ama metinler de onlarca yıl sonra hâlâ güncel. Okurla aynı tazelikte konuşuyor. Kapı ve İza'nın Şarkısı var bende sadece. Eksikleri de tamamlarım belki ileride. Kapı'nın filmi de varmış galiba. Bulsak da izlesek.

      Sil
    2. Kapı'nın filmi şahanedir, birebir çekilmiş. Çok mutlu bir tesadüfle yönetmeni Istvan Szabo ile aynı salonda izlemiştim Altın Portakal'da. Bulursanız mutlaka izleyin derim, birebir çekilmiş adeta ve Emerenc rolünde Helen Mirren var, daha fazla söze gerek yok sanırım :)

      Sil
    3. Ne keyifli bir seyir olmuş. Çok imrendim. Istvan Szabo, yazarın bir yakını mı? Merak ettim. Filmi umarım bulup izleyebilirim.

      Sil
  2. Haydi kolay gelsin. Renk ve doku değişimi hemen farkediyor değil mi? Yeni yerleşmeler iyi gelerek devam etsin. Ben de yatak odamızdaki kilimi değiştirdim, koyu kışlık bir renkten krem ve fıstık yeşiline geçtik. Başka bir yere giriyorum artık sanki, içim açılıyor. :)
    Jung rüyaların üç fonksiyonunan bahseder. Eğitici, tamamlayıcı ve haberci. Eğiticide yeni bir bilgi öğreniriz, tamamlayıcıda hayatta normalde yap(a)madığımız bir şeyi yaptığımızı görür ve o eksikliği tamamlarız, habercide de ise nasıl olmasını istediğimizi (bilinçaltında) görürüz. Cevabınızı almışsınız sanki. :) Sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazı renkler odaya sıcaklık ve enerji katıyor. Güle güle kullanın. Cevabı aldım galiba. Umduğum gibi mi? Kesinlikle hayır ☺

      Sil