12/12/2023 saat 11.22'de gözüm bilgisayarın saatine takıldı. Numerolojiye düşkün değilimdir. Bırakın düşkün olmayı, bilgi sahibi bile değilim. Bununla beraber böyle tekrarlayan, uyumlu rakamlara denk gelmek gün içinde yüzümü gülümsetiyor, kendimi şanslı hissediyorum.
Şans yüzüme gülüyor/gülmüyor demek biraz da kişisel bir seçimmiş gibi geliyor bana. Yanımda çalışan ve kendini şanssız olarak nitelendiren bir çalışanım vardı. Ben de ona niye öyle diyorsun, bak bir işin var, evine çok yakın, kendi ayaklarının üstünde duruyorsun, der. Hayatında olumlu sayılabilecek yönlere dikkatini çekmeye çalışırdım. Çalışanım belki de haklıydı. Çünkü bir cumartesi gecesi hiç de adetim olmadığı halde, tamamen tesadüfen muayenehanenin önünden geçerken içeride ışığın yandığını fark etmem, onun açısından da benim açımdan da final oldu. O saatte orada olmayacağımdan emindi muhtemelen. Benden izinsiz, içeride kendi yakınının dişlerini temizlerken yakalanmak, nereden baksan yüzbinde bir ihtimaldi ve oldu. İşten çıkartmak zorunda kaldığım için ben de üzüldüm. Bu olay yaşanmasa, başka ufak kusurları görmezden geliyor, bunu da normal sayıyordum. İş ilişkilerinde bu türden bir emeğin verilmesi gerektiğine inanıyorum çünkü. Sonra başka başka çalışanlarda göz yumduğum farklı, beni aslında kızdıran davranışlar geldi aklıma. Bayağı tutmak, bırakamamak ile ilgili meselem olduğuna kanaat getirdim bu olaylardan sonra. 2023 farklı farklı şekillerde bu meseleyi önüme çıkardı ve sordu. Hadi şimdi de mi bırakamıyorsun? Bıraktım haliyle. Zorlandım biraz. Yeniden uyum sağlamak zaman aldı.
Şanstan, tutamamak/bırakamamak meselesine hiç de düşünmeden, planlamadan geldim. Zihnimin oyunları... Ne derler bilirsiniz. Zihin iyi bir uşak, berbat bir efendidir. Düşüncelerinin peşine kapılmadan, varsaymadan, tahminde bulunmadan, yani zihne kul köle olmadan yaşamayı başarmak başlı başına mesai istiyor. Fark etmek istiyor. Geçenlerde beni rahatsız eden türden bir konuşmaya denk geldim. İki kişi arasında geçen konuşmada başvurulan kişiydim ancak karşımdaki kendini rahatsız eden şeyi konuşmak yerine ötekini anlatıyordu. İçimi huzursuzluk kapladı. Konuyu daha sonra hep beraber konuşmak üzere kapattım. O an, aslında bizi rahatsız eden pek çok meselede aslında neyin rahatsız ettiğine dair net olmadığımızı fark ettim; kjonuşurken aslında ne diyeceğimizi bilmediğimizi. Kendi merkezimizde kalmak, bizi rahatsız eden şeyleri dile getirmek yerine karşı tarafa suç atmak en kolay yaptığımız şey galiba. Kendimizi dinlemiyoruz, başkalarını dinlemiyoruz. Dinlemedikçe aslında gerçek ve önemli olanı ifade etmeyi de başaramıyoruz. Velhasıl dinlemek mühim mesele.
Yeri gelmişken bir de kitap önereyim. Julia Cameron'ı duymuşsunuzdur. Sanatçının Yolu kitabıyla on yıllardır, hayatında tıkanıklık yaşayan yazarlara, sanatçılara ve dahi insanlara 10 haftalık bir egzersiz programıyla yol gösteren çok satan ve pek çok dile çevrilen kitabın efsanevi yazar, bu kez de Dinleme odaklı bir yolculuğa davet ediyor. Derin dinlemeye dayalı, yaratıcılığı tetikleyen, kişisel dönüşümü hedefleyen bir kitap bu. Sabah sayfaları ve sanatçı buluşmaları sabit. Bunların yanı sıra her haftaya özgü ödevler ve de görevler var. Çevrelerini, kendilerini ve sessizliği dinleyerek gerçekten duymanın gücünü keşfetmek isteyenlere duyurulur.
Bir de davet! Eğer kitabı temin eder ve haftalık çalışmaları benimle eşzamanlı yapmak isterseniz lütfen haber verin. Yeni yılla beraber bu yolculuğu birlikte deneyimler, kazanımlarımızı, fark ettiklerimizi konuşuruz. Teklifim cazip geldiyse, benimle iletişime geçebilirsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder