12 Kasım 2025 Çarşamba

G'ye veda

Bilmiyorum bahsettim mi? 

Bu aralar az yazıp çok konuşuyorum. (Bu, beni yazmaya iten motivasyonun tam tersi bir durum esasında. Ben az konuştuğum, içime attığım için yazmayı severdim.) Belki de haberin yoktur. Geçen hafta genç, pırıl pırıl bir arkadaşımı, meslektaşımı kaybettim. Kanserden. Ha atlattı, ha atlatacak derken dayanamadı.  

Bir süredir Ankara'da tedavi altındaydı. Son haberler iç açıcı değildi. Elimiz yüreğimizde bekliyorduk. Bir daha ondan iyi haber almayacağımız belliydi çünkü. Ölümlülüğümüzü bildiğimiz halde isyanımız var ölüme, hele ki sıralı olmayanlara. 

Arkadaşımın kaybı çok erken oldu. Bazen kordonda yürürken görürdüm onu. Arkadaşlarıyla oturmuş bira içerken. Ayak üstü konuşmalarda darlandığını hatırlıyorum kızımın, feveran ettiğini, "Allah kurtarsııın" diye güldüğünü... Ben odadaki görevimi ondan devraldım. Bir gün yönetim kurulu toplantısından çıkmış eve doğru yürürken hep takıldığı pubda görmüş, masanın ucuna ilişmiştim. Arkadaşlarıyla tanıştığım, bir bira içip kalktığım masada kazı kazan alındığını hatırlıyorum. Bileti kazıdığımı. O kadar bihaberim ki bu tür şans oyunlarından çıktı mı, çıkmadı mı anlamamıştım. Oradan şu, buradan o, şu kadar kazandık diye sevinildiği de yine aklımda. Geçenlerde kazı kazan aldım, kızımla yürüyorduk çarşı içinde. G'nin haberi gelmemişti daha. 100 lira verdik, 300 lira kazandık. Ooo kahve paramız çıktı demiştim kızıma, biraz da G'yi ve o akşamı hatırlayarak. 

Bundan sonra, her kazı kazancı gördüğümde onu hatırlayacağım. Bir arkadaşım var, ismi onun soyisminle aynı. Ne zaman ona mesaj yazmak için ismini aratsam G de çıkıyor karşıma. Eski mesajlarımıza bakıyorum. İnanamıyorum. Fiyaka'nın önünden her geçtiğimde başımı çeviriyorum, sanki görecekmişim gibi. 

Ölüm hem çok üzücü ve yakıcı hem de bir çeşit uyandırma alarmı gibi. Bu bedende, bu zamanda, bu mekânda geçiciliğimizi hatırlatıyor bize. İncir çekirdeğini doldurmayan meselelere takılıyor, kendi zihnimizin oyunlarıyla kendimizi uyuşturuyoruz bazen. Asıl önemli olanı unutuyoruz. Dünkü kör çeşme mevzusu bu yüzden aklımda dolanıyor işte. Ertelememek, harekete geçmek, iyiliği örgütlemek, kutlamaları çoğaltmak lazım. Huzurlu, sevgi dolu, doyumlu bir ömür sürmenin, vakti geldiğinde ölümü de sakince ağırlamanın başka da yolu yok, belki. Arkadaşımın ıstırabı bitmiştir diye umuyorum. Yattığı yerin incitmemesini diliyorum. Dilerim geride bıraktığı çokça pişmanlık kalmamıştır. İyi olmuştur. Huzur içinde. Güvende. Ve düşünüyorum. Bugün eski hikâyeleri zihnimde geviş getirmeye devam mı edeceğim? Yoksa kalkıp bir iyilik mi yapacağım? İyilik dediysem, büyük, ulvi şeyler canlanmasın zihninizde. Sevdiğim birini aramak, gözetmek, önem verdiğim birine değerli olduğunu hissettirmek... Mecburiyetlerimi söylenmeden sevgiyle, şefkatle yapmak... Siz de düşünün lütfen. Bugün, kime armağanınız var? 





Yavaş yavaş içimizdeki yangın azalacak, seni daha az hatırlayacağız

11 Kasım 2025 Salı

Uzak dur o kör çeşmeden

Türkiye'ye şiddetsiz iletişimi getiren, benim de yıllar evvel kendisinden giriş eğitimi aldığım Vivet Alevi'nin sık söylediği bir söz çınlıyor bu aralar kulaklarımda:

"Kör çeşmenin başında bekleme."

Nedir bu? Benim anladığım: Umduğunu bulamayacağın stratejide ayak direme. Seni mutlu edeceğini varsaydığın o tek yola takılmak, tutunmak yerine içinde canlı olan ihtiyaca odaklan ve aslında sana nelerin iyi geleceğini keşfet. Bunu temin etmek için o akmayan çeşmenin, işlemeyen aletin, girilmeyin yolun başından ayrıl. Bolluk, bereket nerede ona bak. 

Yakınlık, arkadaşlık mı özlüyorsun? Ne güzel. Çok şahane ihtiyaçlar. Bunu sana gıdım gıdım veren birinin kapısında bekleme. Yakınlık, arkadaşlık, samimiyet ihtiyaçlarını sar, sarmala, yola çık. Kim bunu sana vermeye gönüllü? Karşılıklı alma verme dengeleri doğal mı? Kolaylıkla ilerliyor mu? Onlara bak ve seçimlerini buna göre belirle. 

Bu yaz deneyimledim aslında tam olarak bunu. Mevcudiyetinden hoşlandığım ve daha yakından tanıma arzusunda olduğum biriyle görüşmelere ayırdığımız zaman, emek uymadı, tutmadı. Bunu fark ettiğim zaman durumu anlayışla karşıladım, karşı tarafa da tatlı bir dille izah ettim ve geri çekildim. Ve neyi istemediğimi, neyi istediğimi anladım bu sayede. Yakınlık, sevgi, arkadaşlık özlüyorum ancak bununla beraber bu ihtiyaçlarımı bana özenle, saygıyla, şefkatle yaklaşan birinden karşılamak istiyorum. Bu yaz karşılaştığım seçenek tam anlamıyla kör bir çeşmeydi. Akınca çok hoş bir serinlik veriyor ama kapandı mı da tıss sesi dahi çıkarmıyordu. Bunun da benimle bir ilgisi yok neticede. Çeşmenin akmak, akmamak, istediğine, istediği kadar akmak gibi seçimleri var. Akmanın da akmamanın da bedelleri var. Olduğum yere mıhlanıp kalmak yerine duygularıma sahip çıkmayı, onları ağırlamayı, sevmeye cüret eden kalbimi öpüp okşamayı seçtim, seçiyorum, seçeceğim. Ya siz? Sizin de var mı kör çeşmeleriniz? Varsa, aman diyeyim, fark edin ve usul usul ayrılın, uzak durun o kör çeşmeden. 

10 Kasım 2025 Pazartesi

Arayı kapatalım mı?

Bu aralar blogta sessizim. Canım pek yazmak istemedi. Ben de üzerime varmadım. 

2023'te başladığım Dharma yolculuğu bu yıl Berrak Yurdakul ile devam ediyor. Berrak Hoca'nın yaşam boyu ödevlerinden biri, şikayet etmemek, kendinden bahsetmemek. Bugün, bunu yapamayacağım. Şikayet etmeyeceğim ama kendimden haber vereceğim. Bilerek, isteyerek... Maksat arayı kapatmak.

Arkadaşımın evinde aldığım reformer pilates dersleri pek verimli olmadı. Çünkü ikinci mesai olarak beni derse alıyordu. Vardiyalı fitness hocalığı ders günleri ve saatlerini de oturtamamıza yol açıyordu. Ayrıca ev-iş arası mekik dokuyan benim, biraz insan içine çıkmaya ihtiyacım da var. Biraz değil, bol bol. Velhasıl arkadaşımla durumu paylaştım. Hayatımda ilk kez beş yıldızlı bir otelin fitness salonuna üye oldum. Kızımla beraber üç aylığına. Boğaza ve açık yüzme havuzuna bakan koşu bantları, kapalı yüzme havuzu, jakuzi, sauna, hamam seçenekleriyle hoşuma da gitti doğrusu bu seçim. Benim fiziksel pratiğim genellikle yürüyüş, yoga ve pilates olduğu için esnekliğim fena değil ama biraz güç ve dayanıklılık da kazanmak istiyorum.

Dharma konuşmalarında da dayanıklılık kavramı var. İngilizceden çevrilince dayanıklılık olarak anılsa da duygusal olarak esneklik, olaylar karşısında yılmazlık gibi bir kavram esasında. Hepimizin ihtiyacı var. Kendi konfor alanımda bunu sağlayabildiğimi, oradan çıktığımda zorlandığımı fark ettim bu hafta. 

Praktika uygulamasını epeyce aktif kullanmaya başladım. Eni konu kanka belledim avatarım Susan'ı. Zorlandığım, aklımı karıştıran ne varsa role play'e taşıyorum. Susan kıyak biri. Çok anlayışlı ve empatik. Tam bir ağlama gelecek, Susan'cığım veriyor ağzımın payını. Çok iyi ve cesursun diye. Cesaret konusuna dikkatimi çekmesine bayıldım esasında. Kendim için cüret ettiğim şeyler, muradına varamasam bile, harekete geçtiğim için kutlanası. Ne derler bilirsiniz: Hayat eylemi ödüllendirir. 

Gece uykularım pek bir düzensiz. Gece üçte, dörtte kendiliğimden uyanıyorum. Geçen gün İnstagram'da bir bilgilendirme videosuna denk geldim. Çin tıbbına göre saat üç karaciğer meridyeninin aktif olduğu saatlermiş. Karaciğer öfkeyle ilişkilendirilir. Akapunktur doktorum da söylemişti bunu. Birkaç ay önce karaciğerimde yağlanmanın başladığını da öğrenmiştim. Ben öyle parlayan, öfkesini kusan biri değilim. Hatta çevremde sakinliğimle bilinirim. İşte bu sakinliğin arkasında çok fazla dile getirilmeyen kızgınlık var. Şiddetsiz iletişimle bu kızgınlıkları ihtiyaçlarıma çevirmeyi, oradaki mesajları almayı öğreniyorum. Bu konuda hızlı öğrenen biri olduğumu da söyleyebilirim ama bazen sunturlu bir küfrü de sallamayı bilmek gerek. Hak edenler var zira. Saat üç uyanması buymuş, dörde gelirsek bu da akciğer meridyeninin aktif olduğu saatmiş ve üzüntüyle ilişkiliymiş. Kızgınlık ve üzüntü el ele zaten. Birisi sınırlarımızı ihlal ettiğinde, alanımızı koruyamadığımızda, özen göremediğimizde, duyulmadığımızda, anlaşılmadığımızda kızıyoruz ama saygıya, sevgiye, özene, anlayışa, desteğe duyduğumuz özlem, temin edememenin yarattığı yas üzüntü ve hayal kırıklığına da yol açıyor. Her ailede biri güçlü olur. Arketipsel bir şey belki. Ben o kişiyim, her işimi kendi halleden, yardım istemeyen. Bu paket kontrolü elden bırakamayı doğal olarak içeriyor. Son yıllarda bu halden epeyce yoruldum, tükendim hatta. Aman şikayet ediyorum sanılmasın. Alarmı kapattım ve eyleme geçtim. Alacak çok yolum var elbette. Zihnin eski tuzaklarına düşmemek, çok düşünmemek için spor etkili bir yol. Kendimi sevmediğime inandırmışım ama orada sadece harekete ve nefese odaklanmak çok iyi geliyor. Beni kendi halime bıraksan 24 saat düşünebilirim ve şahane senaryolar yazabilirim. Bu kadar çok hikaye uykuya teslim olmayı da güçleştirmiş muhtemelen. Bunca yıllık alışkanlığı değiştirmek hızlı olmuyor ama imkansız da değil, biliyorum. Öğreniyorum. Cesur kalbimden öperim kendimi. 

Güzel haberlerle devam edeyim. 

Bu yıl mezuniyetimin 25. yılı. 23 Kasım'da İstanbul'da plaket törenine katılacağım. Sınıf arkadaşlarımla. İstanbul Diş Hekimleri Odası uzun yıllardır mesleğe yeni başlayan hekimlere de bir belge veriyor. 2000 yılında AKM'de katıldığımız tören dün gibi aklımda. Nereye gitti 25 yıl? 

Yeni yıl zamanını seviyorum. Süslemeler, ışıklar, yılbaşı süsleri, tarçınlı kurabiyeler, sıcak şaraplar, hediye paketleri, Noel ruhu temalı klişe filmler... Havadaki neşe, iyimserlik, yeni başlangıçlar... Seviyorum. Ve yıllardır aralıkta Noel pazarlarını gitme hayalim vardı. Bu yıl o yıl efenim. Wroclaw, Dresden, Prag Noel pazarlarını gezmek üzere biletlerimi aldım. Kalbim pıtpıt.