Eksiltmeli, ucu açık
ancak bir o kadar da kişisel alanlarda kök salarak düşündüren öyküler... Yazarın,
söyleyeceği çok şey olduğunu sezdiren ama asıl bunları “söylemeyerek”
düşündüren öykü dili... Öykünün tezgâhında ustalaşmadan kelimeleri böyle duru
kullanmak mümkün mü? Tuğba Gürbüz, Geçmiş
Zaman Çileleri’nde babanın cenazesini kaldırıyor.
Çekilmez evlilikler, tükenmiş
kadınlar, hayalsiz ergenler, biteviye süregiden monoton hayat... Aile... o
çilenin diğer adı. Kördüğüm. Varlığı da yokluğu da sorun olan “BABA”... Kadının ve çocukların üzerine abanmış varlığı
ağırlık, yokluğu daha da büyük bir ağırlık. Toplum öyle kurulmuş, ilahi yasalar
öyle emretmiş. Baba dilsiz, baba dert, baba kördüğüm olmuş bir çile... Geçmiş
zaman çileleri, hep baba merkezli. O çileler çocukların kollarında, anneler
inançlı, o çileler çözülecek, yumak yumak sarılacak... Çocuk neşeyle sokağa
koşacak, çile bitecek...
Ama bitmiyor. Çünkü “Zamanı geçmiş her şey, çürümeye mahkûm. Can vermek mümkün değil.”
Mutlaka okumak isterim. Kutluyor, güzel sonuçlar almanızı diliyorum. Yazmak harika bir duygu , ama bir kitap yayınlamak, satışa sunmak; günümüzde cesaret istiyor diye düşünüyorum.
YanıtlaSilİçimdeki sesi dinlersem girişimde bulunmak lâzım.
Sevgiyle.
Güzel temennileriniz için teşekkür ederim Makbule Hanım. İçinizdeki sesi dinlemenizi diliyorum. Sevgilerimle.
SilAyyy çok sevindim, çok gururlandım, çok duygulandım! Hayırlı olsun!
YanıtlaSilTeşekkür ederim Ceren ♥️
SilÇok kutluyorum sizi, ne kadar güzel bir duygu olsa gerek. Hayırlı uğurlu olsun!
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Yazdıklarımın bir kitap bütünlüğünde çıkıp okurla buluşması, günün birinde bir yerlerde onların yorumlarıyla karşılaşma ihtimali mutluluk veriyor. Etkisi uzun sürmese de :)
YanıtlaSiltebrik ediyorum, okuru bol olsun:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim 🙏
Sil