Kedi Olarak Hayatım CarlieSorosiak’ın Ben Cosmo’dan sonra dilimize çevrilen ikinci romanı.BenCosmo romanında bir Golden retrieverın hayatını anlatan Sorosiak, bu kez kedilerin iç dünyasına yakından bakıyor. Kedilere duyduğu ilginin kaynağı kitabın ithafında gizli. Sorosiak romanı, evlerini sevgiyle ve kedilerle dolduran annesine adamış. Hayvan sevgisi ve roman kahramanı olarak hayvanları kullanmak yalnızca bu iki kitaba özgü değil. Sorosiak şimdiye değin yazdığı dört gençlik romanında hayvanların iç dünyasına eğiliyor. Bu yönelim pek de şaşırtıcı değil. Neticede hayatının amacını yedi kıtaya basmak ve farklı türlerde hayvan büyütmek olarak tanımlayan bir yazara bakıyoruz. Hangi kıtalara ayak bastığını, kaç farklı türde hayvan büyüttüğünü bilmesek de içinden hayvan sevgisi taşan, farklı türden hayvanlara dair ilginç bilgilere yer veren, kedilerin alışkanlıklarına ve davranışlarına dair anekdotlarla dopdolu bir roman okuyoruz.
Kedi Olarak Hayatım’ın ana kahramanı ve anlatıcısı bir isme ya da bedene sahip olmayan bir uzaylı. Yaşadığı galakside bizden farklı özelliklere sahip bu ruhlar, kendilerini bir zar gibi çepeçevre saran, aynı çatı altında toplayan kovan dedikleri bir yapı içinde ortak amaca ve bilince sahipler. Hep birlikte düşünüp okyanuslardaki damlalar gibi bir bütün olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Bu durum sadece üç yüzüncü yaşlarına yakın değişiyor. O zaman istedikleri bir canlının bedeninde bir aylığına dünyaya geliyorlar. Bu seyahat, ufuklarını genişletmek, bilgi toplamak ve dünya üzerinde yaşayan canlıları gözlemlemek için bir fırsat. Bir kedi olarak hayatını okuyacağımız ruh, yıllar boyu insan bedeninde dünyaya gelmeyi arzulamış. İnsana dair ne varsa okumuş, taramış. Tüm hazırlığı, hayalleri o yönde. Muradı Yellowstone Ulusal Parkı’nda bir aylığına bekçilik yapmak. Dünyaya transfer işlemi esnasında kendisini hayallere fazla kaptırıp insan bedeni yerine kedi bedeninde yeryüzüne düşmek aksiliklerin ilki. En büyüğü ise dönüş zamanında Yellowstone Ulusal Parkı’nda olabilmek. Aksi takdirde kovana dönüp ölümsüz bir ruh olarak varlığını sürdürmek yerine kedi bedeninle ölümlü olarak kalacak.
Kitap, ulusal parka doğru zamanla kıyasıya gerçekleştirilen yolculuk ânıyla açılıyor. Bu bölümde oldukça sıradışı bir kediyle karşı karşıya kaldığımızı anlıyor, onun üstün bilişsel becerilerine şahitlik ediyoruz. Lineer akışı bozan bu anlatı, romanın kalanının “yetişmek ya da yetişememek” olduğunu gösterirken, dünyada kendisine Leonard adı verildiğini öğrendiğimiz kedi, bizi hikâyenin başladığı zamana götürüyor. Böylece Olive’inLeonard’ı kurtarmasını, sahiplenmesini, birbirleriyle kurdukları bağa şahitlik ediyoruz. İkili bir yanıyla birbirine benziyor. Leonard, insan olarak yüzlerce yıldır hayalini kurduklarını gerçekleştirmesini engelleyen bir kedi bedeninin içinde hapis. Kedi olmanın kendine özgü hoş ve sevilesi yanları olduğunu düşünse de yeryüzüne indiği anda kum saati geri çevrilmiş durumda. Zaman hızla akıyor, deneyim biriktirmek ve dönüş için doğru zamanda doğru yerde olmak için. Leonard, üstün bilişsel yeteneklerine karşın bir ışık huzmesi gördüğünde asıl yapması gerekeni unutacak, ağzını her açtığında mırlamanın ve miyavlamanın ötesine geçemeyecek kadar kedi ve de çıkışsız.
Olive de içinde güçlü çatışmalar yaşıyor. Küçükken babasını kaybeden küçük kız, annesi ve nişanlısı Frank yeni bir şehre taşınma hazırlıklarını rahatça yapabilsin diye Olive yaz tatilini çok da iyi tanımadığı, Norma diye hitap ettiği babaannesinin yanında. Olive’in kaygıları yalnızca okulundan, arkadaşlarından ayrılmak, annesinin yeni evliliğine alışmak, uyum sağlamak ile sınırlı değil. Bir yaşam koçu olan Frank, Olive’in içten gelen, bir armağan gibi taşıdığı hayvan sevgisini, onlarla iletişim becerisini, hayvanlarla ilgili edindiği ilginç bilgileri paylaşma isteğini, “tuhaflık ve sosyal beceriksizlik” olarak etiketlemiş. Buna inanan ve özgüveni sarsılan Olive’in her zaman nazik ve sevecen davranışları Leonard’ın kendi türünün“insanlara güvenilmez, onlara sırrımızı açmamalıyız”yargısını da esnetiyor. Zamanında geri dönmek için Olive dışında başka güvenebileceği kimse yok üstelik.
İlk bölüm bu güvenin ve iletişimin kurulduğu bilgisiyle açılmıştı. Gerisini nedenini, nasılını öğrenmek için okuyoruz aslında çünkü okumak yer yer en başta bize sunulanı unutmak ve kendimizi maceranın akışına bırakmaktır. İyi ki de böyle yapıyoruz. Bu sayede meselenin “yetişmek ya da yetişememek” üzerinden yükselen bir kovalamaca anlatısı olmadığını öğreniyor; sıcacık bir hikâye eşliğinde sevginin ve emeğin sağaltıcı gücünü, tuhaf olarak nitelenenden uzak durmak yerine ona sahip çıkmanın çok daha iyi bir seçim olduğunu, kendi içsel doğamıza uygun davranmanın özgürleştiriciliğini, ailenin kan bağından öte olduğunu hatırlıyoruz.
Unutmayın! Arkadaş kendi seçtiğimiz kardeştir, evcil hayvanlar dahil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder