Gece yarısına sayılı dakikalar kala ayın son blog yazısını yazmak üzere masama geçtim. Dişlerim kenetli, gırç gırç sesini işitiyorum. Dün somatik deneyimleme ve meditasyon konusunda dinlediğim bir seminerde emirlerin %80'i bedenden beyine gider, zihinden beyne değil, diyordu. Yani günün büyük çoğunluğunda yumrukların sıkılı, dişlerin kenetlenmiş ise bedenin tehlike var gibi algılıyor. Seni savaş ya da kaç modunda bekletiyor. Bitmeyen bir tetikte olma hâli hayli yorucu, yıpratıcı. Ülke de kaprisli çocuklar gibi. Hep kendisiyle meşgul olalım istiyor, hep ona kahırlanalım... Etrafımdaki herkes ya yorgun, ya tükenmiş, ya umudunu kaybetmiş, ya da umursamaz moda geçmiş. Bu umursamazlığın dereceleri var. Örneğin bir arkadaşım oturduğu kafede eşiyle fotoğrafını paylaşmış. "Artık göstere göstere yeme içme zamanı" diye. Bu benim param var, sen ekonomik kaygılarla boğuşurken yer, içer, keyfim bakarım, depremzedeye de para göndermem, kimseye yardım da etmem tavrının altında derin bir hayal kırıklığı yatıyor elbette. Bunca sıkıntıya rağmen tercihini değişimden yana kullanmayanlara karşı kızgınlık, içine düşülen durumdan kurtulamamanın verdiği öfke, yas, nice duygu saklı bu sözlerin, tepkilerin arkasında. Ağzımdan buna benzer bir tepki çıkmadı. Ağlamadım, kahrolmadım. İçten içe sonucun bu olacağını da biliyorduk kuşkusuz. Dolayısıyla whatsapp gruplarında paylaşıla gelen oyların nasıl çalındığı, nasıl değiştiği ya da cumhurbaşkanımızın sağlığına dair yorumlar zerre ilgimi çekmiyor. Duymak istemiyorum. Ülkeden gitme muhabbetlerine girmeyi daha da istemiyorum. Ben seviyorum memleketimi. Türkçe düşünmeyi, Türkçe konuşmayı, Türkçe yazmayı seviyorum. Öyle hop diye arkadaş edinen biri de değilim. İşin yoksa yeni çevre edin. Dili geliştireceğim diye debelen. Memleket güzel. Hem birilerinin de kalması gerek. O yüzden ben kendimi işime gücüme verdim arkadaş. Küçük mutluluklara, hayatın olağan akışında yaşadığımız güzelliklere kucak açmamız gerek. Onlara daha sıkı sıkı sarılmak gerek. Başkalarına kızmak ya da başkalarının eylemlerinden ötürü utanmaktan daha sağlıklı, kendi bireysel hayatlarımıza sahip çıkma çabası. Üstelik insan kendini zorlayınca bir sürü güzel şey de bulup sayıyor. İşte benimkiler:
Muayenehanemi elden geçirdim. Bekleme odasındaki banko değişti. Badana yaptırdım. Kır çiçeklerini eksik etmiyorum vazodan. Pazar günü topladığım katırtırnakları karşılıyor hastalarımı.
Her iki otoklav da değişim rüzgârına kapıldı. Teklemeye başladı. Eh el mahkûm. Yenisinin siparişini verdim hemen. Dün geldi takıldı. Gelen gideni aratır sözü cihazlarla ilgili değil. Her yeni gelen konforu biraz daha arttırıyor. Distile su cihazında distile su hazırlamak, otoklavı doldurmak, suyunu boşaltmak yok. Kendi yapıyor gözünü sevdiğim cihaz. Yardımcılarımın iş yükü azaldı. Yeni formaları da geldi. Tiril tiril ince kot kumaşından pantolon, üst Lacoste kumaşından tişört görünümlü önlük. Yaz sıcağında rahat edecekler.
Kapının önündeki ahşap saksılar hayli eskimişti. Rengi solmuştu. Yeni saksılar aldım, yeşil, sarı üçer sıra, içinde sardunyalar. Sonbaharda bir hastamızın diktiği morsalkım da tuttu. Yan bahçeden tırmandı, önümüzdeki çite doğru parmaklarını uzattı.
10 gün sonra finallerim var. Henüz çalışmaya başlamasam da dört dersi verdiğimde mezun olacağım. Önlisans çocuk gelişimi diploması için yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim. Neden çocuk gelişimi dersen? Birkaç sebebi var. Kısa vadede yazacağım çocuk kitaplarına, çocuk hastalarımla ve onların aileleriyle iletişimime bir katkısı olur diye düşündüm. Uzun vadede kendi lisans diplomamın üzerine iki yıl alanda okumuş olmak belki bana ileride yüksek lisans yapma imkanı sağlar ve ileride meslek yüksek okulunda çocuk edebiyatı üzerine ders verebilmeyi mümkün kılar. Hayal bu ya, oldu ya...
Bey kişisi yeni kliniğe geçti. Beş kişiden üç kişiye düştük. Aynı esnaf lokantasının aynı yemeklerini yemekten sıkıldıklarını da fark ediyordum. Lokanta porsiyonları da epeyce küçülttüğünden doymak için ekmeğe abanmaktan kilo da almıştık. Kendime resmen meydan okudum. Pazartesiden bu yana evden yemek götürüyorum. Leziz ve bol kepçe mutfağım şimdilik takdir topluyor. Bakalım bir ayın sonunda bu girişimin etkisi nasıl olacak? Umarım bir miktar kilo da veririz.
Daha madde bulurdum aslında ama uykum geldi. Sende ne var ne yok? Ülke adına hayıflanmadan, ilenmeden neleri bulup çıkartabiliyorsun güzellikler namına? Hafiflemenin mevsimi olan yaz arifesinde kendi güzelliklerinin, iyiliklerinin listesini yapmaya ne dersin?
Merhaba, bloğunuzu Ceren e yaptığınız yorum sayesinde keşfettim. Çok güzel yazmışsınız bana da ilham oldu yazdıklarınız teşekkür etmek istedim. Bireysel olarak iyi olalım ki hep birlikte iyi olalım bence de sevgiler Ben Ceren bu arada
YanıtlaSilNe güzel. Hoş geldiniz Ceren. Hepimizin merkezinde bir "ben" var. O "ben"e iyi bakmamız gerek :) Size de sevgiler.
Silyapabildiklerimize odaklanmak ve elimizdekileri güzelleştirmeye çalışmak iyi hissettiriyor :) hayallerinizin gerçekleşmesini diliyorum..
YanıtlaSilKontrol edebildiğimiz, üzerinde etkimizin olduğu yegane şey de bu en nihayetinde. Güzel dileklerin için teşekkürler. :) Hepimizin iyilik, güzellik adına ne hayal kurduysak hepsi gerçekleşsin amin :)
SilO kadar doğru bir betimleme ki “kaprisli çocuk” betimlemesi..
YanıtlaSilBen de duydum o göstere göstere yeme modasını ama gösterdiği de kendi arkadaşı zaten :)) Anlayamadım mantığını..
Yeniliklere çok sevindim, güzel bir çalışma ortamı ne kadar önemli değil mi, güle güle zevk içinde kullan yeni muayenehaneni, keyifli çalışmalar!
Güzel dileklerin için teşekkür ederim Ceren ❤️
Sil