27 Mayıs 2014 Salı

GÖREREK YAZMAK GÖREREK OKUMAK




Yakın tarihimizi, ayıplı tarihimizi öğrenmek için inceleme, tarih kitaplarına ihtiyacımız yok. İstatistik, insan yaşamını en hiçe sayan bilim dalı iken neden gereksinim duyalım belgelere, sayılara? Unutulmak değil midir belgelerin, sayıların kaderi? Hem bizim görerek yazan, görerek okuduğumuz yazarlarımız var. İstesek de unutamayız  onların yazdığı hikâyeleri. Oradaki anlar, durumlar, sahneler, boğazımızda bir düğüm olur, yutamayız. Murathan Mungan'ın Dersim Hikâyelerinin önsözünde dediği gibi “Edebiyat kin değil hafıza tazeler.” 
 

Ahmet Büke, hafıza tazeleyen yazarlardan biri. 2011'de kazandığı Sait Faik Hikâye Armağanı'nın gerekçeli kararı onun yazarlığını en iyi şekilde özetler nitelikte: “Kendine özgü anlatımı ve gündelik yaşamın tarihe tanıklık eden ayrıntılarını işleyen öyküleri nedeniyle” Unutmamak, unutturmamak için yazıyor sanki, kendi acılarıyla başa çıkabilmek için. Son kitabı Yüklük'de yüklendiğimiz toplumsal yaraları anlatıyor, ezilen, çalışan bedenleri, çocuk işçilerin dramını, güney doğuda süren kirli savaşı, hapishanede işkence gören çocuk mahkumları, devletin hantal işleyişini... İlk bölüm hâlBu Sene Her Şey İyi Olacak” öyküsüyle başlıyor. Bu, ilk bölümün en sevdiğim öyküsü oldu. Kitabın ikinci bölümü bakiye'de ise sevdiği yazarlarla konuşuyor. Bu öykülerin bir kısmını Birgün Kitap Ekinden hatırlıyorum. Onların arasında en çok Vus'at O Bener'i hikâye kahramanı yaptığı Dostumuz Yaşamasız, Kömürümüz Kara'yı sevdim.







 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder