30 Haziran 2021 Çarşamba

okurlar, kitaplar ve yaz tatili...

Dün Pelin ve Küçük Dostu Karamel'in ilk okur buluşmasını yaptık. Kızımın sınıfıyla zoom üzerinden yaptığımız buluşmada farklı duygular geçti içimden. Birinci sınıfta ağız diş sağlığı eğitimi verdiğim, masal anlattığım, hikâye okuduğum minikler yerine daha büyümüş, yüzlerinden o çocuksu ifade gitmiş, genç kızlığa ve erkekliğe adım atmak üzere pırıl pırıl bireyler gördüm. 1,5 yıllık kesintiye rağmen sınıf ruhunu, birlik olma ruhunu kaybetmedikleri dikkatimi çekti. Üçü sınıfta, diğerleri evde ekran başındaydı. Kitaplar, yazar olmak, bir kitabın yolculuğu, yazın türleri, daha iyi yazmanın yolları, yazdıklarımızla ne yapacağımız gibi pek çok başlık üzerine sohbet ettik. Sorular çok çeşitli ve doğrudandı. Galiba çocuk kitapları yazmanın en güzel yanı da bu, çocuklarla buluşabilme imkânı. Şimdi çevrimiçi araçların bize sağladığı kolaylıkla farklı illere, okullara, öğrencilere ulaşmak çok kolay. Dilerim Pelin ve Küçük Dostu Karamel sayesinde çocuklarla bol bol bir araya gelme, onları dinleme, duyma şansı bulurum. 

Pandemi bizi farklı araçları yaygın olarak kullanmaya mecbur kıldı. Pek çok toplantı, etkinlik çevrimiçi ortamlara taşındı. Kolaylığı ortada. Yaygınlığını koruyacağı da... Çocuklar 1,5 yıllık uzaktan eğitim tecrübesi sayesinde bizden çok daha hâkim konuya. Konuşan hariç mikrofonu kapalı tutmayı, el kaldırma butonuyla söz almayı beklemeyi, soru sorup konuştuktan sonra mikrofonu kapatmayı, ezcümle çevrimiçi adabı muaşereti biz yetişkinlerden daha iyi kavrayıp uyguluyorlar. Dikkat çekecek çarpıcılıkta üstelik.  

                                                                               *

Yaz, genel olarak hafifleme dönemi. Önümüzdeki aylarda taşınacağımız için şimdiden ayıklama içerisine girmek uzun zamandır dilimdeydi. Dün gece itibarıyla eyleme geçtim. Ders kitapları ve üniformalar okula, küçülen kıyafetler arkadaş çocuklarına gitmek üzere ayrıldı. Asıl koli yığınını kitaplar oluşturacağından onları da yavaş yavaş paketlemeye kararlıyız. Bu sayede elde okunmayı bekleyenler de gün ışığına çıkacaktır. Hadi hayırlısı... 

                                                                              *

Çocuklar İçin Felsefe Uygulayıcılığı eğitiminin ilk modülünü bitirdim. Kafamda bir dünya, tam bir yere oturtamadığım bilgi uçuşuyor. Bir sayısalcı olarak bana hayli uzak içeriklerle dolu eğitimi sindirmek, devam edip etmeyeceğime karar vermek için bu yaz konuyla ilgili aldığım kaynak kitapları okumaya, üzerine düşünmeye ihtiyacım var, diyalektiğe açık olmaya, soruşturma örneklerini dinlemeye. Bu konuda en büyük yardımcım Özge Özdemir'in Açık Radyo'da sürdürdüğü Küçük Düşünürler Topluluğu programı olacak. 

                                                                           *

Bayram tatilinin eli kulağında. Geriye sayım başladı. Temiz ve berrak denizde kızımla yüzmek, kitap okumak için ağaç altına yayılmak dışında bir muradım yok.        





28 Haziran 2021 Pazartesi

DÜŞ YOLCULARI BURAYA

Ian McEwan sevdiğim bir yazar. Fındık Kabuğu, Çocuk Yasası, Solar okuduklarım arasında. Kitap alışverişi sırasında bir çocuk kitabı da yazdığını görünce merak etmiş ve almıştım. Yıllardır sırasını bekleyen Düş Yolcusu'nu dün bitirdim. Bu, bir öykü kitabı. Peter, kardeşi Kate, anne ve babası var hikâyelerin odağında. 

McEwan giriş bölümünde bize Peter'ın hayalperestliğini, hayalle gerçek arasında salınan ruhunu, gerçekle zayıf olan bağını gösterip, bir, iki... diye numaralandırdığı yedi hikâye anlatıyor. Akran zorbalığı, kardeş didişmesi, kıskançlık, can sıkıntısı, kayıplar, ölüm gibi evrensel konuların işlendiği öykülerde Peter düşle gerçek arasında gidip geliyor sıkça. Peter'ın gerçeküstü evreni başına iş açmıyor. Tam tersi kavrayış, çözüm buradan geliyor. En çok Peter'ın bir kurtarıcı aramamasını sevdim galiba. Düşleri, hayalleri içinde kaybolurken, düşünceyi bir anahtar gibi kullanmasını, bu anahtarla kendi algısını, anlayışını genişletmesini, felsefi bir sorgulamayı başlatabilmesini, ilerletip sonuçlar çıkarabilmesini...

Bu öyküler büyük maceralar vaat etmiyor okura. Bir çocuğun gözünden yetişkin dünyasına bakıyor, her büyük yazarda olduğu gibi gücünü ayrıntıların zenginliğinden ve gerçekçiliğinden alarak üstelik. Akran zorbalığını ele alan öyküsü örneğin. Kaba kuvvete başvurmadan, zulme boyun eğmeden yalnızca gözlem yaparak zorbayı tek tek her bir çocuğun korkularının doğurduğunu fark edip eyleme geçişi, bu eylemle zorbayı ezişi, sözün gücünün kaba kuvvetten farksız olduğunu fark edişi ve oyunu barış çubuğu gibi uzatıp kendinden yeni bir zorba doğurmamasını... Sırf bunun için bile okumaya değer. 

McEwan Peter gibi bir çocuk olduğunu da saklamıyor. Kitabın önsözünde tıpkı Peter gibi gündüz düşleri kurduğunu, kimi hikâyelerin bu düşlerin yeniden yazımından başka bir şey olmadığını söylüyor. Bu yönüyle düşünmeyi, hayal kurmayı övüyor belki de; yazarın işlevinin gerçekleri çarpıtıp yeniden kurmak dışında bir şey olmadığını gösteriyor.



Düş Yolcusu 

Yazan Ian McEwan 

Çeviren Kıymet Erzincan Kına 

YKY 








27 Haziran 2021 Pazar

Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 36

Bilmek isteyen yola çıkar. 

Şefkatli Anne Günlükleri'ni yazmak, ebeveynlik amaçlarımı, önceliklerimi belirlememe, düşüncelerimin ve eylemlerimin farkına varmamı sağlıyordu. Sura Hart alıntıları bitince, sanki ters yönde yürümeye başlamışım gibi bir düşünce gelip çöreklendi içime. Yeniden konu üzerine düşünmek, yazı yoluyla düşüncelerimi tasnif etmek, eylemlerimin farkına varmak istedim. İşbu sebeple www.nonviolentcommunication.com sitesinde ücretsiz yayımlanan haftalık ipuçlarının rehberliğinde yeni bir günlüğe başlıyorum.
İpuçlarının çevirisi bana ait.

Şefkatli ebeveyn ipuçları

Çocuğunuz size canınızı sıkan bir şey söylediğinde ne yaptığınıza dikkat edin: düzeltmek, nasihat vermek, tavsiyede bulunmak ya da yanıldığını ispatlamak. 

Bunlar yaygın alışkanlıklardır. Bazen çocuğunuz sizden tavsiye veya teselli ister ancak çocuklar (ve her insan) her şeyden önce onları anlamanızı ister. Önce onların duygularını işitin ve bu duyguların ardındaki ihtiyaçları sezin. 

Haftanın mindful alıştırması: 

Çocuklar siz ne öğrettiyseniz odur.

Ben ne düşünüyorum? Nelere dikkat edeceğim?

Şiddetsiz İletişimin ilk adımı gözlem yapmak. Gözlem yapmanın tarifi ve buna dair alıştırmalar yorum, varsayım katmadan, akıl vermeden, çağrışımların sizde uyandırdığı hikâyeleri anlatmadan, paralel konuşma yapmadan yalnızca dinleme odaklıdır. Bu sayede zihin her zamanki eylemliliğine girmeyecek, bu defa farklı bir yol aranacaktır. 

Çocuk üzgün ya da canı sıkkın bir vaziyette yanımıza geldiğinde bunu çözmek istemek, neredeyse nefes almak kadar düşünmeden yapılan bir davranış bana kalırsa. Gerçekten müdahale gerektiren bir şeyse çözümlemek, onun abarttığına inandığımız bir şeyse de bakış açısını değiştirmek istiyoruz. Çünkü biz yaşadık, biliyoruz bunun yol açtığı zorlukları. O yüzden biz hangi beceriyi geliştirsin istiyorsak, o konularda akıl veriyoruz çoğu zaman. Kolay morali bozulan, hevesi kaçan biriysek şayet, istiyoruz ki, bir küçük olay, beyaz sayfaya düşmüş minicik bir mürekkep damlasını alıp tüm sayfaya yaymasın. Biz mahcup ve utangaçsak istiyoruz ki girişken olsun, kolay arkadaş edinsin, hakkını savunsun. Oysa çocuklar, tam da haftanın mindful alıştırmasında dendiği üzere, biz ne öğrettiysek odur. Yani çocukta değişmesini arzu ettiğimiz ne varsa, önce kendimize bakacağız, biz değişeceğiz, eski, bildik kalıplarımızı yıkacağız, o bize baka baka öğrenecek, değişecek, gelişecek, tıpkı  o çok övündüğümüz alışkanlıkları edindirdiğimiz zamanlarda olduğu gibi. Bizdeki iyi örnekler; kitap okumak, diş fırçalamak, sağlıklı ve dengeli beslenmek, kurallara uymak, sınır bilmek, sorumluluk sahibi olmak diyelim. Bunların nasıl bizden geldiğini biliyorsak, zayıf olarak nitelediğimiz yanların da bizden geldiğini bilecek, çocukların nasihatle değil, bakarak, kopyalayarak öğrendiğini unutmayacağız. 

Çocuğu hayal kırıklığına uğratan bir konu var örneğin, bizim de canımızı sıkıyor üstelik, onunla anafora kapılmak yerine, "Bu seni hayal kırıklığına uğrattı sanırım, bugünün böyle geçmesini ummuyordun," demek ve dinlemek kafi. Onu hayal kırıklığına uğratan, karşılanmayan ihtiyacın ne olduğunu keşfetmek çok da zor değil aslında. Çoğu zaman tutulmayan sözler, karşılanmayan güven, oyun, eğlence ihtiyaçları çocukları tetikliyor; yapılanın adil olmadığına dair duydukları köklü inançlar... Burada hiçbir şeyi çözmeye çalışmadan, dikkatini küçük bir bebekmiş gibi daha eğlenceli olana çekmeden, tamam hadi geçti diyerek teselli etmeden duygularını ifade etmelerini sabırla beklemek, belki en sonunda bunu şimdi nasıl telafi edebileceğimizi konuşmak yerinde olabilir. Çoğu zaman gerçekte onları rahatsız eden meseleyi netleştirdiklerinde, o duygu sarmalından, kaostan kurtularak bir çözüm önerisi sunabiliyorlar. 

Ezcümle sabırlı olması gereken biz yetişkinleriz. Dikkatimiz dağılmadan, çözüm bulma hevesine kapılmadan, her bir olayı bir düşünme-dönüşüm fırsatı olarak görmeden dinlemek ve doğru dinlediğimizi duyurmak altın kural bu. Bu haftanın nasihatinden cebime koyduğum tam olarak bu. Umarım siz de içinden işe yarar bir şeyler çıkarmışsınızdır. 









 

24 Haziran 2021 Perşembe

Her yaştan afacana...

 Gaye Dinçel yazıçizi hesabında Pelin ve Küçük Dostu Karamel hakkındaki düşüncelerini paylaşmış: 

Afacan mı afacan Pelin ile tanıştım!

Deyimlerle başı dertte. Şu yetişkinler bazen bilmece gibi konuşuyor! Hatta kek malzemelerini saçlarına sürüp heba ediyorlar. Üstelik istediklerini yapmakta pek de iyi değiller. İş başa düşünce Pelin kendi yöntemlerini buluyor, hayaller ve oyunlar da ondan yana. Bir de Karamel'e kavuşsa! 

Pelin'in beş macerasını anlatan bu öyküleri pek sevdim. 

Yetişkin öykülerini keyifle okuduğum Tuğba Gürbüz çocuk kafasını gayet iyi yansıtıyor. Sadiye Maden'in sade resimleri metne eşlik ediyor. 

Kısa öykü seven her yaştan afacana... 

23 Haziran 2021 Çarşamba

ayrılıklar ve yeni başlangıçlar...

Deniz haftaya ilkokuldan mezun oluyor. Yürüyerek okula gitme, onu okula bıraktıktan sonra kordonda biraz gezinme ve çay bahçesine oturma faslı yakında bitecek. Pandemiyle yitirdiğimiz bu rutin, 1,5 yıldır kesintiye uğramıştı. Tam kapanmanın ardından havaların ısınması, kafelerin açılmasıyla kısmen yeniden başladı. Haftanın iki günü onu okula bıraktıktan sonra yeniden oturuyorum o çok sevdiğim çay bahçesine; diğer pek çok kentli gibi. Her şey bir yanıyla aynı gibi ama çok da farklı. Girişte hes kodu okutup ancak masaya oturunca maskeyi çene altına indirdiğimiz tuhaf günler içinde bir dönemin bitip yepyeni, neye benzeyeceğini bilmediğim bir dönemin önümde uzandığını bilmek biraz hüzünlü. Deniz normal bir mezuniyet süreci geçiremediği için hayal kırıklığı içindeyim. Arkadaşlarıyla layığıyla vedalaşamadığı için... 

Okulda dersler bitti, tekrar ve oyun ağırlıklı yüz yüze eğitime iki gün devam ediyor. Bunu bir tür vedalaşma olarak gördüğüm için gitmesini destekliyorum. O da halinden memnun görünüyor. On altı kişilik gruptan yalnızca dört, beş kişinin gelmesini bir tür haksızlık olarak görüyorum, çocuklara yapılan koca bir haksızlık... Bir ülkede okulların açık tutulmasından daha mühim ne olabilir diye bangır bangır bağırıyor içim. Sürecin bu kadar kötü yönetilmesi, aşılanmanın gecikmesi, çocukların bir arada olma fırsatını yitirmesi acı veriyor, kızgınlık uyandırıyor. Neşeli ilk okul günleri 2,5 yıl sürdü ve bitiyor, geride hiçbir şeyin telafi edemeyeceği koca bir boşluk yaratarak. 

Eylül ayında toplumun büyük kesiminin çift doz aşılanmasının tamamlanmasını, okulların açılacağını ummak dışında bir şey gelmiyor elden. Bu süreci tamamen arkamızda bırakmayı, ortaokul günlerinin keyifli geçmesini, yepyeni dostlukların, becerilerin gelişmesini, serpilmesini umuyorum. Ve o şahane bahçenin tadını çıkarabilmeyi. Ortaokul için okul ararken Deniz'in tek beklentisi beşten fazla ağaç olmasıydı. İlkokul bahçesinde güvenlik gerekçesiyle ağaçların budanması onu epey kızdırmış, emekli olup ayrılan okul müdürünü özlemle anmıştı. O olsaydı, ağaçların kesilmeyeceğinden adı gibi emindi. Sayamayacağı kadar ağaçla dolu bir kampüs bekliyor onu, arkadaşlarıyla koşturup oynayacağı, yemekhaneden aldıkları meyveleri ağaçların altında dişleyecekleri, sohbet edecekleri... Eskiye veda edip yeniye yer açma zamanı şimdi. 





21 Haziran 2021 Pazartesi

Yeniden okumak üzerine

Hemen her yıl, bu yıl okuduğum kitapları not alacağım, üzerlerine daha sık yazacağım diye karar alıyor ancak birkaç ay bile sürdüremiyorum. Bloğun için pek çok bitmemiş kitap tanıtım yazısı taslağıyla dolu. İşte onlardan biri: Kapı Magda Szabo 

Magda Szabo 20. yy Macar edebiyatının en tanınmış kadın yazarıdır. İlk kez 1987'de yayımlanan Kapı isimli romanı, Fransızcaya çevrildikten sonra Femena ödülünü alınca tanınır olmuştur. 

Kapı romanının anlatıcısı Budapeşte'de yaşayan bir kadın yazardır. Ben diliyle ilerleyen anlatı, ev işlerini yapmak üzere yanlarında çalışmaya başlayan Emerenc ile tanıştıkları andan onun ölümüne giden süreci anlatmaktadır. İsmini yalnızca bir kez duyduğumuz Yazar Hanım'ın yazın kariyeri politik sebeplerle görmezden gelinmişse de iklim değişmiş, kitaplarını yayımlatabilme, görüşlerini televizyon ekranlarında, radyo kanallarında duyurabilme fırsatı bulmuştur. Kendisi gibi yazar kocasıyla beraber yıllarca yaşadıkları tek odalı evden daha büyük bir apartman dairesine geçen çift, gündelik işlere yardımcı olacak birini aramaktadırlar. İşe başlaması için önerilen Emerenc'in sıra dışı özellikleri vardır. Çalışacağı yeri mülakat yaparak kendisi seçer. Çalışkandır. İşten kaçmaz. İlkokulu bile bitirememiştir. Okumuş olmaya, kiliseye karşıdır. Sivri eleştirilerini asla esirgemez. Birinci Dünya Savaşı sırasında aile bireylerinin çoğu ölmüş, dede kalan bir ağabeye sahip çıksa da Emerenc'i henüz on üç yaşında Peşte'ye hizmetçilik yapması için bırakmıştır. O günden bugüne çalışan Emerenc, güçlü kuvvetli bir kadındır. İşten kaçmaz. Tek arzusu ölümünün ardından biriktirdiği parayla bir anıt mezar yaptırmak ve köyde kalan ölülerinin mezarlarını da oraya taşıtarak onların anısını yüceltmektir. Bu uğurda en güvendiği kişi Yazar Hanım olur.  

Taslak burada bitiyor. Romana dair pek çok ayrıntı zihnimden uçsa da birbirine çok zıt görünen bu iki kadının uzun yıllara yayılan hikâyesini oldukça etkileyici bulduğum dün gibi aklımda. Yazarın yarattığı kapı metaforundan çok etkilendiğim de keza. 

Kapı yeniden okumak isteği uyandırtan kitaplardan. Beliz Hoca'nın kulakları çınlasın. "Yazarın verdiği emeği harcadığınızda ifşa olmayacak sır yoktur." Beliz Hoca haklı. Yazma nasihatleri orada, en sevdiğimiz kitap kapaklarının altında. Bunun için yavaşlamak, yeniden okumak gerekiyor sadece. Çıkışsız ya da zayıf kaldığımız yerleri onların nasıl aştığını görmek, öğrenmek ve içselleştirmek için yeniden okumalara zaman ayırmak elzem. Önümüzde uzanan koca bir yaz, sahilde sere serpe yatmak, kitaplarla koyun koyuna uzanmak için ne de şahane. Tatile çıkarken bavulunuza bir tane de yeniden okunmak üzere kitap atmayı unutmayın. 

Benim yeniden okuma kitaplarımdan birisi Kapı olacak. Ya sizinki? 

Kapı 

Yazan Magda Szabo 

Çeviren Hilmi Ortaç 

Roman 

YKY 


12 Haziran 2021 Cumartesi

Pelin ve Küçük Dostu Karamel

 Pelin ve Küçük Dostu Karamel hakkında yapılan duyurular, yazılar, yorumlar için son derece şahsi arşiv:



Parşömen Sanal Fanzin 9 Haziran 2021 tarihinde Tuğba Gürbüz'den çocuklar için: Pelin ve Küçük Dostu Karamel başlığı ile kitabın basın bültenine yer verdi.


                                                                       *


Gaye Dinçel yazıçizi hesabında Pelin ve Küçük Dostu Karamel hakkındaki düşüncelerini paylaştı:

Afacan mı afacan Pelin ile tanıştım!

Deyimlerle başı dertte. Şu yetişkinler bazen bilmece gibi konuşuyor! Hatta kek malzemelerini saçlarına sürüp heba ediyorlar. Üstelik istediklerini yapmakta pek de iyi değiller. İş başa düşünce Pelin kendi yöntemlerini buluyor, hayaller ve oyunlar da ondan yana. Bir de Karamel'e kavuşsa! 

Pelin'in beş macerasını anlatan bu öyküleri pek sevdim. 

Yetişkin öykülerini keyifle okuduğum Tuğba Gürbüz çocuk kafasını gayet iyi yansıtıyor. Sadiye Maden'in sade resimleri metne eşlik ediyor. 

Kısa öykü seven her yaştan afacana... 

                                                                       *


10 Haziran 2021 Perşembe

Yeni kitap


Bir öykümle ilk kez kitap seçkisine girdiğimde Deniz 3,5 yaşındaydı ve itirazı yapıştırmıştı. 

"Hayır, hepsini sen yaz anne!"

İlk kez kitabım çıktığında Deniz 4,5 yaşındaydı. Yayınevinden gelen kolinin içinden bir kitap almış, evirmiş, çevirmiş. İlk satırları okuttuktan sonra "Keşke içine resim de koysaydınız, kimin konuştuğu belli olur," demişti. Kitap imzalamamı, D&R'larda kitabımı görmeyi havalı bulsa da bu yeterli değildi. Tanıdığı bütün ünlü yazarlar çocuk kitabı yazıyordu ve hedefi belirlemişti. 

"Çocuklar için yaz anne!"

Bu uğurda epey emek de verdi. Beğendiği kitapları önüme dizdi. Hikâye fikirleri bulmaya çalıştı. İlk okurum oldu, eleştirdi. İkinci öykü kitabım çıktığında sinirlendi ve "Beni çocuklar için yazmak konusunda istekli olmamakla suçladı. Sık sık akıl verdi. 

"Öykü yazma anne.  Roman yaz!"

Dedi de dedi. Ben yine bildiğimi yaptım ve öykü yazdım. Aynı kahramanın hayatından beş farklı olayı öyküleştirdim. Birbirinden bağımsız ancak birbiriyle el ele yürüyen öykülerin finalde okurda bir doyum yaratmasına özen gösterdim. İlk kez çocuklar için yazdım. İlk kez aynı kahramanları daha geniş zamanlar içerisinde, daha çok eylem içerisinde yazdım. Benim için öğretici bir süreçti. Alışkın olduğum tarzda kısa bir ânın içinde geçen, olayın geri planda kaldığı öykülerden farklı bir yazma süreci yaşadım. Bunun bir sonraki öykü dosyama olumlu etkileri olacağına inanıyorum. Velhasıl yayın aşaması bitti. Hikâyelerim bir kitap bütünlüğünde bu kapağın altında. 

Yayına hazırlanma aşamasında yol göstericiliğiyle İlknur Özdemir'e, hayallerimin ötesinde nefis çizgilerle hikâyelere can veren Sadiye Maden'e ve Sia Kitap ailesine, öykülerin ilk okuru olan arkadaşlarıma, sabrı, heyecanı ve hevesi için de Deniz'e minnettarım. Onlar olmasa bu kitap eksik kalırdı. Umarım okurun kalbinde de yerini bulur.