31 Mayıs 2022 Salı

Sıkıntıya başka yerden bakmak mümkün mü?

Ayın bitmesine sayılı saat kala evdeyim. Zoom toplantısı öncesi bloğa okumak ya da yazmak üzerine tavsiyeler başlığı altında hızlı ama işlevsel bir içerik girebileceğime inandım. İnanmak başarmanın yarısıdır. Karın tıka basa doyan Sani benden yüz bulamayınca bilgisayarın kablolarını ısırmaya çalışmak yerine minderine yattı, uyuyor.

Raflarda biraz göz gezdirince Ebeveynler İçin Sanatçının Yolu ile göz göze geliyorum. Okuduğum bir kitap, vaadini ve bende nerelere dokunduğu hatırımda. Altı çizili sayfalar ve kapak arkası yazısı da elimin altında. Bu türde yüzlerce yazı hazırladım. Açarım bilgisayarı, ovuştururum avuçlarımı, parmaklarımı esnetir ve yazarım. Yazdıkça elim açılır, bilirim, ilkinin hemen ardından ikincisi bile gelir. 

İkincinin içeriği için kitabı yeniden karıştırınca, sıkıcılık mevzusuna takıldı gözlerim. Kızım sık sık bir şeylerden sıkıldığını söyler ve ben de tam da kitapta bahseden ebeveyn gibi ona öneriler sunarım, çözüm yolları ararım, akıl veririm.. Oysa sıkıntıya başka yerden bakmak mümkün. 

Julia Cameron, sıkıntıyı durağanlıkla eşdeğer görenlere katılmıyor. Tam tersi olduğuna inanıyor. Sıkılmanın, hareketliğe bir çağrı, yön değiştirme arzusunun dışavurumu olarak görüyor. Çözümü ise hayal gücüne kulak vermekte buluyor. Çünkü o da içimizde bir yerde, görülmeyi bekliyor. 

Sıkıntılı olduğumuzu hissettiğimizde söyleyecek bir şeyimiz var demektir. Çocuğunuz bir dahaki sefere sıkıldığından şikâyet ettiğinde şeytana uyarak başka bir aktivite önerip çözme fikrine karşı gelin. Onun gerçekten ne söylediklerini dinleyin. Gerçekten onları sıkan nedir? Gerçekten neye ihtiyaçları var? İstedikleri yön değişikliği nedir? 




Yaratıcı Çocuklar Yetiştirmek

Julia Cameron'un tüm dünyada çok satan Sanatçının Yolu kitabını duymuşsunuzdur. Hamileliğin ardından hareketli sinema sektöründen çekilmek durumunda kalan, üst üste yazdığı senaryoları satamayan, film yapımcısı eşinden ayrılan Cameron, küçük bir kız bebekle zorunlu bir inzivaya çekilir. İçsel kaynaklarının bütünüyle kuruduğuna inandığı bu inzivada dağ manzaralı kulübede masasını pencerenin önüne çeker ve her sabah uyanır uyanmaz el yazısıyla üç sayfa yazar. Sonradan Sabah Sayfaları adını verdiği bu yöntem üzerine atılan ölü toprağını silkeler, içindeki yaraları yazmak yoluyla sağaltmasını sağlar. Böylece yavaş yaaş yolunu bulur ve bir senaryo daha yazmak yerine sanatçılarla, sanatçı adaylarıyla çalışmak istediğini fark eder. Tüm yola koyulanlar gibi, onun için de eşzamanlılık çalışır ve NewYork'ta bir akademiye Yaratıcı Yazarlık dersleri vermek üzere davet edilir. Böylece tıkanıklık yaşayan yazarlar ve sanatçılara yönelik "Sanatçının Yolu" programının prototipi gelişir. 

Benzer bir tıkanıklık süreci ebeveynler için de geçerlidir. Bir ya da daha fazla çocuğu büyütmenin sorumluluğuyla eski düzenlerini, üretkenliklerini kaybeden ebeveynler sıklıkla kapısını çalar. Çünkü bu zorlu yolculukta çocukların merakını ve hayretini uyandıracak, kendilerini ise canlandıracak yöntemlere ihtiyaçları vardır. Yıllar süren ısrarlı talebin ardından "Ebeveynler İçin Sanatçının Yolu" kitabı yayımlanır. 

Hedef kitlesi 0-12 yaş arası çocuğa sahip ebeveynler olan kitabın iddiası hayli büyük: 

Çocukların merak duygusunu uyarmak ve kendi merak duygunuzu canlandırmak 

Çocukların tutkularının sanata dönüşmesine yadım etmek 

Kendini ifade etmeyi güçlendirmek 

Çocukları beslerken kendi yaratıcılık hazineni tazelemek 

Yaratıcılık ve yaratıcı süreç için yaşam boyu tutku geliştirmeyi nasıl başarabileceğini göstermek. 

Yaz tatili kapıda. Bu yaz bir değişiklik yapmak isterseniz on iki haftalık bölümleri çocuğunuzla birlikte uygulayın. Sabah Sayfaları ve Sanatçı Buluşması gibi Sanatçının Yolu klasiklerine ilaveten çocuğunuzla eğlenmek ve keşfetmek için yapacağınız görevler var. Görev kelimesi sizi yanıltmasın. Yapılandırılmış faaliyetler değil kastettiğim, size özel, birlikte yapmaktan hoşnut kalacağınız yaratıcı süreçler bunlar. Her bölümde sizin gibi, benim gibi ebeveynler var; ebeveynlik öncesi yapmaktan keyif aldığı, zamansızlıktan tekrarlayamayan, yorulmuş, çocuğuyla bağını kuvvetlendirmek isteyen... Onların hayatlarından küçük kesitler hem ilham veriyor hem de yalnız değilsin duygumuzu tazeliyor. 

Çocuklarımızın bedenleri kadar ruhları da bize emanet olduğuna göre otoriter, kural koyan kişi olmaktan biraz uzaklaşıp bu yaz tatilinde bir parça oyun arkadaşlığını denemek isteyen ebeveynlere tavsiyemdir. 







İçinden çiçekler geçen hayaller

Ayın son günü geldi çattı. Bahar rehaveti, iş yoğunluğu, kafa doluluğu derken son 24 saatin içine üç yazı yazmak farz oldu. Yüzlerce eski taslağın içinden işe yarar bir şey bulur muyum diye baktım ama bulamadım. Çoğu öykü taslakları. Fikir hâli, kullanabileceklerime dair notlar, birinci taslak, ikinci taslak, son hâli derken uzayıp giden sayfalar...
Uzunca bir süredir yeni öykü yazmadım. Özlemedim değil ama biraz dinlenmeye, başka şeylerle meşgul olmaya ihtiyacım var. Ay başında üç günlüğüne toplantı için Samsun'a gideceğim. Rutinden uzaklaşmak, bakış açısını değiştirmek iyi gelecektir. Yarın yoğun bir gün olacak. Şimdiden bavulu topladım. Baktım otelde kapalı havuz da var. Sahil de yakın. Mayoyu da attım valizin içine. Belli mi olur. Yüzme imkânı varsa kaçırmamalı. 
İnsanı toprak ve sudan yarattığı rivayet olur tanrının. Ondan mütevellit su da rahatlatır bizi, toprak da. Bir hekim arkadaşım muayenehanede çalışırken ne zaman canı sıkılsa, bizim meslekte can sıkacak, üzecek hastalarla, olaylarla karşılaşılır, kendisini saksının önünde bulduğunu, toprağını karıştırdığını söylemişti. Şimdi emekliliğinde ekmeye, biçmeye, birbirinden güzel çiçekler yetiştirmeye devam ediyor. Yeşil salon bitkilerinden ziyade balkonda açan çiçekler seviyorum ben. O yüzden bahçıvanlığım yaz aylarıyla kısıtlı. Sardunyalar, papatyalar ekiyorum her sezon saksılara. Baharda pembe, kırmızı gülümsüyorlar bana. Yaz sıcakları başlayınca bahardaki körpelik, canlılık kalmıyor. O yüzden saksıdan toprağa, bahçeye geçme hayalim vardı son yıllarda. 
Müstakil evlere yetişmek kolay değil. Merkezde kim kaybetmiş sen bulasın. Bir bahçe katı iş görür diyordum. Yeni taşınacağımız evin minyatür bahçesine o yüzden tav oldum zaten. Dezavantajları var elbette. Saydılar bana da.  Kuzey dediler, bahçe katı ısınmaz, altı boş dediler, gürültü olur dediler, tependen aşağı çöp atarlar dediler. Hepsine omuz silktim. Penceremin önünde, göz hizamda açan güller, sarmaşıklar görmek istedim. Bir de çalışma masamı pencerenin önüne dayamak. Kendime ait odam var son beş yıldır ama duvara bakarak yazmak yetti. Biraz da gökyüzüne bakayım, çayıra, çimene, evine dönen koyuna, keçiye... 


                                                                           



30 Mayıs 2022 Pazartesi

Öykü fikirleri nereden geliyor?

Kızımın okuluna geçtiğimiz haftalarda bir yazar geldi. Okudukları kitap hakkında sohbet etmek, sonra da kitaplarını imzalamak için. Bildiğiniz okul etkinliği işte. 

Kızım bu etkinlikten hiç memnun kalmadı. Maske yasağı kalkmadan önce gerçekleşen etkinlikte iki ders saati boyunca toplantı salonunda sıcakta oturmak ve soru cevap bölümünü dinlemek, sonra da uzun imza kuyruğunda terleyerek ve sıkılarak beklemekten hoşlanmamış. 

Eve geldiğinde bana soruların genelliğinden, okunulan kitapla ilgisizliğinden bahsetti. Yazar söyleşilerine bir şans daha tanımak istiyordu belki de. O yüzden katıldığım yazar söyleşilerinde bana neler sorulduğunu sordu. Sıraladım: 

Yazmaya nasıl başladınız? Neden öykü türünde yazıyorsunuz? Öykü fikirleri nereden geliyor? Sizi etkileyen yazarlar kimler? Çocuklar ve yetişkinler için yazmak arasındaki farklar nelerdir? vb.

Kızım dinledi. Kendinden memnun başını salladı. Düşüncesi teyit edilmiş gibiydi hâli. 

"Tamam işte. Bu soruların ve buna verilen yanıtların yazılan kitapla ilgisi yok."

Kızım haklı. O zaman yazar söyleşileri neden var? Kim için yapılıyor? Ya da bu soruların ardında ne yatıyor? 

Son soruyla başlayayım. Bu soruların büyükçe bölümü kendi de yazmaya heves edenlerden geliyor ve altında samimi bir merak yatıyor ve de gizli sorular: "Sizin gibi yazmaya nasıl ve ne zaman başlayacağım? Bana sahiden işime yarayacak bir şeyler söylemeniz mümkün mü?" 

Çocukların pek azı bu soruların cevabına dair samimi ilgi ve merak duyuyor. Dolayısıyla bir salon dolusu çocuğu toplantı salonuna doldurmak, yazarın eline mikrofon verip belki de çocuğun sevmediği bir kitabı nasıl inşa ettiğini anlattırmak pek de işe yarayacak gibi durmuyor. 

Yazarlardan okumak ve yazmak üzerine hiç mi işe yarar bir şeyler duymayacağız?

Duyacağız elbette. Yazmayı mesele edinmiş deneme kitapları bunun için var. O zaman başlığın vaadini yerine getirmenin vaktidir. Mikrofonu Ursula K. Le Guin'e uzatalım.

"Fikirlerin geldiği yer, deneyimdir. Ama öykü olup bitenin aynası değildir. Kurmaca hayal gücü tarafından tecrübe edilmiş, dönüştürülmüş, başkalaşıma uğratılmış deneyimdir. Hakikat olguyu içerir ama zamanda ve uzamda onunla sınırlı değildir. Sanattaki hakikat, taklit değil reenkarnasyondur."


28 Mayıs 2022 Cumartesi

Gerçek ve algı üzerine

Geçenlerde bir konu ve kişi hakkında sohbet ederken, aslında ne olduğunu anlamaya çalışırken Şiddetsiz İletişim'in güçlendirici dürüstlük dediği kavram aklıma düştü. Türkçeye güçlendirici dürüstlük diye çevrilse de İngilizcesi beni hep daha çok etkilemiştir: scary honesty. Scary korkutucu anlamına geliyor, scar ise yara izi. Dürüstlük, aslında ne olup bittiğini şeffaflıkla söylemek kolay iş değil. Ucunda incinmek, alaya alınmak, itibar, güç ya da otorite kaybetmek ya da tüm bunların olacağını varsaymak var. Tepeye çıktıkça bu inanç kökleniyor ve biz aşağıdakiler, olana bitene hep bir sis perdesinin ardından bakıyoruz. Bilgi kırıntılarıyla bir sonuca varıyoruz, belki de yanlış yargılara. Şu meşhur kıssadaki gibi. 

Altı kör filin nasıl olduğunu, neye benzediğini merak eder. Filin yanına geldiklerinde ilk kör daha yaklaşıp dokunma fırsatı bulamadan filin karnına çarpar, sersemler ve fili duvara benzetir. İkincinin eline filin dişi gelir ve filin bir mızrak olduğu sonucuna varır. Üçüncü kıvrımlı hortumunu kavrar "Anladım, fil olsa olsa bir yılandır," der. Dördüncü filin diziyle temas eder ve onu sağlam bir ağaç olarak algılar. Beşinci kulağına yakındır. Evirir, çevirir "Fil, bir yelpazedir," der. Altıncı filin etrafında dolaşırken kuyruğuna dolanır. Ona göre fil düpedüz bir halattır. 

Hepsi de kendinden hayli emindir. Temas etmişlerdir ve kendi anlam ve algı dünyalarında bir yere oturtmuşlardır. Öğrenme ve algı böyle oluşur zaten. Bir şeyi bildiğimiz bir başka şeye benzeterek onu anlarız. Bildiğimiz şey sayısı kadardır algımızın sınırı. Öğrendikçe genişler. 

Bu kıssa hem trajiktir hem de komik. Dinleyince ister istemez bir gülümseme yerleşir yüzümüze.  Hepsinin benzetmesi, görüşü yerli yerindedir çünkü ama bir filin gerçekte ne olduğunu göstermez. 


25 Mayıs 2022 Çarşamba

Bahar temizliği

Taşınma arifesindeyiz. Bir evi taşımanın en zor kısmı bana göre neyi arkada bırakacağın. Bir yanıyla taşınmak, dolap içlerine, gardrop tepelerine, yatak altlarına, baza içlerine istiflediklerine bakmaya vesile oluyor. Ev yediğinin havasını çekip küçülterek saklayan bir canlı organizma gibi. Açıp çıkardığında oluşan tepeciklere inanamıyor insan. Kullanılabilir durumdaki her türden eşyayı evden çıkarken sokağa, çöp kutusu kenarına bırakmaya içim elvermiyor. Ayırıp yerini bulması için mesai harcıyorum. Bu da ekstra yorgunluk demek. 

Bir çocuğu büyütürken ardından kalanlar ille de bir kardeşe kalsın diye saklanmıyor. Örneğin bu cuma akşamı elimizde koca bir koli Birce kuzumu ziyarete gideceğiz. Sırada Rüzgar bebek var. Pandemi öncesi muayenehanenin bir köşesinde minik hastalarımızın oynadığı oyuncaklar da evden geri dönecek. 

Ayırmak, tasnif etmek, dağıtmak sadeleşmek ve küçülmek demek. İnsana kendini ferah hissettiriyor. Çok olanın karmaşası yanında sadelik rahatlık demek. Geçen yaz sonundan beri taşınma konusu gündemde olduğundan Deniz'in küçülen kıyafetlerini sezon sonunda vermişim hep. Yazlıkları çıkartınca çıktı ortaya. Bu da biraz daha az iş demek neticede. Yapacak hayli iş var daha. Gözüm korkmuyor değil. Yine de mutlu ve heyecanlıyım. Yeni ev, yeni boş dolaplar düzen ve konfor vaat edercesine göz kırpıyor çünkü bize. Denizle muradımız temiz ve tertipli tutmak. Umarım başarırız. Çünkü ev denilen canlı organizma içine aldığını saklamakta pek mahir. Bu yıl kış uzun sürdü. Yorganı kaldıramadık daha üzerimizden. Yazlıklar yeni yeni çıkıyor. O halde bir davet de size sunayım. Bahar temizliği için taşınmayı beklemeyin. Koyun önünüze üç, beş koli. Ayırın eşyalarınızı, verilecekler, çöpe gidecekler. Evinizin genişlediğini fark etmek için haydi bahar temizliğine... 


24 Mayıs 2022 Salı

Bir kitabın ardından...

Hafta sonu keyifli bir çocuk kitabı bitirdim. Kedi Olarak Hayatım. Bir kedinin iç dünyasına odaklanan, aile olmak, sevgiden, emekten yana seçim yapmak üzerine iç ısıtan bir hikâye. Daha detaylı bir yazı için bilgisayarın başına geçtim. Çok uzatmadan, zamana yaymadan bitirebilmeyi umuyorum. Bir anlığına, bu cümleyi yazarken "bitirebilmiş olmak" fiili geçti aklımdan. Klavyeden ak sayfaya düşmeden daha sildim aklımdan. Her fiilin ardına olmak getirmek dilin kötüye kullanımı neticede. 

Kulaklarımız da feci halde aşina aksi gibi. Görünce, duyunca, okuyunca yadırgamıyor. Dildeki ayrık otlarını temizlemek için çocukluktan itibaren iyi, doğru türkçeye maruz kalmak şart. Sırf doğduğumuz günden beri duyuyoruz diye onu en iyi kullanabileceğimizi kim iddia edebilir! Çocuklara yazmak için güçlü bir gerekçe ve motivasyon. 

Şimdi yayımlanmış bir çocuk kitabım var diye uzun uzun ahkam kesecek değilim. Benimki olsa olsa okurluktan, yazarlıktan, ebeveynlikten gelme, süzülme gözlemler neticesinde elde edilen fikirler, düşünceler. Onlara da ket vuracak değilim. Hele de blog denilen özgür yazın dünyasında. Çocukların okudukları metinlerde en çok samimiyet, özgürlük, neşe, mizah, umut, macera arıyor bana kalırsa. O yüzden ne hakkında olduğu, neyi anlattığı önemseniyor en çok. Temiz, anlaşılır bir dille abanıyor yazar olay örgüsüne. Kimi zaman uzun diyaloglardan geçilmiyor. Yazar bir yetişkini konuşturuyorsa şayet konuyla ilgili tüm düşüncelerini döküveriyor tırnak içine. Konuşan yazar mı, kahraman mı belli değil. Çocuk kitaplarının asıl alıcısı, seçeni ebeveynler, öğretmenler olduğu için yazan memnun alan memnun belki de. Ama çocuklar da acımasız işte. Kızım mesela, sevmediği bir kitaba MEB kitabı gibi diye basıyor kalayı. Ya da uzatmış, diyor. Üçte ikisini atsaymış kitabın daha iyi olacakmış, diyor. Çocukların beğeni düzeyini hafife almamak gerek. Çevreleri kurallarla sınırlı zaten. Bir de kitapların sayfaları arasında özgürlüklerinin kısıtlanmasına ihtiyaçları yok. O yüzden, bırakalım öğütleri MEB kitapları, kamu spotları versin. Bize düşen ne anlattığımız değil, nasıl anlattığımız. 

Dün "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" filminin içinde dinlenmiş, Ender ve Çetin'in dostluğuna gülümseyerek bakmış, yer yer imrenmiş, gündelik ayrıntılardan çıkan sessiz, sakin, iddiasızmış gibi görünen bir anlatının verdiği hazla yazı masasına geçip şu yarım kalmış taslağı bitiren blog yazarının söyleyecekleri bu kadar. 

Not: Seyfi Teoman'ın anısına MUBİ'de Bizim Büyük Çaresizliğimiz'i izlemek hâlâ mümkün. 



18 Mayıs 2022 Çarşamba

Fotoğrafın hikâyesi: Balkon



Yılın en güzel zamanları. Ne sıcak ne soğuk...

Çocuğu okula hazırlamak için erken kalmak kısmı gün aşırı. Benim hazırladığım kahvaltılar basit, sade. Taze meyve, kuruyemiş eşlik ediyor yanına. Kesme çiçek ve manzara yerli yerinde. Pandemiden beri balkonu seviyorum, dedi dün. Kahvaltıyı da balkonda istedi. Yedi, gitti. Okul yolunu yarılamıştır çoktan. Mahalle mektebinde değil artık. Sabah okula bırakmalar, kordonda tur atmalar, Golf oturuşları bitti. Her dönem kendi alışkanlığıyla geliyor.
Hava aydınlık ve ılık. Yatağın içine girip dertop olmak yok. Kahve keyfi sürecek bir müddet daha kahvaltının ardından. Bu kez balkonda. Sonra yeni bir ev, yeni mevsimler, ev içleri...
Yaz başlıyor, bitecek. Balkon ihmale gelmez.