31 Temmuz 2023 Pazartesi

Neye niyet neye kısmet

Dışarıda nefis bir manzara var. Neredeyse dolunay.  Balkon esiyor püfür püfür. Cırcır böcekleri senfonisi canlı müzik yapıyor. Şöyle rahat koltuğa yayılayım, ayaklarımı uzatayım, balkonun sessizliğinde keyfime bakayım... Bakardım da... 

Ama tatil öncesi çamaşır yıkamak gerek. Yıkamakla bitmeyecek elbette. Kurutmak, katlamak, bavul hazırlamak gerek. Keyif sürmenin sırası değil şimdi. 

Netflixte izlenmesi bekleyen bir dizi var. Düğümler bir bir çözülecek, tahminler yürütülecek. Elimde soğuk bir içecek, kaptırmışım ardı sıra bir bölüm bir bölüm daha... 

İzlerdim de nevresimleri değiştirmek gerek. Elim değmişken kim bilir daha neler yapmak gerek. Merak ettiğin sorulara cevap bulmanın sırası değil şimdi. 

Kızım damla sakızlı kahve almış bana. Kendi harçlığıyla. Adadan. Parga'da gözümün kaldığı tahta balıkların küçük boy seramiğini de bulmuş. Eve satın almış. Kendi harçlığından... Duygular zirve. Canım sarılıp sarılıp öpmek ister... 

Öperdim de izin vermez iki gözümün çiçeği... Büyüyünce her şey ölçülü. Canının çektiği kadarı yasak. Oysa biz bu çocukları doyasıya öpüp okşamak için doğurduk. Sarılıp sıkıştırmanın zamanı değil şimdi.  

Çamaşır asmanın, katlamanın, bavul hazırlamanın zamanı gelmedi daha. Dayanmışım yastığa. Bir kulağım çamaşır makinesinde, bir kulağım senfonide. Sırtımı dinlendirmek, bu satırları yazarken mola vermek de iyi geldi. Temiz çarşaf serecek kadar gücüm de var üstelik. Eh buna da şükür.



Huzurlu Yaşam İpuçları: 12

 www.nonviolentcommunication.com web sitesi Şiddetsiz İletişim ile ilgili Türkçede kaynakların sınırlı olduğu günlerde, ücretsiz belgelerinden sıklıkla yararlandığım bir dijital platformdu. Halen seyrek aralıklarla devam ettiğim Şefkatli Ebeveyn Günlükleri’nin ipuçlarını oradan alıyorum örneğin. O günlerde hevesle üye olduğum bültenlerin her birinden gelen ipuçları kıymetli esasında ama günlük hayatın hızı içinde, İngilizce bültenlere ilgimi, dikkatimi vermek, okuduğumu içselleştirmek her zaman mümkün olmuyor. O yüzden buraya ara ara bir başka serinin, Mary Mackenzie’den Huzurlu Yaşam Meditasyonu çevirilerini paylaşacağım. Her ne zaman, hangisine rastlar ve okursan dilerim şifa olur, ilham olur ve seni dönüştürür. 

Bazen durduğumuz yerdeki küçük bir fark, olaylara bakış açımızı önemli ölçüde değiştirebilir.

                                                                                                                                       Melodi Beattie

12. Gün: Düşman Resimleri

Başkaları hakkında olumsuz düşünceler besliyor musunuz? Bu olumsuz duygular, bu ilişkilerden zevk alma veya etkili bir şekilde iletişim kurma yeteneğinizi etkiliyor mu?

Diğer insanlara karşı küskünlük veya öfke beslediğinizde, odak noktanız diğer kişinin zaafları hakkındaki algılarınızdır. Onlarla şefkatle bağlantı kurma yeteneğiniz ciddi şekilde sınırlıdır.

Gerçek iyileşme, karşılanmamış ihtiyaçlarınızı kabul ettiğinizde gelir. Diğer kişinin davranışlarıyla karşılamaya çalıştığı ihtiyaçları da kabul ettiğinizde daha derin bir şefkat elde edebilirsiniz. Bunu yaptığınızda, içerleme ve öfkeyi besleyen yargılamadan çıkma ve şefkat ve bağ kurmayı besleyen anlayışa geçme eğiliminiz artar.

Diğer insanlara karşı beslediğiniz düşman imajlarının farkında olun ve bu imajları size rahatlama getirmek için tercüme etme sürecine başlayın.

Huzurlu Yaşam İpuçları: 11

 www.nonviolentcommunication.com web sitesi Şiddetsiz İletişim ile ilgili Türkçede kaynakların sınırlı olduğu günlerde, ücretsiz belgelerinden sıklıkla yararlandığım bir dijital platformdu. Halen seyrek aralıklarla devam ettiğim Şefkatli Ebeveyn Günlükleri’nin ipuçlarını oradan alıyorum örneğin. O günlerde hevesle üye olduğum bültenlerin her birinden gelen ipuçları kıymetli esasında ama günlük hayatın hızı içinde, İngilizce bültenlere ilgimi, dikkatimi vermek, okuduğumu içselleştirmek her zaman mümkün olmuyor. O yüzden buraya ara ara bir başka serinin, Mary Mackenzie’den Huzurlu Yaşam Meditasyonu çevirilerini paylaşacağım. Her ne zaman, hangisine rastlar ve okursan dilerim şifa olur, ilham olur ve seni dönüştürür. 

Size iyi gelen şeyi acı olarak düşünmeyin.

–Euripidler

11. Gün: Muhakemelerimizi Kaybetmek

Bir şeyin bir anda nasıl o kadar acı verici göründüğünü ve bunun kötü olduğundan emin olduğunuzu hiç fark ettiniz mi? Sonra, kısa bir süre sonra, en şaşırtıcı sonuçlar oluyor, o zaman sen bunun iyi olduğunu mu düşünüyorsun? Bu sayısız kez başıma geldi.

Mali durumum tüm zamanların en düşük seviyesindeyken arabamın öldüğü zamanı düşünün. Bu kötüydü, diye düşündüm. Sonra babam aradı ve yeni bir araba aldığı için arabasını kullanmama izin verdi. Mali durumum düzeldiğinde ona arabanın parasını ödeyebileceğimi söyledi. Arabası benim son arabamdan çok daha iyi durumdaydı ve o zaman arabamın öldüğüne sevindim.

Başka bir sefer, organizasyonuma mükemmel bir şekilde uyacağını düşündüğüm birini işe almak istedim. Pozisyonu kabul etti ve iki gün sonra reddetmek için aradı. Bunun kötü olduğunu düşündüm. Sonra, iki yıl sonra, benim yerime seçtiği örgütün yöneticisiyle konuştum. Onu kovma sürecindeydiler ve bir dava bekliyorlardı. Görünüşe göre, organizasyondaki varlığı birçok insan için acı çekmişti ve ofis morali tüm zamanların en düşük seviyesindeydi. Sonra, teklifimi kabul etmemiş olmasının iyi olduğunu düşündüm.

Bu yaşam olaylarını iyi ya da kötü olarak yargılamak zorunda mıyız? Acı ya da mutluluk hissettiğimizde basitçe kabullenemez, karşılanmış ya da karşılanmamış ihtiyaçlarımızla bağlantı kuramaz ve Evrenin sonuçları organize edeceğine inanamaz mıyız? Hayattaki olayları yargılamak, iyileşmeyi, bağlantılı olmayı veya uyumu desteklemez. Gerçekte, sadece kafa karışıklığına, acıya ve endişeye katkıda bulunur.

Bugün, gününüzü iyi ya da kötü olarak yargılamamak için net bir seçim yapın. Bunun yerine, mevcut duygu ve ihtiyaçları kabul edin ve gerisini Evren'e bırakın.

30 Temmuz 2023 Pazar

Temmuzun son pazarından merhaba

 Ay sonu geldi çattı. Sıcaklar, sorumluluklar buraya yazmaya zaman bulamadım bir türlü. 

Bu sabah Erken Çocukluk Döneminde Montessori Yaklaşımı telafi sınavına girdim. Neyime güveniyorsam bütünlemede de çalışamamıştım. Bir türlü odaklanamamıştım. Yine hakkını vererek çalıştım diyemem ama on ünitenin her birinin konu anlatım videosunu izledim. PDFde çok daha ayrıntılı bilgi vardı. Onları yine açmadım. Ünite sonu testlerini çözdüm ve girdim. Günün kalanını ders çalışmam gerek modunda geçirmemek için hazırlansam da hazırlanmasam da günün erken saatlerinde girmeyi tercih ettim hep. Dört dersin biri böyle ayağıma dolandı. Oysa en ilgimi çeken konu başlıklarından biriydi. Kızımı büyütürken Montessori etkinliklerini takip eder, oradan ilhamla evde kimi oyunlar geliştirirdim. Bu bölümü o yıllarda okumak daha yararlı olurdu belki de. İşime yaramasını umduğum çocuk edebiyatına nasıl bir katkı sağlayacak hiç emin değilim. Bu pdf öğrenciliği pek hoşuma gitmedi. İki yıllığı tercih ettiğim ve sanırım artık mezun olacağım için memnunum. Sabahki sınav final ve bütünlemeye göre iyi geçti diye düşünüyorum. Umarım bir tür kendini bilmezlik değildir. 

Öğle saatlerinde eski okul arkadaşlarımla buluşup karşıya geçeceğiz, denize. İnsanın ortaokulu, lisieyi okuduğu kente dönmesi biraz böyle bir şey. Tatillerde, bayramlarda aile ziyaretine gelenlerle buluşma imkanı tanıyor. Hoş ben çoğunlukla bayramda tatile çıkmayı tercih ediyorum. Bilirsin işte hazır muayenehane kapalıyken tatilimi aradan çıkarayım kafası. Bu ara epeyce masraf yaptım işe. Yeni cihazlar, mobilyalar... Bayram harici bir yere gitmem diye düşünüyordum ama şeytan dürttü. Yıllar önce Polonya'ya yerleşen bir arkadaşımı ve ailesini ziyarete karar verdim. Ani bir kararla. Çok düşünmek, eylemi erteliyor ne de olsa. Kızımla baş başa, dokuz günlük bir tatil olacak. Bolca araç değiştireceğiz. Prag'ta başlayacak gezimiz. İki gün Prag'ta bir başka arkadaşımın yanında konakladıktan sonra, otobüsle Wroclaw'a geçeceğiz. Arkadaşlarımla beş günün ardından Varşova'ya gideceğiz. Orada Etgar Keret evini görmeyi istiyorum. Bu evi duymuş muydun? Varşova'da iki bina arasındaki çok dar bir alana inşa edilmiş bir ev. Etgar Keret adına çünkü ebeveynleri Varşova'dan kaçarak İsrail'e yerleşmiş. Evet, o da, ikinci kuşak dediğimiz Holokost'un hemen ardından doğan kuşak. Bu ismin verilme sebebi, ebeveynlerinin yaşadığı ağır travma nedeniyle doğan çocukların kendilerini bir çok haktan, kimi duygularını ebeveynlerinden saklamak durumunda hissetmesi, onların da farklı türden bedeller ödemesi. Etgar Keret, buradan yazarak, yazarken mizaha sığınarak çıkmış. Bakınız Domuzu Kırmak kitabının önsözündeki "Neden Yazıyorum?" yazısı. İkinci kuşak demişken... Bak bu isimde nefis bir çizgi roman var, okumadıysan tavsiye ederim. İkinci Kuşak Babama Söylemediklerim Michel Kichka. Sana  bu konuda daha uzun yazmak isterdim ama şimdi hazırlanıp denize gitmem gerek.

Bu yazı da sana küçük, kısa bir merhaba olsun, temmuzun son pazarından. İyi pazarlar... 

18 Temmuz 2023 Salı

Seçim senin!

Sana da olur mu? Şehrin binalarla arabalarla vızır vızır işlek bir yerindesindir. Ah bir parka yakın eve taşınsan akşamları yürürdün, ne güzel olurdu düşünceleri içindesindir. 

Eh haklı sayılabilirsin. İş, güç, yorgunluk, arabayla parka git, yürü, gel. Kolay değil ama sana bir diyeceğim var. Eyleme geçmeyi koşullara bağlıyorsan büyük ihtimalle o eve taşındığında da yürümeyeceksin. Daha geniş bir masan olduğunda yazmaya başlamayacağın, daha geniş zamana kavuştuğunda spor salonuna gitmeyeceğin gibi. Hayalleri hep geniş zamanlara, uygun koşullara bırakmak, sonra da yapamadığın için hayıflanmayı insani bulabilir ve sürdürebilirsin ya da harekete geçersin. Seçim senin!

Bu yaz hangi konularda harekete geçmeye niyetlisin? Bir düşün bakalım. Küçük de olsa adım atmak, sabit kalmaktan yeğdir. İşte benim birtakım kararlarım: 

Spor yapmak: ağustos ayında haftada iki gün pilatese başlıyorum. 

Daha çok yüzmek: şu hayatta su kadar beni rahatlatan şey yok galiba. Ilık duş, hamama gitmek, denize veya havuza girmek. Hepsi ama hepsi iyi geliyor. Sıcaktan bunaldım diyelim, bacaklarımı soğuk suyla yıkıyorum, dizden altını, sonra balkona çıkıyorum, oh püfür püfür... Keyfim yerine geliyor. Çocuklar sitenin havuzunda mesai yapıyor neredeyse ama onların elini, ayağını çektiği saatler de yok değil. Geçen haftadan bu yana, fırsat bulursam işe gelmeden önce sabah bir dalıp çıkıyorum. İki, üç tur, duş, bedenim güne uyanıyor, hem de misler gibi. 

Daha az yemek: öğle yemeklerini evden götürmeye başlayalı çok daha iyi hissediyorum kendimi. Bu da bir mesai elbette ama sürdürmek için motivasyonlarım var. Daha sağlıklı öğünler yemek, mevsimsel döngüye göre beslenmek, yaz tatili sebebiyle evde kalan kızım için sürekli yemek olması, zayıflamama katkı sağlaması... 

Daha çok yürümek: evet, havalar sıcak, eve yorgun dönüyorum ama gece 10 civarı çıkıp 30-40 dk yürümek gerçekten şahane. Eve dönüyorum, duş alıyorum ve cumba yatak. Kızım da eşlik ediyor bu gece yürüyüşlerine ama nicedir benden hızlı yürüyor. Nal toplatıyor diyelim. Herkesin kendi hızında takıldığı yürüyüşler bunlar. 

Daha çok arkadaşla görüşmek: herkesin hedefi farklı elbette. Benim için daha çok arkadaş görüşmesi demek, haftada bire tekabül ediyor. Daha fazlası pek sürdürülebilir değil. 

Daha çok yardım almak: bu hepimiz için geçerli. Birinin sırtına yaslanmak, sorumluluktan kaçmak değil kastettiğim, anlamışsınızdır. Bizi tüketecek kadar çok işin altına girmemek, sorumlulukları paylaşmak, aynı işyerini, evi paylaştığımız kimselere bu doğrultuda net ricalar iletmek. 

Seninkileri de paylaş lütfen. Aklıma yatan olursa belki ben de denerim. 

Astrolojiyle ilgilenen bir arkadaşım, birtakım numereloji hesaplamaları yaptı ve benim dokuz yıllık döngümün sonuna yaklaştığımı, eylül ayında yeni bir döngüye gireceğimi söyledi. Değişim harekete geçmek ve küçük adımlarda başladığına göre onu haklı çıkartacağımı söylemek mümkün. Ne demiştim en başta. Seçim senin. Seçim benim! 

17 Temmuz 2023 Pazartesi

Huzurlu Yaşam İpuçları: 10

 www.nonviolentcommunication.com web sitesi Şiddetsiz İletişim ile ilgili Türkçede kaynakların sınırlı olduğu günlerde, ücretsiz belgelerinden sıklıkla yararlandığım bir dijital platformdu. Halen seyrek aralıklarla devam ettiğim Şefkatli Ebeveyn Günlükleri’nin ipuçlarını oradan alıyorum örneğin. O günlerde hevesle üye olduğum bültenlerin her birinden gelen ipuçları kıymetli esasında ama günlük hayatın hızı içinde, İngilizce bültenlere ilgimi, dikkatimi vermek, okuduğumu içselleştirmek her zaman mümkün olmuyor. O yüzden buraya ara ara bir başka serinin, Mary Mackenzie’den Huzurlu Yaşam Meditasyonu çevirilerini paylaşacağım. Her ne zaman, hangisine rastlar ve okursan dilerim şifa olur, ilham olur ve seni dönüştürür. 

                                                                                   *


İnsanların uğradığı en büyük aldatma kendi fikirleridir.

-Leonardo da Vinci

10. Gün: Ahlaki Yargılar

Ahlaki yargılar, diğer insanların bizim değerlerimizle uyum içinde hareket etmedikleri için hatalı veya kötü olduklarını ima eder.

Güvenli olduğunu düşündüğünüzden daha hızlı giden birini görürseniz, onun manyak bir sürücü olduğunu söyleyebilirsiniz. Birisi sizin için eğlenceli olandan daha yavaş konuşursa, onun sıkıcı olduğunu söyleyebilirsiniz. İstediğiniz kiloda olmadığınız için şişman olduğunuzu düşündüğünüzde ya da biraz önce söylediğiniz bir şeyden pişmanlık duyduğunuzda zorba biri olduğunuzu düşündüğünüzde de bunu kendinize yapabilirsiniz.

Ne zaman bir başkasını veya kendinizi kötü ya da yanlış olarak yargılarsanız, ahlaki bir yargı ifade etmiş olursunuz.

Olaylara bakmanın başka bir yolu da, içinde bulunduğunuz durumu yargılamadan değerlendirmenizi sağlar, bir şeyin sizi nasıl etkilediğini ifade etmektir. Örneğin, birinin güvenli olduğunu düşündüğümden daha hızlı sürdüğünü gördüğümde, "O kişinin bu kadar hızlı sürdüğünü gördüğümde korkuyorum ve yolun güvenli olmasını gerçekten çok isterim" diyebilir veya düşünebilirim. Ya da kilomdan dolayı cesaretim kırılırsa, "Ah," diyebilir veya düşünebilirim. Kilomdan çok rahatsızım. 20 kilo vermek, bunun değişebileceğine dair bana gerçekten umut verirdi.

Durumu yargılamak yalnızca mesafe ve ek incinme duyguları yaratır. Duygularımızı kabul etmek ve bu duyguları karşılanmamış ihtiyaçlarımızla (güvenlik ve umut) ilişkilendirmek, kendimizle ve başkalarıyla bağlantı kurmamıza ve iyileşmemize yardımcı olabilir.

Diğer insanlar veya kendiniz hakkında ne sıklıkla ahlaki yargılarda bulunduğunuza ve bunu yaptığınızda nasıl hissettiğinize dikkat edin.

12 Temmuz 2023 Çarşamba

Yeni güne merhaba

En son iletiyi gireli henüz on bir gün olmuş ama bana çok daha uzun zamandır sessizmişim gibi geliyor. Sanki yazmayı unutmuşum ya da o kadar uzun süre ara vermişim de  nereden başlayacağımı bilemezmişim gibi bir haller. O yüzden bu sabahtan, bu andan başlayayım. 

Saat tam olarak 07.07. Ayaklanalı hayli oluyor üstelik. İlk kırk dakika siber aylaklığa yenildim, kabul. Aşkı Memnu dizisinden kesitler izledim. Google önerdi. Tıklayıp ardından youtube kanalına gidince de ardı sıra kimi fragmanları izledim durdum. (Bu aralar evet dönemindeyim galiba.) Sonra silkindim. Sabahın erken saatlerinde yapacak daha verimli (ne demekse artık) şeyler olmalı. Kendimizden ne çok beklentimiz var öyle değil mi? Her an dolu dolu yaşanacak, bizim büyümemize, gelişmemize, aydınlanmamıza katkıda bulunacak eylemlerle dolu olacak. Aksi tukaka! Bendeki bu aşırı ciddiyetin sebebi ne acaba? Siber aylaklık konusunda da kendimi dövüyorum esasında. İnternette epeyce zaman geçirdiğim oluyor. Geçen gün bu eylemlerin içeriğine de biraz daha yakından baktım. Bir kısmı mesleğimle ilgili bilgilendirici videolar. Pandemi döneminde çevrimiçi yapılmak zorunda kalınan bilimsel seminerler güzel bir arşiv oluşturmuş. Gözünü sevdiğim youtube kanalına yazıyorsun kelimeyi sana seriyor ardı sıra. Webinarlardan ziyade kısa videoları tercih ettiğimi fark etttim. Bu yalnızca bana özgü bir seçim değil muhtemelen. Uzun şeyleri evden, telefondan, ekrandan izlemekte, odaklanmakta zorlanıyoruz galiba, giderek daha çok üstelik. Bu odaklanamama halini en çok kitap okurken hissediyorum. Elime aldığım çoğu kitap yarım kalıyor. Bu ara kişisel gelişim kitaplarına sardığım için belki de. İyi bir kurmacayla buluşma zamanıdır belki de. Kitabı elime aldığımda sür tutuyorum bazen. 25 dk. boyunca elime telefonunu almamak için. (İmdat! Bağımlı mı oluyorum?) Çok geçmeden avcumda bir karıncalanma (benzetme ve dahi abartma elbette), telefona doğru çekilme hali deneyimliyorum. Devam et kızım diyorum. Sanal dünya bekleyebilir. Zil sesini duyana kadar okuyorum sonra. Bazen daha kısa sürdüğü de oluyor. Neticede zevk almadığım bir okuma eylemini de kesme seçimim var. Bence bu odaklanarak kitap okuyamamamdaki sebeplerden birisi faydacılık yaklaşımım. Okuyayım da, günlük hayatıma bir faydası olsun, okuyayım da belki bloğa hakkında yazarım. Oysa kaptırarak okumak böyle bir şey değil. Neyse uzattım lafı. Senin bu aralar okuma deneyimin nasıl? Neler okuyorsun? Neleri yarım bıraktın? 

                                                                      

                                                                            *

Hayat bu ara bana dişçisin sen, dişçi kal, diyor. Yazmak, emek, zaman dışında fazla bir yatırım gerektirmiyor. Eh yazıp bitirince de yollayayım da bir kitap bütünlüğünde muhafaza edeyim diyorsun haliyle. Artan mürekkep, kağıt, dağıtım masrafından bana ne! Yayınevine yollamak bir tık neticede ama yanıt almak öyle kolay değil. Belki 1,5 yıldır muhtelif yayınevlerine yolladım durdum öykü dosyamı. Çoğunlukla uzun bir sessizlik (mal değilim neticede, beklediğin cevap gelmiyorsa hayır demektir, anladık), matbu cümleler (maalesef ... adlı dosyanız yayın programımıza alınamamıştır, yayınevimize gösterdiğiniz ilgi için teşekkür eder, iyi çalışmalar dileriz. Teşekkür ederim de iki cümle de nedenine dair bir şey yazsaydın da işime yarasaydı. Hak da veriyorum bir yandan. Karşındakinin kim olduğunu bilmiyorsun ve polemiğe kapatıyorsun kapını. Seçim nihayetinde.) Geçen haftalarda bunlardan çok farklı bir yanıt aldım. Dosyanızı yayın programına alamıyoruz ama! Bu amanın ardında bir emek, çoklu değerlendirme varmış gibi hissettim. Ama'nın sonrası şuydu bu arada. Atmosfer yaratma, karakter yaratma, Türkçeyi iyi kullanma, betimleme gücü gibi olumlu yanlara övgü ve yeni bir dosya olduğunda gönderilme çağrısı. Ne derler bilirsiniz better than nothing. Bu ara yazma mevsiminde değilim. Hazır hissettiğimde bu güçte olanları ayıklayıp yenilerini ekleyip şansımı tekrar denerim. Hayat karşısında Hacıyatmaz gibiyiz en nihayetinde. Edebiyat dünyası neden bundan ayrı düşsün. 



1 Temmuz 2023 Cumartesi

Yol, beklemek ve çağrışımlar

Dönüş yolculuğu başladı. Sınıra kilometreler kala kuyruk başladı. Şaşırtıcı değil. Hem bayram tatilinden dönenler hem de gurbetçiler dönüşe geçti. Gelirken sabaha karşı sınırda olduğumuz için her iki gümrüğü aşmamız otuz dakika sürmüştü. Bey kişisi benzer bir strateji arayışındaydı ama sevdiğimiz taverna bize ancak akşam beş gibi gelirsek boş masa verebileceğini söyleyince akşam yemeği erkenden halloldu. Öğlen 12'de aparttan ayrıldığımız için daha fazla sokaklarda gezinmek istemedim. Ve istikamet ev olsun artık istedim. Eh sınıra da yanaşmışız. Uzaktan salınıyor kırmızı kırmızı bayraklar. Turkcell de çekiyor. Bloğa yazmayayım da ne yapayım. 

                                                          *

Evi özledim. Sani'yi özledim. Onu evde bırakıp tatile çıktığımız ilk defasında eve döndükten sonra kaka yapmış protestosunu göstermişti. Tekrarlanmadı bir daha. Yine kedisever bir arkadaşta anahtar. Ne olursa olsun dışarı çıkmak burnunda tütüyordur, eminim. 

                                                           *

Bayram öncesi mevcut hastaları toparlamaya, geride yarım iş, ağrıyacak diş bırakmamaya çalışsam da her zaman yeni bir hastanın, yeni bir dişin ağrısının tutması olası. Minik bir hastamın dişi ağrısı tutmuş bu kez. Annesi beni İnstagramdan buldu. Ağızdaki ömrünü doldurmuş, bir sorun çıkarsa çekelim dediğimiz bir süt dişi. Hep böyle münasebetsiz zamanlarda ağrıması şarttı sanki. Murphy Kanunları dediğinizi duyar gibiyim. Neyse dönüş yolundayım. İlk fırsatta ağrısını keseceğim miniğimin. 

                                                      *

Güneşi arkamıza aldık. Pencereleri açtık. Püfür püfür esiyor. Müzik güzel. Petit Fleur /The Hot Sardines çalıyor tam şu anda. Dinlemek istersen. İsim bulmak kolay değil elbette. Kimse için. Kliniğe isim ararken biz de epey zorlanmıştık. Dentilyon bulmuştum ben örneğin, Çağlar Dentamor. Sloganı işimizi aşkla yapıyoruz olacaktı. Deniz ısrarcıyım. Sanident olmalıydı. Aile büyüklerinin bir kısmına göre soyadı olmalıydı. Kliniğinde kime ait olduğunu göstersin diye. Konuyu dağıttım ama isim bulmak zor. Dolayısıyla Ateşli Sardalyeler diye bir grup ismi olur. Neden olmasın?

Saçmalama hakkımı sonuna kadar kullanacağım. Çünkü dar alandayım. Bir arabanın içinde. Yola yemeğin hemen ardından çıkmak benim fikrim. Otur otur popom ağrıdı. Her nasılsa koltuğun ısıtma düğmesine de basılmış. Yaz günü hem de. Bey kişisi fark etti de kapandı. Benim için yapacak son bir şeyi kalmış demek ki. Yan arabadan Karadeniz türküsü geliyor. Bilmediğim bir horon, remiks. Ben ağırkanlıyımdır. Öyle horon moron çekemem ama bilmek isterdim sanırım. Hayal et arkadaşım bir yaylada ya da Karadeniz köyündesin. Sisler kaplamış karşı tepeleri. Yemekler yenmiş. Keyifler yerinde. Horon çekmezsin de neylersin. 




Yaz kızım. Kuyruğa takılmamışsın gibi yaz. 

Yazmanın en güzel yanı bu değil mi sence de? Zamandan, mekandan sınırsız seni istediğin yere ışınlayıveriyor. Şikayet etmek yerine seni meşgul tutuyor. Okunacak kitap, yazmak için defter ve kalem varsa tam olarak tutsak sayılmayız, öyle değil mi. Cezaevi edebiyatı diye adlandırırsak mahkum yazarları, onların yapıtları bize göstermiyor mu, kalemin, zihnin dört duvar arasına sıkışamayacağını. Hem ne diyordu Mersault, unutulmaz  Yabancı romanında. Dışarıda bir tek gün geçirmiş birinin hücrede sıkılmasına imkan olmadığını söylüyordu. Sık sık ayaklarını ıslatan dalgaları, nasıl kulaç attığını hatırlıyordu tuzlu sularda. Ya sen arkadaşım, sen kendini dört duvar arasına sıkışmış bulduğunda ya da hissettiğinde hangi güzel anıları çağırıyorsun?