1 Temmuz 2023 Cumartesi

Yol, beklemek ve çağrışımlar

Dönüş yolculuğu başladı. Sınıra kilometreler kala kuyruk başladı. Şaşırtıcı değil. Hem bayram tatilinden dönenler hem de gurbetçiler dönüşe geçti. Gelirken sabaha karşı sınırda olduğumuz için her iki gümrüğü aşmamız otuz dakika sürmüştü. Bey kişisi benzer bir strateji arayışındaydı ama sevdiğimiz taverna bize ancak akşam beş gibi gelirsek boş masa verebileceğini söyleyince akşam yemeği erkenden halloldu. Öğlen 12'de aparttan ayrıldığımız için daha fazla sokaklarda gezinmek istemedim. Ve istikamet ev olsun artık istedim. Eh sınıra da yanaşmışız. Uzaktan salınıyor kırmızı kırmızı bayraklar. Turkcell de çekiyor. Bloğa yazmayayım da ne yapayım. 

                                                          *

Evi özledim. Sani'yi özledim. Onu evde bırakıp tatile çıktığımız ilk defasında eve döndükten sonra kaka yapmış protestosunu göstermişti. Tekrarlanmadı bir daha. Yine kedisever bir arkadaşta anahtar. Ne olursa olsun dışarı çıkmak burnunda tütüyordur, eminim. 

                                                           *

Bayram öncesi mevcut hastaları toparlamaya, geride yarım iş, ağrıyacak diş bırakmamaya çalışsam da her zaman yeni bir hastanın, yeni bir dişin ağrısının tutması olası. Minik bir hastamın dişi ağrısı tutmuş bu kez. Annesi beni İnstagramdan buldu. Ağızdaki ömrünü doldurmuş, bir sorun çıkarsa çekelim dediğimiz bir süt dişi. Hep böyle münasebetsiz zamanlarda ağrıması şarttı sanki. Murphy Kanunları dediğinizi duyar gibiyim. Neyse dönüş yolundayım. İlk fırsatta ağrısını keseceğim miniğimin. 

                                                      *

Güneşi arkamıza aldık. Pencereleri açtık. Püfür püfür esiyor. Müzik güzel. Petit Fleur /The Hot Sardines çalıyor tam şu anda. Dinlemek istersen. İsim bulmak kolay değil elbette. Kimse için. Kliniğe isim ararken biz de epey zorlanmıştık. Dentilyon bulmuştum ben örneğin, Çağlar Dentamor. Sloganı işimizi aşkla yapıyoruz olacaktı. Deniz ısrarcıyım. Sanident olmalıydı. Aile büyüklerinin bir kısmına göre soyadı olmalıydı. Kliniğinde kime ait olduğunu göstersin diye. Konuyu dağıttım ama isim bulmak zor. Dolayısıyla Ateşli Sardalyeler diye bir grup ismi olur. Neden olmasın?

Saçmalama hakkımı sonuna kadar kullanacağım. Çünkü dar alandayım. Bir arabanın içinde. Yola yemeğin hemen ardından çıkmak benim fikrim. Otur otur popom ağrıdı. Her nasılsa koltuğun ısıtma düğmesine de basılmış. Yaz günü hem de. Bey kişisi fark etti de kapandı. Benim için yapacak son bir şeyi kalmış demek ki. Yan arabadan Karadeniz türküsü geliyor. Bilmediğim bir horon, remiks. Ben ağırkanlıyımdır. Öyle horon moron çekemem ama bilmek isterdim sanırım. Hayal et arkadaşım bir yaylada ya da Karadeniz köyündesin. Sisler kaplamış karşı tepeleri. Yemekler yenmiş. Keyifler yerinde. Horon çekmezsin de neylersin. 




Yaz kızım. Kuyruğa takılmamışsın gibi yaz. 

Yazmanın en güzel yanı bu değil mi sence de? Zamandan, mekandan sınırsız seni istediğin yere ışınlayıveriyor. Şikayet etmek yerine seni meşgul tutuyor. Okunacak kitap, yazmak için defter ve kalem varsa tam olarak tutsak sayılmayız, öyle değil mi. Cezaevi edebiyatı diye adlandırırsak mahkum yazarları, onların yapıtları bize göstermiyor mu, kalemin, zihnin dört duvar arasına sıkışamayacağını. Hem ne diyordu Mersault, unutulmaz  Yabancı romanında. Dışarıda bir tek gün geçirmiş birinin hücrede sıkılmasına imkan olmadığını söylüyordu. Sık sık ayaklarını ıslatan dalgaları, nasıl kulaç attığını hatırlıyordu tuzlu sularda. Ya sen arkadaşım, sen kendini dört duvar arasına sıkışmış bulduğunda ya da hissettiğinde hangi güzel anıları çağırıyorsun? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder