11 Temmuz 2025 Cuma

Huzur hakkı ve iyi okurluk

Geçen gece bahçede oturmuş ayaklarımı uzatmış dizi izlerken pat diye bir ses duydum. Karanlıkta etrafıma bakındım. Bir şey göremedim. Kurbağa mı zıpladı, kedi mi atladı bilemedim. Sonra bir kere daha, bir kere daha aynı sesi duydum. Sesin kaynağını anlayamadım. Ta ki dün sabaha kadar.

Dün sabah bahçede birbirine yakın üç yavru kuş yatıyordu. Karınları aldıkları nefesle iniyor, kalkıyor ama ses çıkarmıyorlardı. Onları alıp boş bir villanın bahçesinde gölgeye bıraktım ve annelerinin gelip kurtarmasını umdum. Çünkü yıllar evvel ayağımızın dibine düşen bir mavibaştankara yavruyu yaşatamamıştık. Doğanın işine karışmayayım, dedim. Bu minnak yavruların proteinden zengin sık aralıklarla beslenmesi gerektiğini de o zaman öğrenmiştim. Akşam iş çıkışı ilk iş onları bıraktığım yere gittim. Yalnızca bir kuş vardı. Hali de pek parlak değildi. Kızımın üzüleceğini bile bile aldım, eve götürdüm. Yaşatma ihtimali için değil. Sonu bir kedinin ağzında, stres içinde olmasın diye. Kızıma da bunu böyle izah ettim. Huzur hakkı diye bir şey olmalı, ölüme de giderken diye düşündüm. İçten içe bir mucize de bekledim. Biraz su, biraz haşlanmış yumurta sarısı verdim. Kendine gelir gibi oldu ama yarım saat geçti, geçmedi öldü. Acelem vardı. Yattığı kutu, tabutu oldu miniğimin. Üzerini peçeteyle kapattım. Sabah bir ağaç altına sakladım. 
                                                                                *

Dün yazar Fatih Erdoğan'ın "Yüz İyi Okur Aranıyor" projesi kapsamındaki ilk kitabı ulaştı: Sihirli Şemsiye. 
Kitabı "İyi okur Tuğba'ya" diye imzalamış. Sabah hemen başladım. İri puntolu bir kitap. Neredeyse bitti. Bir süre sonra bir e-posta alacağım ve sorduğu soruyu yanıtlayacağım. Böylece bir sonraki kitabı hak edeceğim. İyi okurluğun bir ölçüsü nitelikse, biri de nicelik çünkü. Nicelikten yana sıkıntı olmadığı belli olunca böyle böyle yollanan kitapların sayısı artacak. 

3 Temmuz 2025 Perşembe

Arayan bulur

İki farklı aileden gelen, farklı yaşam alışkanlıkları olan iki insanın aynı evin içinde yaşaması yeterince zor değilmiş gibi kalkıp bir de çocuk/lar yapıyoruz ve orada uyumlu olmayı bekliyoruz. Bu konular hakkında çoğunlukla da önceden konuşmuş değiliz. Dünyanın en zor denklemi bence bu.

Tek ebeveynli bir aile olmanın avantajları var, zorlukları da elbette. Nuh gemiyi tufandan önce inşa etti misali, kriz çıkmadan, çok tükenmeden zorluklarla mücadele için yeni beceriler edinmeye, kaynaklarımı geliştirmeye, alet çantamı doldurmaya çalışıyorum. Arkadaşlarıma soruyorum. Başkalarının çözümlerini merak ediyorum. Onların işine yarayan şeylerden faydalanırken, bana uymayacakları ise eleyeceğim elbette ama çok kafa, çok deneyim, tek kafa, tek deneyimden yeğdir her halükarda. O yüzden açık uçlu sorularımı size de yöneltiyorum. 

Tek ebeveynli bir aile olarak günlük hayatını kolaylaştıran araçların ne? (Temizlik, alışveriş, mutfak, çocukla zaman, kendine ait zaman vb.) 

Diğer ebeveynin çocukla ilgili istekleri senin değerlerinle uyuşmadığında uzlaşmayı nasıl sağlıyorsun?

Diğer ebeveynin isteğini çocuğun iyiliği için yapılmış bir rica olarak duyamadığında, bunu bir talep, dayatma olarak değerlendirdiğinde, sınırlarının ihlal edildiğini düşündüğünde durumu nasıl kotarıyorsun?

Not: Sorular yalnızca bekar ebeveynlere dönük değildir. Boş bırakabilir, istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. Vereceğiniz her yanıtın çözüm arayışıma, hanemizin iyilik haline katkı sağlayacağını hatırlatır, başarılar dilerim.