Bu yaz, sabahları erken kalkmak ve işe gitmeden önce denize girmek gibi bir niyetim var. Ağustosla beraber başlarım belki. Bayağı sabah 8'de gitmek, yarım saat suda kalmak, eve dönmek, duş almak ve işe gitmek istiyorum. Şahane plan. Önümde engel yok. Ağustos ayı boyunca her gün, güne yüzerek başlamak... Bakalım gerçekleştirebilecek miyim? Ve en önemlisi sürdürebilecek miyim?
İki, üç gündür, ay incecik, zarif haliyle salınıyor gökyüzünde. Hayal kurmanın, planlar yapmanın tam zamanı işte.
*
Havalar sıcak, yaz mevsimi. Çalışma temposu düşüyor haliyle. Benimle ilgisi yok. Hasta sayısı azaldığından. Çalışmak ve tempo insanı meşgul tutuyor. O yoğunluğa alışınca, sudan çıkmış balığa dönüyor insan. Düşünmek için daha çok zamanım var. Düşünüyorum öyleyse kaygılanabilirim.
Kaygıdan kurtulmanın yollarından birisi, bağ kurmak benim için. Örümcek adam misali ağlar atmak istiyorum arkadaşlarıma. Kısa ya da uzun telefon konuşmaları, mesajlaşmalar... Günü kurtarıyor. Sabır ve şefkat kapasitemi arttırıyor. Zor geçen bir günün ardından, kaynaklarım tükendiğinde de eve sabırlı, şefkatli dönmek istiyorum çünkü. O yüzden elimin altında pek çok insan var. Laf attığım, aradığım... Kimiyle dertleşiyorum, kimiyle havadan sudan konuşuyorum, kiminden bir şeyler öğreniyorum. İnsani bağlar ve de hayati... Dönüp dolaşıp bloğa yazmak da bu iyi olma halini koruma stratejilerinden birisi belki. Çünkü yazmak insanın hem kendisiyle hem de diğeriyle bağ kurmasını sağlayan şahane bir araç.
*
Annemin yaşadığı sağlık sorunları ve yaz mevsimi karşısındaki şikâyetleri üzerine düşündüm. Sanırım ben, bu durumlara tahammül edilmesi gerektiğine inananlardanım. Durumun kendisiyle didişmek, derhal bir çözüm bulunmasını ummak yerine bunun geçiciliğine odaklanmaya çalışıyorum ve Cem Şen'i hatırlıyorum. İyi olmak bir kararlılıktır, deyişini. Şiddetsiz iletişimden öğrendiklerimi anımsıyorum sonra. İyi olma halime hizmet edecek başka başka stratejiler yaratmaya çalışıyorum. Sağlıklı olmak, afiyette olmak elbette çok önemli. Oradaki aksaklıklar hayat kalitemizi bozuyor ama bunun geçeceğini (eğer geçecekse) hatırda tutmak ve "bedenim ağrıyor ama ben iyiyim" diyebilmenin bir seçim olduğunu hatırlamak bana iyi geliyor. Seçim yapma gücümüz ve özgürlüğümüz olduğu sürece her şey bir şekilde hallolur diye düşünüyor; bu yazıyla size de bir ağ atıyorum. Bir köprü kurmak istersen aramızda sen de bana yazabilirsin.
Ne şanslısın! Avustralya'da yaşadığım 2 sene içinde insanların işten çıkıp kumsala gittiklerine, keyif yapıp eve döndüklerine şahit olmuştum ilk defa ve "işte yaşam ve iş dengesi, yaşam kalitesi bu" diye düşünmüştüm... Senin yerinde aynı özelliklere sahipbinlerce kadın İstanbul'da yaşamayı seçtikleri için, mutsuz ve dengesiz bir hayatla yetinmek zorundalar... Ne İstanbulmuş yahu diyor insan....
YanıtlaSil"Bedenim ağrıyor ama ben iyiyim" bilgeliğine ben erişemedim, mızmızlanma noktasındayım henüz :)
Ağlar ise, candır <3
Avustralya'da geçen birkaç gençlik dizisi izlemiştim yıllar önce. Bana tam da anlattığın hissi vermişti, izlemek. Bazı milletler yaşamdan keyif alma dengesini iyi tutturuyor. Yunanlıları da öyle görüyorum. Bazı hayalleri emekliliğe bırakıp kariyer odaklı yaşamamak lazım diyenlerdenim. Ama her bireyin kendi seçimi. Oradaki başarıdan beslenmek de bir seçim belki. Ağlar, kesinlikle can. Kuralım, koruyalım :))
Sil