24 Mayıs 2022 Salı

Bir kitabın ardından...

Hafta sonu keyifli bir çocuk kitabı bitirdim. Kedi Olarak Hayatım. Bir kedinin iç dünyasına odaklanan, aile olmak, sevgiden, emekten yana seçim yapmak üzerine iç ısıtan bir hikâye. Daha detaylı bir yazı için bilgisayarın başına geçtim. Çok uzatmadan, zamana yaymadan bitirebilmeyi umuyorum. Bir anlığına, bu cümleyi yazarken "bitirebilmiş olmak" fiili geçti aklımdan. Klavyeden ak sayfaya düşmeden daha sildim aklımdan. Her fiilin ardına olmak getirmek dilin kötüye kullanımı neticede. 

Kulaklarımız da feci halde aşina aksi gibi. Görünce, duyunca, okuyunca yadırgamıyor. Dildeki ayrık otlarını temizlemek için çocukluktan itibaren iyi, doğru türkçeye maruz kalmak şart. Sırf doğduğumuz günden beri duyuyoruz diye onu en iyi kullanabileceğimizi kim iddia edebilir! Çocuklara yazmak için güçlü bir gerekçe ve motivasyon. 

Şimdi yayımlanmış bir çocuk kitabım var diye uzun uzun ahkam kesecek değilim. Benimki olsa olsa okurluktan, yazarlıktan, ebeveynlikten gelme, süzülme gözlemler neticesinde elde edilen fikirler, düşünceler. Onlara da ket vuracak değilim. Hele de blog denilen özgür yazın dünyasında. Çocukların okudukları metinlerde en çok samimiyet, özgürlük, neşe, mizah, umut, macera arıyor bana kalırsa. O yüzden ne hakkında olduğu, neyi anlattığı önemseniyor en çok. Temiz, anlaşılır bir dille abanıyor yazar olay örgüsüne. Kimi zaman uzun diyaloglardan geçilmiyor. Yazar bir yetişkini konuşturuyorsa şayet konuyla ilgili tüm düşüncelerini döküveriyor tırnak içine. Konuşan yazar mı, kahraman mı belli değil. Çocuk kitaplarının asıl alıcısı, seçeni ebeveynler, öğretmenler olduğu için yazan memnun alan memnun belki de. Ama çocuklar da acımasız işte. Kızım mesela, sevmediği bir kitaba MEB kitabı gibi diye basıyor kalayı. Ya da uzatmış, diyor. Üçte ikisini atsaymış kitabın daha iyi olacakmış, diyor. Çocukların beğeni düzeyini hafife almamak gerek. Çevreleri kurallarla sınırlı zaten. Bir de kitapların sayfaları arasında özgürlüklerinin kısıtlanmasına ihtiyaçları yok. O yüzden, bırakalım öğütleri MEB kitapları, kamu spotları versin. Bize düşen ne anlattığımız değil, nasıl anlattığımız. 

Dün "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" filminin içinde dinlenmiş, Ender ve Çetin'in dostluğuna gülümseyerek bakmış, yer yer imrenmiş, gündelik ayrıntılardan çıkan sessiz, sakin, iddiasızmış gibi görünen bir anlatının verdiği hazla yazı masasına geçip şu yarım kalmış taslağı bitiren blog yazarının söyleyecekleri bu kadar. 

Not: Seyfi Teoman'ın anısına MUBİ'de Bizim Büyük Çaresizliğimiz'i izlemek hâlâ mümkün. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder