13 Mayıs 2014 Salı

MUTLU BİR ÇOCUKLUK OLABİLİR Mİ?

Bu aralar kendimi iyi hissetmiyorum. Yorgunum, üzgünüm, umutsuzum, bunun kişisel sebepleri olduğu gibi toplumsal sebepleri de var. Hâl böyle olunca bazen tanışıklıklar yoruyor beni. Sahte konuşmalardan kaçıp sessiz, uzun, huzurlu okumalara sığınıyorum. Böyle zamanlarda Yusuf Atılgan'ın Evdeki öyküsünün kahramanı aklıma geliyor. “Neden bu daracık kasabadayız biz? Yoksa bütün dünya böyle mi? Kitapların dediği yalan mı?” Okuduğum bir kitabın yalan hayatından çıkar çıkmaz iyi kurgulanmış yeni yalanlar arıyorum kendime. Bunun için en güvenilir yol belli. Yazarları, yazarlarla keşfetmek... Yazarların hangi platformda (söyleşi, kişisel blog, röportaj, televizyon programı, deneme kitabı) olursa olsun “okurluk iştahlarını” bulaştırmalarını seviyorum. Takip ettiğim belli isimler var. Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy'un Diyaloglar etkinliği, Yekta Kopan'ın Filuçuşu bloğu, Hikmet Hükümenoğlu'nun bloğunda paylaştığı okuma notları gibi... Bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Bu ay için kendime mektup edebiyatının örneklerine yer veren yeni bir okuma listesi oluşturdum. Neden mektup edebiyatı derseniz, açıklayayım. “Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy ile Diyaloglar” Nisan ayında sona erdi. (Umarım bu bir sonraki sezona kadar sürecek kısa bir moladır. Ve yıllarca ve yıllarca devam eder.) Son etkinliğin başlığı “Sen Bu Satırları Okuduğunda” idi. Ayfer Tunç, sözlerine Murat Gülsoy'un son romanı Gölgeler ve Hayaller Şehrinde'den bir pasaj okuyarak başladı. Söz konusu roman da mektup edebiyatının bir örneğiydi. Türk ve dünya edebiyatından mektup türünün örneklerine yer verilen etkinliği takiben Birgün Kitap Eki Mektup Edebiyatı dosyası hazırladı. Hal böyle olunca mektup edebiyatı okumaları yapmak kaçınılmaz oldu. Önce kendimce bir okuma listesi yaptım. İlk sıraya Gölgeler ve Hayaller Şehrinde romanını koydum, ikinci sıraya ise kış başından beri almak istediğim bir kitabı.

Saklı Bahçeler Haritası, Nermin Yıldırım'ın üçüncü romanı, benimse ilk okuduğum Nermin Yıldırım romanı. Sabitfikir'de Ömer Türkeş'in kitapla ilgili eleştiri yazısını okuduktan sonra internette kitapla ilgili başka ne var ne yok diye bakmıştım. Yetkin Dikinciler'in tanıtım videosunu izledikten sonra merakım eni konu artmıştı. https://www.youtube.com/watch?v=C-Hdj5o-E9A
O an, o dakika kitabı elime almak, okumaya başlamak istemiştim. İş çıkışı, soluğu koşa koşa kitapçıların olduğu sokakta almıştım. Kitapçılara tek tek girip sormuştum. Yanıt olumsuzdu. Bir an sonuç alacağımı düşündüğüm oldu, kitapçılardan biri (ismi lazım değil) “Bu kapağı bir yerde gördüm, bir tane var elimizde” dediğinde... Sevinç ve heyecan içerisinde beklemeye koyulmuştum. Dükkânın dağınıklığı, yayınevlerine göre düzenlenmemiş raflar ümidimi kırsa da vardır bir bildikleri diyerek beklemeye koyulmuştum. O şube, bu şube, arama, tarama derken yirmi dakika sonra “Yokmuş” cevabını aldığımda kitabı alamadığıma mı yanayım, boşu boşuna Deniz'i evde beklettiğime mi yanayım, bilemeyip evin yolunu tutmuştum. Kitabın ismi zihnimin bir köşesine kazılı bekliyordum, araya giren onca kitap siparişinden sonra İdefix'den “beklenen kitap” geldi.
Roman bir yayınevinin genel yayın yönetmeni olan Rıdvan'ın kimin bıraktığı belli olmayan eski mektuplar bulmasıyla başlıyor. Mektupların sahibi Behiye ve Suad adında iki kız kardeştir. Aynı erkeğe âşık olmuş iki kız kardeşin yolu 1933'te ayrılır. Suad'ın, babası ile birlikte cumhuriyetin onuncu yılı kutlamaları için Ankara'ya geldiği günlerde, Behiye, aşkının peşinden Berlin'e gider. Yıllar sonra Behiye, geride bıraktığı kardeşine bir mektup yazar. İki kardeş birbirlerinin yokluğunda başlarından geçenleri yazdıkları mektuplar yoluyla anlatır. Suad'ın hayatının arka planında Cumhuriyet'in ilk yılları, toplumsal ve kültürel değişim, Demokrat Parti yılları, Varlık Vergisi, gayrimüslimlerin Aşkale'ye sürülmesi, 6-7 Eylül olayları anlatılır. Behiye'nin mektuplarından ise İspanya İç Savaşı sırasında Madrid'e gittiği, George Orwell ile tanıştığı, Polonya'nın Nazilerce işgal edilmesini gördüğü, ailesi Nazilerce toplama kampına götürülen Yahudi bir çocuğu evinde sakladığı, sayısız katliama, acıya tanıklık ettiği anlaşılır.
Romanda üç farklı dil kullanılmış. Günümüzde geçen Rıdvan'ın hikâyesi 3. tekil şahıs yazarla anlatılıyor. Suad ve Behiye'nin mektupları oldukça nitelikli, edebi metinler. Sesleri iyi ayrışmış. Romanın içinde çok fazla yan karakter var. Tüm karakterlerin ortak noktası içlerinde yaralı bir çocuğu barındırıyor olmaları. Ve sürdürdükleri yetişkin hayatı o yaralı çocuğun belirliyor olması.

Bir zamanlar çocuk olduğumuzu unuttuğumuz gibi, çocukluğun neye benzediğini de hatırlamıyoruz değil mi Behiye? Çocukken ne çok şeyi düşünüp anlayabileceğimizi unutuyoruz. Biraz büyür büyümez, etrafımızdaki çocukları dertsiz tasasız mahlukatlar sanmaya başlıyoruz. Onlara dünyanın gamından uzak, aptal, mutlu, minik şeylermiş gibi davranıyoruz. Oysa dönüp bakmaya gücün yeterse, kendi çocukluğunu bir hatırlasana. Ömrümüzün en kırılgan, en zor günlerini orada geçirmedik mi? En çok o zaman incinmedik mi? Sevmeyi daha iyi bilmez miydik çocukken? Sevdiğimiz uğruna başka mutluluklardan vazgeçmeyi, sessiz bedeller ödemeyi... Bir çocuk her şey bilir Behiye, ama en çok incinmeyi... Çocukluk kadar incitici bir şey var mı şu dünyada? Mutlu bir çocukluk olabilir mi?”

Saklı Bahçeler Haritası oldukça tempolu bir kitap. Tempo bir an olsun düşmüyor. Suad'ın mektuplarını okurken içimden defalarca sayfaları atlayıp Behiye'nin başına gelenleri okumak geldi. Rıdvan ile birlikte bu mektupları kimin bıraktığına dair akıl yürüttüm. Kitabın sonunu söyleyecek değilim, ancak şaşırdığımı, itiraf etmeliyim. Olan biteni öğrendikten sonra, yazarın finale giden yolda bütün ip uçlarını azar azar verdiğini, kurgunun çok sağlam ve iyi çalışılmış olduğunu gördüm. Yeni bir yazar tanımış olmaktan dolayı çok mutluyum. Diğer kitaplarını da okumayı planlıyorum. Size de tavsiye ederim.
http://www.youtube.com/watch?v=C-Hdj5o-E9A

 
Meraklısı için mektup edebiyatı okuma listem:

Gölgeler ve Hayaller Şehrinde Murat Gülsoy

Saklı Bahçeler Haritası Nermin Yıldırım

Genç Werther'in Acıları Goethe

Mektup Aşkları Leyla Erbil

Kedi Mektupları Oya Baydar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder