15 Ekim 2014 Çarşamba

KISA ÖYKÜ YAZMAK


NOTOS ÖYKÜ'nün 45. sayısı (SAİT FAİK EDEBİYATIMIZIN BÜYÜK DÖNÜŞTÜRÜCÜSÜ) tam arşivlikti. Sanal kitap satış mağazalarında hâlâ satıştaysa edinmenizi ve saklamanızı tavsiye ederim. Murat Gülsoy, Behçet Çelik, Faruk Duman, Haydar Ergülen, Ahmet Büke, Oylum Yılmaz, Fethi Naci ve Ara Güler'in dosya konusu ile ilgili metinleri, 13 öykü, Necati Tosuner söyleşisi... Keyifli bir okuma sunan sayıyı, hatırlama ve hatırlatma sebebim ne Sait Faik ne de öyküler; Deniz Bozkurt tarafından çevrilen Flannery O'Conor'un Kısa Öykü Yazmak başlıklı eleştiri yazısı. Güneyli Yazarlar Konferansı'nda yapmış olduğu konuşmanın metni öykü yazmak isteyen amatörlere  pek çok önemli ipucu veriyor. 7 sayfalık metnin geneline yansıyan tavsiyeleri iki ana başlık altında topladım: "Öykü nedir?" ve "Öykü yazmaya yeni başlayanların düştüğü temel hatalar"
Uzun süredir bu metinde aktarılan bilgileri blog için derlemek istiyordum. Tekrar okuyunca daha bir kaç gün önce bu temel hatalardan birine düştüğümü fark ettim: "bir şeyi ima etmenin onu dışarıda bırakmak olduğu yanılgısı"
 
 
Öykü nedir?
Ben öykünün bir insan barındıran dramatik bir olay olduğunu söylemeyi tercih ederim, çünkü oradaki bir insandır, hem de belirli bir insan; yani insanlığın genel durumunun ve bazı özel insani durumların bir parçasıdır.
Bir öykü, dramatik bir biçimde, her zaman bir kişiliğin gizemine yer verir. Benden bir sokak aşağıda yaşayan çiftçi bir kadına bazı öyküler vermiştim. Geri getirdiğinde, “Şu öyküler bana kimi insanların nasıl yaşadıklarını gösterdi.” dedi. Kadının haklı olduğunu düşündüm kendi kendime, öykü yazarken tam buradan -kimi insanların her şeye rağmen neyi nasıl yaptıklarını göstermeniz- başladığınıza emin olmanız gerekir.
Kurmaca yazmak nadiren bir şeyler söyleme meselesidir; çoğunlukla bir şeyleri gösterme meselesidir. Ford Madox Ford'un bize öğrettiği şuydu: Okura öyküdeki adamı görmesine yetecek kadar ayrıntı vermezseniz, o adamın bir öyküde gazete satacak kadar bile görünmesini sağlayamazsınız.
Öykü yazmaya yeni başlayanların düştüğü temel hatalar:
Sorunlardan bahsetmek istiyorlar, insanlardan ya da somut konulardan değil de soyut konulardan. Ya fikirleri, ya hisleri ya da taşkın bir egoları var, ya da “Yazar Olma” hevesleri, ya da bilgeliklerini dünyanın özümseyebileceği kadar basit bir şekilde yayma istekleri. Bir hikâyeleri yok, olmayınca da bir teknik ya da formül arayışına giriyorlar.
Yazmaya yeni başlayan yazarların duygudan tüylerinin ürperdiğini fark ettim, ancak bunların kimlerin duyguları olduğunu anlamak çok zor. Diyaloglar çoğunlukla gerçekten görebildiğiniz karakterlerin yardımı olmadan ilerliyor, öykünün her yerinden içeriksiz düşünceler sızıyor. Bunun nedeni öğrencinin dramatik olay yerine kendi düşünceleri ve hisleriyle ilgili olması ve kurgunun gerçekleştiği somutluğa inemeyecek kadar tembel ya da tumturaklı olmasıdır.
Kurmacanın ayrıntıların kullanımıyla işlediğini söylemek basit ve mekanik bir biçimde ayrıntıları yığmak demek değildir. Ayrıntı nihai bir neden tarafından yönetilmelidir ve her ayrıntı amacınıza hizmet etmelidir.
Kısa öykünün az şeyin gösterilip çok şeyin ima edildiği tamamlanmamış bir şey olduğunu, bir şeyi ima etmenin onu dışarıda bırakmak olduğu sanılıyor. Bu kanıları bir öğrencinin kafasından çıkarmak çok zor, çünkü öğrenci bir şeyi dışarıda bıraktığında, usta işi bir şey yaptığını sanıyor; bir şeylerin orada olmaması için önce bir şeyler sunması gerektiğini söylediğinizdeyse de sizin duyarsız bir ahmak olduğunuzu düşünüyor.
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder