5 Ocak 2022 Çarşamba

Şefkatli Ebeveyn İpuçları: 39

 Bilmek isteyen yola çıkar. 

Şefkatli Anne Günlükleri'ni yazmak, ebeveynlik amaçlarımı, önceliklerimi belirlememe, düşüncelerimin ve eylemlerimin farkına varmamı sağlıyordu. Sura Hart alıntıları bitince, sanki ters yönde yürümeye başlamışım gibi bir düşünce gelip çöreklendi içime. Yeniden konu üzerine düşünmek, yazı yoluyla düşüncelerimi tasnif etmek, eylemlerimin farkına varmak istedim. İşbu sebeple www.nonviolentcommunication.com sitesinde ücretsiz yayımlanan haftalık ipuçlarının rehberliğinde yeni bir günlüğe başlıyorum.
İpuçlarının çevirisi bana ait.

Şefkatli ebeveyn ipuçları 
Niyetiniz iletişimin en önemli parçasıdır. 
İletişimdeki niyetinizi fark edin. Kendinize sorun. "Söylemek üzere olduğum şey bağlantıyı sağlayacak mı, koparacak mı?"

Haftanın mindful alıştırması 
Bağlantıyı arayın, önce, sonra, daima. 

Ben ne düşünüyorum? Nelere dikkat edeceğim? 
İletişimin temel anahtarı kelimeler elbette. Ancak kelimelerin arkasındaki vurgu, niyet, ima, beden dilimiz (elimizin kolumuzun nerede durduğu, mimik) kelimelerin anlamlarının ötesinde bir etki yaratıyor. Hayat gailesi içinde yorgun argın eve gidip çocuğa bir şeyler anlatmaya, ikna etmeye, ilgilenmeye çalışmak her zaman kolay değil. Duygu durumu çalkalanmaya müsaitse ufacık uyaranların kendisini yoldan çıkarabildiğini deneyimlemeyen ebeveyn sanırım yoktur. Yeni duyduğum bir mindfulness bilgisi, nefes al, tepki vermeden önce düşün'ün dışında işlevsel bir ipucu sundu bana. Paylaşayım. 
Hepimizin içinde üç seviyede savunma mekanizması var. Biri düşünen beyinden geliyor, diğerleri ilkel beyinden. İlkel beyin, saldırı altında bize iki yol sunuyor: 
savaş ya da kaç (bağır ya da küs, uzaklaş)
donma ( elim kolum bağlı, hiçbir şey yapamıyorum. uygularım, tepkilerim donuyor)
Bunlar bizim sürüngen beynimizden kaynaklı tepkiler. Uyaranlar karşısında tepkiselleşmemizin sebebi de tam olarak bu. O esnada bize saldırı altındasın diyen ilkel beyni her şeyin yolunda olduğuna ikna etmek için etrafını gözlerinle izlemek bize "tehlike yok, güvendesin" diyen minicik bir anahtar. Gözlerinle mekânı izlemek, nesnelere, renklere bakmak zihni sakinleştiriyor. "Evet ben yine evdeyim, buradayım, tehlike yok," demek, dilimizin ucuna geleni söylememek için zaman kazanmak, gözleri devirerek anlamca olumlu ama samimiyetsiz nasihatler vermekten, "O kadar konuşuyorum, dil döküyorum, anlamaya çalışıyorum, bana ters davranıyor," demekten çok daha makûl. Denemeye değer.
Bir olay olduğunda hemen bir söz söylemem gerekmiyor. Çocuğum canını sıkan bir olay anlattığında hemen akıl vermem, çözüm yolu bulmam, tamir etmeye çalışmam gerekmiyor. Çoğu zaman çocuk kendi için güvenli alana gelene dek biriktirdiği tüm olumsuz duyguları, düşünceleri püskürtmek ve rahatlamak istiyor. Gelecek sefer yangına körükle gitmek yerine beklemeyi denediğimizde neler değişecek kim bilir. Söylemek üzere olduğum şey, mevcut durumun şiddetini arttıracak bir katalizör mü olsun istiyoruz, her şey bittiğinde bize sarılıp iyi ki yanımdasın, sen olmasan çözemezdim demesini mi? Olaylar bizim dışımızda seyrediyor elbette ama her zaman bir seçim gücümüz var. Ve bizim seçimlerimiz onların kriz anlarını nasıl yöneteceğini de belirliyor esasında. 
Her zaman bunu yapabilecek güçte olmayabiliriz. Ama o zaman bile ağzımızdan çıkan sözcüklerin öznesinin o olmamasına dikkat edebiliriz. Şunu kastediyorum. "Şu anda kendimi çok çaresiz ve üzgün hissediyorum." İlgim ve sözcüklerim beni gösterdiğinde bağlantı kurmak, onu herhangi bir şeyi yapmak/yapmamakla itham etmiyor. Kendi duygularımın sorumlusu benim. Şimdi bir mola almaya ihtiyacım var. Bunu yaptığımda yazının başında bahsettiğim düşünen beynim devrede. Ben düşünen beyni sahneye davet ettiğimde muhtemelen o da kendi düşünen beyniyle bağlantıya geçecek ve diyalog başlayacak. 
Yeni yıl için kendimize davetimiz düşünen beynimizin elini daha sık tutmak olsun o zaman. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder