28 Şubat 2023 Salı

Yarım kalmış hikâyeler...

Lafı dolandırmaya gerek yok. Ayın sonu geldi ve blogta üç yazı eksiğim olduğunu fark ettim. Yüzlerce tamamlanmamış taslak var, tam olarak 531. Onları tarayacak, yarım kaldıkları yerden doğrultacak halim yok. Öylesine dalacağım lafa. Serbest vuruş, serbest dalış ya da serbest atış ne derseniz artık. Üstelik bunu her saat başı birer kere yapacağım. Vereceğim rahatsızlıktan dolayı üzgünüm. Başka zamanlarda da, yazmayı son dakikaya bıraktığım vakitler oldu, hayat gailesi işte. İş güç, motivasyon eksikliği her ne derseniz ama bu ayki başka. Nisan ayını zalim belleyen şair yanılmış, ayların en zalimi şubat artık bizim için. 

TDB Dergi'nin yeni sayısının dosya konusu deprem oldu haliyle. İçinden deprem geçen bir kitap hakkında yazayım istedim. Eve Dönmenin Yolları'nı ne zamandır yeniden okumak istiyordum. Kitabın üçte ikisini okuyunca bir ara verdim ve yazmaya koyuldum. Aklımdakileri bir dökeyim dedim kâğıda. Evirdim, çevirdim, birkaç kere yanlışlıkla yazdığım paragrafı sildim, kurtardım, kimi cümleleri yeniden yazdım. Depremi merkezine alarak anlatılan bu kısacık romanın ne hakkında olduğunu belki de bu defa anladım. Depremin ama aslen askeri darbenin sarsıntılarıyla sallanan bir ülkenin çocuklarının hikâyesi olduğunu yazdım, dilim döndüğünce. Sarsıntının kesilmeyip tüm hayata sirayet etmesi fikri Cüneyt Cebenoyan'ın 17 Ağustos depremi hakkındaki yazıdan kazınmış mıh gibi aklıma. Ara ara anımsarım. Dün gecede yazmaya ara verdim. Buldum ve okudum. Ölümünün ardından daha da dokunaklı geldi satırlar. Gidenin ardından bıraktıklarına bakmak, yazdıklarını okumak, son fotoğraflarına bakmak diye bir şey var. Önemsiz gibi görünen küçük ayrıntılar, her şey olup bittiğinde, artık sahne sona erdiğinde, her şeyi yeniden dizmek, hepsine yeniden bakmak mümkün olduğunda bambaşka şeyler söylüyor bize ya da biz çok şey yakıştırıyoruz onlara. Suriyeli bir genç kız, deprem gecesi saat ikide kar yağdığını fark ettiklerini, annesinden kartopu oynama izni koparmaya çalıştıklarını anlatmış bir yerlerde. İki saat sürerdi hazırlanmamız, izin verseydi dışarıda olurduk, bina üzerimize çökmezdi demiş. Ailesini yitirmiş enkazın altında. Annem de kartopu oynamayı severdi aslında, demiş. Hayatı boyunca o, oynanmayan kartopunun ağırlığıyla yaşayacak muhtemelen. Bir yardımı olurmuş gibi. Binlerce yarım kalmış hikâye var şimdi bu topraklarda. Onları aktaran bir anlatıcıları varsa hatırlanacak, yoksa unutulacak. Bit pazarına düşmüş fotoğraflar gibi.

2 yorum:

  1. Öyle.... en azından o hikayeleri anlatabiliyor bazıları, kiminin anlatabilmesi bile yıllar alacak :( Mahir Ünsal Eriş'in Sarı Yaz'ını okudum ben de geçen ay, deprem öncesinde. Sonrasında okuyamazdım sanırım aynı hafif duygularla. Eve dönmenin yolları'nı araştırıyorum şimdi, teşekkürler..
    Not. yazarın yazmayı vereceği rahatsızlıktan dolayı üzgünüm sözleriyle hafif tiye alması sevimli geldi, biz de okurluğumuzu yapalım o vakit; aman efendim ne demek, bilakis mutlu olduk!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okur varsa yazar da vardır! :) Sarı Yaz da güzel kitap. Ya onu ya Eve Dönmenin Yolları'nı yazacaktım. Eve Dönmenin Yolları'nı tercih ettim. Umarım seversin.

      Sil