8 Mart 2015 Pazar

SON EZÎDİ (*)


Sabah güneşine karşı durdum
Tam rükuya varıp dua edecekken
Yorgun bir güvercin dallarıma kondu
Avuçlarımın içini güneşe tuttum
Binlerce elimi ağzıma götürdüm
Öptüm
Gören kimse olmadı

Gittiler
Ölülerini bana emanet edip gittiler
Sesler gitti
Çocuk sesleri, ağlayan, gülen, oyun oynayan
Kadın sesleri, bayırda ot toplayan, süt sağan, kilim dokuyan
Erkek sesleri, toprak çapalayan, çift süren, türkü söyleyen
Hayvan sesleri, başıboş dolaşan tavuklar, kediler, köpekler,
Merada otlayan koyunlar
Köye yaşam veren ne kadar ses varsa gitti
Ölülerini bana emanet edip gittiler

Yaz sonuydu
Hasat kalktı
Gurbet elde para lazımdı
Para lazımdı
Şilan düğün yemeği
Kaşıklar sallandı
Rengârenk fistanlar sırtta
Kadınların hepsi son bir kez halayda
Denkler toplandı
Gövdeme bir kuş resmi çizdi çakısıyla bir çocuk
Tavus-i Melek
Geleceğim burası benim yuvam
Atalarımın toprağı
Anam söz verdi
Döneceğim.” dedi
Sarıldı koca bedenime
Kollarım iki yanda kıpırtısız
Saramadan onu
Silemeden gözündeki yaşı
Kollarım iki yanda uğurladım onu
Duyun işte
Ağaçlar da ağlarmış.

Sessizliğin, kimsesizliğin de sesi varmış
Kuşların kanat çırpıntısının,
Arıların vızırtısının
Yağan yağmurun
Esen yelin
Güneşten çatlayan toprağın...

Mezopotamya'da kış bitti
Bugün Çarşema Sor
Toprağın kendi gebe
Bu ay gelin çıkmaz
Sonra düğünler başlayacak
Uzaklarda
Bu topraklarda artık sadece ölüm var
Ölülere yer var
Uçağa bindirilmiş tabutlar
Bu toprakların yeni sahiplerinin avuçlarına sıkıştırılan biraz para
Kamera baştan sona kayıtta
Bu toprağın altında gözü olanlar
Yuvaya kavuşmanın huzuruyla yatmakta

*Bu yazı 06/03/2015 tarihinde Parşömen Sanal Fanzin'de yayımlanmıştır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder