23 Haziran 2017 Cuma

GÜNEŞ SEPETİ

Severek okuduğum bir romancının kısa sürede altı baskı yapan son romanını yarıda bıraktım. Romanı yarıda bırakmam için görünürde geçerli bir sebebim de yoktu. Anlatmayı çok seven, coşkulu, dilbaz bir anlatıcı vardı. Hikâye ilginçti. Romancı kurguyu ilerletirken sürprizler yapmayı iyi biliyordu. Gerilim giderek artıyordu. Sürükleyici bir roman için gereken tüm unsurlar yerli yerindeydi. Tam da bu nedenle yarıda bıraktım sanırım kitabı; okuru, merak, gerilim, coşkun anlatıcı üçlemesiyle metnin içine mıhlayan yazarlar yerine yattığım yerde rahatsızca kıpırdanmama neden olacak, beni sarsacak, içimde nicedir azalan yazma arzusunu kışkırtacak, kalemimi uçuşturacak yazarlarla tanışmak istediğimden; kesik kesik ilerleyen, böğrüme bir bıçak sokup içimi oyan, sonra açtığı boşluğu günlerce sızlatan metinlerle yoldaşlık etmeyi tercih ettiğimden. Hâl böyle olunca daha çok öykü kitapları yarenlik ediyor bana. Yolun Gölgesi, Ayna Çarpması, Peruk Gibi Hüzünlü ve Güneş Sepeti son okuduklarımdan.
Güneş Sepeti (2016 Sait  Faik Hikâye Armağanı) şair Muzaffer Kale'nin Bir Günlük Güneş, Gözlerim Akşama Ölür, Acıtmıyor Boynumu Dünya, Işıktan Kalan Kırılma, Hiçbir Şeyi Unutmadım, Sakın Zar Atma, Lirik Aksan, Menekşenin Sayılı Günleri şiir kitaplarının ardından yayımlanan  ilk öykü kitabı. 
Kale'nin öyküleri olay örgüsüne sıkı sıkıya bağlı, giriş, gelişme, gerilim, sonuç bölümleri içeren klasik öyküler değil. Olay anlatmak, hikâye etmek derdine düşmeden, hayatın içinden çekip aldığı küçük kesitleri, o ânın içinde parlatıyor ve okura sunuyor. Bir öykü kahramanına şöyle dedirtiyor nitekim:
"Küçük durumlardan," dedi. Yutkundu. "Öyküyü oradan çıkarıyorsunuz. Sanki orda, saklandığı yerde yazılmış, hazır bekliyor sizi öykü." s. 102
Kitapta yer alan 41 öykünün en uzunu 3,5 sayfa. Çoğu kısa kısa öykülerden oluşan bu derlemede, hiçbir olay, kahraman uzun uzadıya anlatılmıyor, betimlenmiyor. Muzaffer Kale gerekçeli kararda da vurgulandığı gibi  kısa öykünün olanaklarını başarıyla kullanarak varoluşun yoğunluğunu yaşamın ayrıntılarında yakalıyor. Ayrıntılarda yoğunlaştıkça öyküyü şiire yaklaştırıyor, âdeta öyküye şiir mayası çalıyor ve bu mayayı da tutturuyor. Edebiyatı dil ile atmosfer kurma çabası olarak gören ve bu çabayı başlı başına şiirli bir eylem olarak niteleyen (bknz Bianet söyleşisi) bir yazar için bu başarı şaşırtıcı olmasa gerek. 
Muzaffer Kale ile yarenliğim ikinci öykü kitabı Sabahın Bir Devamı Vardı ile devam edecek.
Güneş Sepeti 
Muzaffer Kale 
Can Yayınları 
Öykü 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder