İlk
öykü kitabınız Tekme Tokatlı Şehir Rehberi ile geçtiğimiz
haftalarda 2019 Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülleri’nde mansiyon ödülünü
kazandınız. Akabinde yeni öykü kitabınız Bilinmeyen Sular okurla
buluştu. Öncelikle her iki başarı için tebrik ederim. Nasıl hissediyorsunuz?
Çok teşekkür ederim. Her ikisi de hayatımdaki
güzel gelişmelerden. Mutlu ve heyecanlı hissediyorum.
Bilinmeyen
Sular’a
değinmeden önce biraz geriye giderek başlamak isterim. Yazmaya nasıl
başladınız? Bu serüven nasıl ve kimlerce desteklendi?
Bir şeyler yazmak ortaokul dönemlerinden bu
yana var ancak öykü yazmaya 2014 yılının başında, katıldığım bir yaratıcı
yazarlık atölyesinde başladım. Serüvenin başında öyküleri derleyip bir kitap
çıkarma fikri yoktu aklımda açıkçası. Süreç kendiliğinden buralara getirdi
beni. Etrafımda beni bunun için gönüllendiren ve destekleyen dostlarımın ve
ailemin oluşu da şanslı olduğumşeylerden biri tabii.
Lisans
eğitiminiz fizik üzerine. Fizik eğitimi almak size neler kattı, sizden neler aldı?
Bunu çok düşündüm; en başından edebiyat
okusaydım nasıl olurdu? Sanırım istemezdim. Bunun birkaç sebebi var, edebiyat
benim için gerçek dünyadan kaçış yollarından biri, akademik bir sıkıntıya
dönüşmesi beni çok üzerdi mesela. Bir diğer güçlü sebep ise, fizik eğitimim
bana her şeye başka bir boyutta bakmayı öğretti. O nedenle o savaştan galip
çıkabildiğim için kendimi hep kazançlı ve iyi hissederim.
2016
yılından bu yana altZine ve altKitap yayın kurulunda yer alıyorsunuz. Böyle bir
ekipte çalışmanın öykücülüğünüze katkılarını nasıl değerlendirirsiniz?
Böyle bir ekiple çalışmanın yalnızca
öykücülüğüme değil, maneviyatıma da bir sürü katkısı oluyor. Ben ekip değil
“altdostlar” diyorum zaten kendilerine. Dergi hazırlarken ve her yıl
düzenlediğimiz altkitap öykü yarışması öykülerini değerlendirirken birlikte
çalışmanın keyfini tekrar tadıyoruz. Bu süreçlerde de birbirimize çok şey
kattığımıza inanıyorum. Hep söylüyorum, yine
söyleyeceğim, içinde bulunmaktan en mutlu olduğum oluşumların başındaaltzine ve
altkitapgeliyor.
Yazmak,
bir yandan da kendini tanıma, merakını harlayan, hayal gücünü besleyen,
yazdığın ve yazacağın metinleri şekillendirecek temel meseleleri bulmak demek.
O yüzden yazarın asıl yolculuğunun ikinci kitapta başladığını, bu yolun biraz
daha zorlu olduğunu söylemek mümkün. Yeni öykü dosyası üzerinde çalışmak sizin
için nasıl bir deneyimdi? İlk kitapta aklınızı meşgul eden soruların hangileri
sizi takip etti, hangileri elendi? Neler sizi şaşırttı?
İkinci dosyanın başına geçtiğimde içimde bir sürü
öykü fikri ve mesele birikmişti. Sonra yazmaya başladıkça ilk kitaptaki
ironinin dozunun gitgide azaldığını fark ettim ve okuyucunun ne düşüneceğiyle
ilgili bir takım sorular aklımı kurcalamaya başladı. Bunu birkaç dostumla
paylaştığımda ve üstüne düşündüğümde, tüm bu kaygılardan sıyrılıp yapmak
istediğim şeyi en iyi şekilde yapmaya odaklanmaya karar verdim ve kulaklarımı
kapadım. Tekme Tokatlı Şehir Rehberi
ve Bilinmeyen Sular arasında yine
benzer meseleler var, bu anlamda birbirinden çok uzağa düşmüş iki kitap diyemem
ikisi için ancak benim kendi öykücülüğüm ve bakış açım hep değişiyor dönüşüyor,
tıpkı kendimin de dönüştüğü gibi. O nedenle dil, bakış açısı gibi konularda
daha farklı ilk kitaptan.
Bilinmeyen
Sular ve Yamaç öykülerini
okuduktan sonra bir müddet hafıza, aidiyet/sizlik, mekân ve mekânın kalıcılığı
gibi kavramlarla baş başa kaldım. Kentlerde bu kadar hızlı bir yapı söküm devam
ederken büyümenin ve bilinmeyen sulara açılmanın eşiğindeki bu kahramanların
geri dönebilecekleri bir evleri olacak mı diye düşünmeden edemedim.
Bu sorunun cevabı bende de yok maalesef. Hatta
en çok da “eve bir gün geri dönecek miyiz?” “evimiz neresi?” sorularına cevap
aradığım için bu konuları yıkıp yıkıp tekrar inşa etmeye çalıştım. Dileğim, eve
dönelim ya da dönmeyelim, biraz olsun ait hissedebileceğimiz bir yer
bulabilmemiz umudunun bizi terketmemesi...
Kitapta
beni en çok etkileyen öyküler doğrudan diyalogla başlayan, öncesiyle ve
sonrasıyla çok ilgilenmeden okuru bir ânın içine taşıyan ve öykü kişilerine bu
ânın içinden baktıran metinler oldu. Özellikle Kırk Saniye öyküsünü
anmadan geçemeyeceğim. Öykünün hikâyesini sorsam…
O öyküyü altzine’nin Su ve Hafıza teması için
yazmıştım ilk. Bilinmeyen Sular için
yazdığım ilk öykü de diyebilirim ayrıca. Dosyanın adının Bilinmeyen Sular olmasının birkaç sebebinden biri. O nedenle benim
için de özel bir öykü. Öykünün başındaki ilk sahne, “birinin birini tekrar görmek
isteyip istemediği kırk saniye içinde belli oluyormuş,” kısmı yıllar önce
yaşadığım ve hayal meyal hatırladığım kayıp bir anın izlerinden biriydi. Öyküye
başlarken aklımda en net bu vardı. Ve daha sonra su doldurmayı bekleyen iki
arkadaş arasında kurmaya karar verdim öyküyü. Bulundukları yere ait hissetmeyen
iki arkadaş olacaktı bunlar. Tıpkı su gibi. Aidiyet duygusunu kuşlar üzerinden
anlatmayı, düşünmeyi seviyorum. Bu nedenle öykü kuşlar üzerinden vurucu bir
sahneyle devam etti. Yazarken kendimi de üzdüğüm bir öykü oldu Kırk Saniye, okur yorumları “illa öyle
davranmak zorunda mıydı?” diye sorunlar oluyor. Yine de ben öyküyü umutlu
bitirdim gibime geliyor. Ya da kim bilir öyle düşünmek bana iyi geliyor.
Kitabı
ithaf ettiğiniz Alkor ve Mizar, Göründüğünden Daha Uzak adlı
son öyküde tıpkı öykülerin başında yer alan Pink Floyd alıntıları gibi etkiyi
güçlendiren bir ayrıntı olarak beliriyor ve Pes gibi, Bilinmeyen
Sular gibi bazı öyküleri okurun zihnine yeniden düşürüyor. Bu konuda
neler söylemek istersiniz?
Göründüğünden Daha Uzak öyküsünü yazarken, diğer öyküleri ve meseleleri kapsayan bir öykü
olarak düşünerek yazdım. Onun en başından son öykü olacağı belliydi
anlayacağınız. Fakat ithaf kısmı son okumaya kadar yine boştu. Kime veya neye
ithaf edeceğimi bilmiyordum Bilinmeyen
Sular’ı. Daha sonra dosyayı bitirip art arda okuma yaptığım dönemde,
yazılan her öykünün, deştiğim her meselenin aslında tam da hepimize ait
olduğunu fark ettim. Bu nedenle Bilinmeyen
Sular’ı tıpkı bizim gibi, birbirine çok yakın gibi görünen ama aralarında
üç ışık yılı uzaklık bulunan Alkor ve Mizar’a ithaf etmekten alıkoyamadım
kendimi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder