21 Mart 2022 Pazartesi

Hepimiz biraz alaylıyız

Hayatta en sevmediğim şeylerden biri güne alarm sesiyle uyanmak. 
Yataktan çıkmak için alarm kurmak gibi bir zorunluluk varsa uyuma-uyanma düzeninde bir dengesizlik var demektir ama konumuz bu değil. İşe sabah onda başladığım için uzun yıllar boyunca alarm kurmam gerekmedi. Deniz eve yakın bir kreşe gittiği için, kahvaltıyı da orada yaptığı için, uyandığım zaman onu da uyandırıp giydiriyor ve okuluna bırakıyordum. Bu da genellikle saat dokuz civarında olsa da zaman zaman biraz daha uykuya yenik düşüp gecikmek sorun olmuyordu. İlkokulla birlikte bu canım düzen bozuldu. Sabahları erken kalkmak, kahvaltı hazırlayıp yaptırmak dahil oldu. Ama cumartesi, pazar, ara, sömestr, yaz tatiller geldiğinde, yeniden kendiliğimizden uyanma zamanı geldiğinde zevkle alarmı kapattım. Düşünüyorum da bu hoşnutsuzluğun en büyük sebebi karanlıkta kalkmak galiba. 
Uzun kış günlerinde kör karanlıkta sıcak yataktan çıkmak zorunda kalmak eziyeti bitti nihayet. Bu kış uzun sürse de, mart ayı ülke genelinde kara kışa teslim olsa da, günler uzadı. Nihayet sabahları gün ışığında kalkma lüksüne kavuştuk. Kahvaltı hazırlarken, kahvaltı masasında otururken lamba yakmak zorunda değiliz artık. Yakında kuş sesleriyle uyanayacağız. Ufaktan kuş sesleri duymaya başladım sanki. Henüz nereye yuva yaptıklarını anlayabilmiş değilim ama apartmanın dış cephesinde uygun bir köşe arıyorlardır kendilerine. Geçen bahar balkona çıktığım zaman karşı binanın balkon demirinden ağızlarında taşıdıkları çer çöple bizim alt kata doğru pike yapmaları dün gibi aklımda ne de olsa. Yakında erkek kuşlar dişilere kur yapacak, dişiler yumurtanın üstüne oturacak, güçsüz olanlar yuvadan düşecek, en iyileri güçlenip uçmayı öğrenecek ve bu böylece sürüp gidecek. Baharın gelmesi bu döngüyü hatırlatıyor bize. İyi geliyor yeniden kırlara çıkmak, papatyalarla, karahindibalarla buluşmak... 
Marteniçkalar hâlâ bileklerimizde. Eve en yakın leylek yuvasının yerini biliyoruz. Artık şehrin içine karışmak üzere olan köye gidip göreceğiz ve bileklerimizden çıkardığımız marteniçkaları çiçek açmış bir ağacın dallarına vereceğiz. Deniz ağaç yerine annemin balkonundaki begonvile asmak istiyor, o da baştan aşağı çiçekleniyor diye. Eğrisi doğrusu var mı bu işlerin bilinmez. Hepsi umut ve inanç en nihayetinde. 
Bu hafta orman  haftasıymış. Ben de içinden orman geçen bir çocuk hikâyesi yazıyorum şu sıra. Çok eskiden yazdığım bir hikâyeyi yeniden yazmaya çalışıyorum demek daha doğru. Ona bir form kazandırmaya çalışıyorum. Yeni yeni parçalar ekliyorum. O zaman o öyküyü yazan ben'in üstünden çok bahar geçti çünkü, beğenileri değişti. Neden yayınevlerince beğenilmediğini şimdi biraz daha iyi anlıyorum galiba ve yeniden uğraşıyorum. Deniz bu yeni hâlinin girişini beğendi. Çocuk kahramanları iş üstünde görmek onu neşelendirdi. Çocuklar büyüdükçe okudukları kitaplardaki akranı kahramanların eyleme geçmesini, bir şeyleri değiştirmesini daha çok bekliyor. Hakları elbette. Kurallarla çevrili reel dünyadan hikâye evrenine geçtiklerinde dünyanın vaat ettiğinden daha çok özgürlük umuyorlar. Kendi gençliğini hatırlayan ve oralardan enstanteneler anlatan yazarlara prim vermiyorlar. Ama okuma listelerine girebiliyor bu türden yayınlar. Oflaya poflaya okumaları gerekebiliyor. Deniz'in bu ayki okuma kitabı bu türden. Elinde süründüğünü görebiliyorum. Hafta sonu uyumadan önce kitap okuyalım hadi biraz dediğimde, bu kitabı okumak istemiyorum, çok sıkıcı, dedi. Ona hoşlanabileceği bir kitap verdim ve bunu hile olarak görmezsen kitabın kalanını senin için okur ve sana özetlerim, dedim. Bitirmeme de gerek yok aslında, öğretmen sormuyor, dedi. Ama Murphy Kanunları gereği ilk kez bir kitabı okumadığında bunun sınıfta konuşmaya açılma olasılığından bahsettim. Murphy Kanunlarını bilmiyormuş, gogılladık, okuduk ve güldük. O seveceği bir kitap aldı, okudu. Son birkaç sayfaya geldiğinde tam da benim o kitapla ilgili final hazzını azaltmış dediğim yerde bütün çaba bunun için miymiş yani dedi. Anladım ki beğenilerimiz benziyor. Ve o adını koymasa da, tam dillendirmese de içinde bir yerde, yalnızca çok okumaktan, iyiyi okumaktan dolayı neyin aksadığını görüyor. Evde hikâyelerime yapıcı eleştiriler getirecek bir editör var ve çekirdekten kendini yetiştiriyor. Edebiyat söz konusu olduğunda galiba hepimiz biraz alaylıyız. 

 

2 yorum:

  1. Yanaklarından öperim o güzel editörün :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz de çok öpmek istiyoruz. İzin vermiyor :)

      Sil