3 Aralık 2022 Cumartesi

Aralık, hastalık ve kitaplar

Mevsim diziliminin ilkbahar, yaz, sonbahar yaz şeklinde ilerlemesini tercih ederdim. Anlayacağınız üzere hiç de kış insanı değilim. Saat 7.30'da karanlıkta kalkmanın, kahvaltı hazırlarken lambaları yakmak zorunda kalmanın, ıslanmanın, çamurlanmanın, üşümenin, kat kat giyinmenin sevilesi bir yanı yok. 

Kışın tek güzel yanı, yeni yılı karşılamak üzere süslenen aralık ayı. Çocukluğumdan beri severim yıl başlarını. Kış manzaralı simli kartpostalları, ışıl vitrinleri, parlak paket kâğıtlarına sarılmış hediye kutularını, simleri, karları, kurdeleleri, yeni yıla dair hayaller kurmayı... 

2022 bitmek üzere. Son otuz gün. İlk günü yaşıyoruz işte. Gerisi yokuş aşağı. Kızımın sınıfında yılbaşı çekilişi yapacaklar bugün. Diğer şubeler yapmış. Kim kime çıkmış biliyor, öyle bir heyecan, kıpır kıpır olma hâli. Büyüme heyecanları. Yeni yıla, kutlamalara duyulan coşku... 

Yılın son ayı gelir de yıl sonu bilançoları ortaya saçılmaz mı hiç? Okuduğum kitapların listesini yapmak istiyorum her yıl ama takip edemiyorum. Bu yıl yapabilir miyim, bilmem. Niyetine dahi girmiyorum. Benim yapamadığımı dijital platformlar yapıyor. Youtube yılın dökümünü göndermiş örneğin. Bu yıl 11619 dakika geçirmişim burada. 131 sanatçıdan, 304 parça dinlemişim. En çok Cem Adrian (1101 dk), Jehan Barbur (983 dk), İndila (848 dk) eşlik etmiş bana. Döne döne Derniere Dans, Lost On You ve İnsan İnsan dinlemişiz hastalarımla. 

                                                                                  *

Kızımın okulunda kusma ve ishalle seyreden viral bir hastalık seyrediyor bu aralar. Dün okula göndermedim. Kesintisiz üç gün izolasyon yayılımı azalatır düşüncesiyle. Ben de evde olacaktım hazır. Bir gün aylaklık yapalım, dedik. Kahvaltının ardından saat on sularında dışarı çıktık. İş yerindekilerin yeni yıl hediyelerini aldık. Kızım, sınıf çekilişinde çektiği arkadaşına armağan aldı. Toplamda üç mağaza dolaştık bunun için. Bankaya uğradık. Dardanel'in fast food markası I Love Fish'e gittik, bir şeyler atıştırdık. Yolda karşılaştığım bir arkadaşımla Meydani'ye gidip salep içtik. PTT kargoya gidip bir arkadaşıma kitap yolladık. Markete gittik. Tedi'den yeni yıl manzaralı metal kutular aldık. Eve vardığımızda günü yarılamış, cüzdanı boşaltmıştık. Antredeki dolaba el atmak istiyordum ne zamandır. Orayı düzenledim. Bir çamaşır sepeti ıvır zıvır çalışma odasında sedirin üzerinde şimdi. Hafta sonu onları ortadan kaldırır, çalışma odasındaki şifonyeri de elden geçirirsem daha ne isterim. Belki kendi giysi dolabımı düzenlemek, hemen değil. Sonraki haftaların hedefi. 

                                                                                   *

İnstagramda kitap fotoğrafları paylaşan, on binlerce takipçisi olan hesaplardan zaman zaman onların tanımıyla söylemem gerekirse "işbirliği" mesajları alıyorum. Üstü kapalı konuştukları için tam olarak ne karşılığı bu "hizmeti" sunduklarını bilemiyorum. Kitap gönderimi, ücret belki. Kitapların raflara çıkmasının, haklarında yazılan bir değerlendirme yazıların, söyleşilerin bile etkisi bunca uçucuyken, İnstagram hesap sahiplerinin kendilerine duydukları güven hayli şaşırtıcı. Kitabın fotoğrafının 2-3 bin beğeni almasının yazara ne gibi bir faydası, doyumu olabilir? Neden yazarın buna balıklama dalmak isteyeceği düşünülür? Benim bakış açım belli. Bugün bir hesaba daha yazdığım gibi, ücret ya da kitap gönderimi karşılığı kitaplarımın tanıtılmasını desteklemiyorum. Kendiliğinden paylaşan, hakkında sevdim, çok güzel dışında üç, beş samimi cümle yazan okura rastlamak mutluluk kaynağı elbette. İtirazım yok. Bununla beraber, yazan insanlar için en büyük haz kaynağı, sürdürüyor olmanın sebebi yazmanın kendisine duyulan haz. Yoksa yaşamak varken bunca yalnızlığa niye katlansın insan. 

 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder