16 Eylül 2025 Salı

Rutin dışı: 8

Kafamın karmakarışık olduğu zamanlar... Canımı hayli sıkan bir mevzu var çünkü. Tanıdığım henüz yirmilerinin başlarında genç bir kadın, geçen çarşamba gecesinden beri karın ağrısı çekiyordu. İki kere de acile gittiğini söyledi. Pazar akşamı acil ameliyata alındığını, durumunun ağır olduğunu duydum. Meğer acile gittiğinde iğneden korktuğunu söyleyerek serum takılmasına izin vermemiş. Oysa acilin mantığı odur. Önce damar yolu açılır. Kan alınır, hastayı rahatlatacak serumlar giderken tahlil sonuçları çıkar ve oradan bt, ultrason, mr ne gerekiyorsa belirlenir, konsültasyonlar yapılır. Teşhis konur, tedavi başlar. 

Tüm bunlar yapılmadığı için durumun ciddiyeti anlaşılmamış. Gittiğinde midesi ve bağırsakları delinmiş, içeriği başka organlara yayılmış. Ölümden dönmüş. Duyunca hem çok üzüldüm hem çok şaşırdım. Korkuya benim hekim olarak baktığım yer şu: korkabilirsin, ağlayabilirsin ama tedaviyi engellemeye hakkın yok. Kendi kul hakkına girmek bu bir defa. Çocuk hastalarımla konuşurken de bunu vurgulamaya çalışıyorum. Korkmak serbest, bilmediğin bir işlem yapacağım, kaygı duyabilirsin, acıtmamak için elimden geleni yapacağım, senin için bunu olabildiğince kolay hale getirmeye çalışacağım ama bunun olması gerekiyor. Aile de gerekli desteği verir, kendi kaygılarını yansıtmayıp gereksiz bir söz kalabalığı yapmaz, arkadan koro gibi konuşmazsa da bu iş halloluyor. Çocuklar da en sadık hasta gruplarına dönüyor. Keza kızım doktora gittiğinde de durum bu. Elimi sıkabilirsin, inleyebilirsin ama sağlık personeline engel olma. 18 yaş altının kendi sağlığıyla ilgili karar alacak yeterliliği yok neticede. Yasal olarak vasi biziz. (Bu konuda şahane bir romanı vardır İan Mc Ewan'ın. Çocuk Yasası. 17 yaşında liseli bir delikanlı dini sebeplerle kan naklini reddeder, ölümcül hastadır. Durum yargıya taşınır. İnsan yasaları ve Tanrı yasası karşı karşıyadır. İnsanın sağlık hakkı ve inanç sisteminin çarpıştığı bu vakada yargıcın iç dünyasını izleriz biz de.) 18 yaş üstünün de sağlığını korku gerekçesiyle reddetmesi nereden baksan bir özkıyım, özyıkım. Bunu yapmaya hakkımız yok, ne kendimize ne sevdiklerimize... Bir yandan da bedeni tanımak, acil durum nedir, nereye gidilir, ne zaman gidilir, bunları bilmek de önemliymiş. Onu gördüm. Çünkü bu genç kadın, duyduğum kadarıyla birkaç arkadaşını aramış, onlar duymamış, iyice geç kalmış hastaneye. Kızımla bu konuyu konuştum. O da üzüldü. Tanıyordu çünkü. Bir yandan da bak böyle durumlarda, ambulansı aramak daha hızlı bir çözüm diye kulağına küpeyi taktım. Umarım ihtiyaç duymaz. 

Üzüntü, şaşkınlık, kızgınlık, hayal kırıklığı... Türlü türlü hallerdeyim. İki gece tek başına gitmedi herhalde acile, yanındakiler de mi söylemedi, yaptır, baktır diye. Anlayamıyorum. Aklım almıyor. Bunların cevabı bende yok. Çünkü hâlâ yoğun bakımda. Ama gördüğüm gerçekleri çarpıtan bir zihni var. Yaşadıklarını saklayan bir yapısı, eylemlerinin sorumluluklarını almaktan kaçınan bir hâli, başımı kuma gömeyim yaklaşımı... Galiba ömrün ilk yarısı az ya da çok böyle geçiyor. O yüzden akıl hocalarına çok ihtiyacımız var ya zaten. Bu satırları yazarken aklıma Gabor Mate geldi. Hepimizin bağlanma ihtiyacı var. Eğer  biz çocuklarımızı tutamazsak gidip akranlarına tutunuyorlar. Bu tanıdığım genç kadının halinde bana bunu hatırlatan bir şeyler de var. Doktorlar genç olduğu için umutlu. Kendine de gelmiş. Annesiyle konuşmuş. Bir ameliyat daha olması gerekiyormuş. Bazen bu tür ciddi sağlık sorunları, bize hayatımızı acilen değiştirmemiz gerektiğini anlatan güçlü mesajlar. Eğer ciddiye alırsak, aynı kısırdöngünün içinde debelenmeden ekspres bir yol açmamız dahi mümkün. Umarım bu genç arkadaş da hızla sağlığına kavuşur, toparlar, yaşadığı tecrübeden derslerini çıkarır, sağlığına, yaşam tarzına çekidüzen verir. 

Bu haberleri aldığım gece, benim doğum günümdü. Arkadaşlarımla evde küçük bir kutlama yapmış, bir şeyler yiyip sohbet etmiş, pasta kesmiştik. Final maçını Özgürlük parkında dev ekranda izlemek üzere de sözleşmiştik. Nitekim öyle de oldu. Kamp sandalyelerimizi aldık, bu haber geldi, tanıdıklar vasıtasıyla biraz bilgi edinmeye çalıştım. Durumun ciddiyeti karşısında dilim tutuldu desem yeridir. İnsan hayatı gerçekten de pamuk ipliğine bağlı. Bugün varız. Yarın meçhul. O yüzden deveni sağlam kazığa bağla misali en azından kontrol edebildiklerimizi kontrol etmekle de yükümlüyüz. Çünkü bildiğimiz yaşam bir tane ve hayat yirmilerini geçince kesinlikle daha güzel. Gençliğin verdiği toyluklar, belirsizlikler, yaşam kurma telaşı bitince tadını çıkardığın günler geliyor. 

İki gündür bu konuyu anlatıyorum. Üç, dört arkadaşımla konuşmuşumdur, kesin. Çünkü tanık tutmak istiyorum. İçine atmamak meselesi tam olarak bu bana göre. Yaşadığın üzüntüyü, acıyı, karmaşayı her ne ise o artık, anlatmak, tanık tutmak, zehri zihinden atmanın en etkili yolu. Şu hayatta bize tanıklık edecek üç beş yakın arkadaşımız varsa sırtımız yere gelmez, o denli büyük zenginlik. Ben sizleri de tanık tuttum bu ani gelişen rahatsızlığa, duygularıma... 

                                                                               *

Doğum günüm güzel geçti. Arkadaşlığa, hediyeye doydum. Sevdiklerimi aynı sofraya toplamanın mutluluğuyla, iyimserliğiyle doldum taştım. Arkadaşlarımı eve davet etmeyi seviyorum. Yan masalarda oturanlar, etrafta dolaşan garsonlar, sipariş verme zorunluluğu olmadan rahat rahat oturmak, sohbet etmek çok daha konforlu, çok daha ekonomik... Yeni yaşımda kendime bir de hediyem var. Berrak Yurdakul'un yıllık programına katılacağım. Dersler gelecek salı başlıyor. Bu akademik yılın eğitimini de bulmuş oldum. Hayırlara vesile olsun. 

                                                                              *

Perşembe günü Diyarbakır'a gidiyoruz. Kızımı da götüreceğim. İkimiz de Diyarbakır'ı ilk kez göreceğiz. Kongreden arta kalan zamanlara gezilecek görülecek yerleri sıkıştıracak, başka başka illerden gelen arkadaşlarımla buluşacağız. Keyifli geçeceğine eminim. 

                                                                           *

Bu aralar hem benim yaşadığım sağlık sıkıntıları hem aldığım kötü haberle ancak yazmaya hazır hissettiğimde yazabildim. Haftada üç kuralını gözetmedim, doğrusu. Çünkü ne derler bilirsiniz: olduğu kadar, olmadığı kader. Önemli olan birlikte yazmayı sürdürmek benim için. Aynı niyetle ilerlemek, yol almak. Yeni ayda, yeni tohumlar atarken günler ilerledikçe onların belirginleşmesini izlemek, ay başında henüz günlerin neye gebe olduğunu bilmezken ay sonunda olanlara birlikte şaşırmak, üzülmek, sevinmek... Söz uçar, yazı kalır misali günleri bir nebze de olsa sabitlemek... Birlikte yol aldıklarıma selam olsun, arkadan el sallayanlar da var olsun. 


2 yorum:

  1. Doğum günün kutlu olsun Tuğba. Yeni yaşın güzellikler getirsin. Ama her şeyden önce sağlık. Genç arkadaşının durumuna üzüldüm. Böyle detaylı anlatman, paylaşman, hislerine bizi tanık etmen beni memnun etti çünkü bilmediğimiz türlü hayatlar var ve her biri ayrı bir ders. Yazılarını okumayı seviyorum, başka yazılarda yine buluşmayı dilerim. Diyarbakır'da keyifli gezmeler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Leylan. Servise çıktı çok şükür. Midesinde dikişler olduğu için bir yudum su içmesi dahi şimdilik yasak. Genç, hızlı toparladı. Ama uzunca süre dikkat etmesi gerekecektir.

      Sil