Bilmiyorum bahsettim mi?
Bu aralar az yazıp çok konuşuyorum. (Bu, beni yazmaya iten motivasyonun tam tersi bir durum esasında. Ben az konuştuğum, içime attığım için yazmayı severdim.) Belki de haberin yoktur. Geçen hafta genç, pırıl pırıl bir arkadaşımı, meslektaşımı kaybettim. Kanserden. Ha atlattı, ha atlatacak derken dayanamadı.
Bir süredir Ankara'da tedavi altındaydı. Son haberler iç açıcı değildi. Elimiz yüreğimizde bekliyorduk. Bir daha ondan iyi haber almayacağımız belliydi çünkü. Ölümlülüğümüzü bildiğimiz halde isyanımız var ölüme, hele ki sıralı olmayanlara.
Arkadaşımın kaybı çok erken oldu. Bazen kordonda yürürken görürdüm onu. Arkadaşlarıyla oturmuş bira içerken. Ayak üstü konuşmalarda darlandığını hatırlıyorum kızımın, feveran ettiğini, "Allah kurtarsııın" diye güldüğünü... Ben odadaki görevimi ondan devraldım. Bir gün yönetim kurulu toplantısından çıkmış eve doğru yürürken hep takıldığı pubda görmüş, masanın ucuna ilişmiştim. Arkadaşlarıyla tanıştığım, bir bira içip kalktığım masada kazı kazan alındığını hatırlıyorum. Bileti kazıdığımı. O kadar bihaberim ki bu tür şans oyunlarından çıktı mı, çıkmadı mı anlamamıştım. Oradan şu, buradan o, şu kadar kazandık diye sevinildiği de yine aklımda. Geçenlerde kazı kazan aldım, kızımla yürüyorduk çarşı içinde. G'nin haberi gelmemişti daha. 100 lira verdik, 300 lira kazandık. Ooo kahve paramız çıktı demiştim kızıma, biraz da G'yi ve o akşamı hatırlayarak.
Bundan sonra, her kazı kazancı gördüğümde onu hatırlayacağım. Bir arkadaşım var, ismi onun soyisminle aynı. Ne zaman ona mesaj yazmak için ismini aratsam G de çıkıyor karşıma. Eski mesajlarımıza bakıyorum. İnanamıyorum. Fiyaka'nın önünden her geçtiğimde başımı çeviriyorum, sanki görecekmişim gibi.
Ölüm hem çok üzücü ve yakıcı hem de bir çeşit uyandırma alarmı gibi. Bu bedende, bu zamanda, bu mekânda geçiciliğimizi hatırlatıyor bize. İncir çekirdeğini doldurmayan meselelere takılıyor, kendi zihnimizin oyunlarıyla kendimizi uyuşturuyoruz bazen. Asıl önemli olanı unutuyoruz. Dünkü kör çeşme mevzusu bu yüzden aklımda dolanıyor işte. Ertelememek, harekete geçmek, iyiliği örgütlemek, kutlamaları çoğaltmak lazım. Huzurlu, sevgi dolu, doyumlu bir ömür sürmenin, vakti geldiğinde ölümü de sakince ağırlamanın başka da yolu yok, belki. Arkadaşımın ıstırabı bitmiştir diye umuyorum. Yattığı yerin incitmemesini diliyorum. Dilerim geride bıraktığı çokça pişmanlık kalmamıştır. İyi olmuştur. Huzur içinde. Güvende. Ve düşünüyorum. Bugün eski hikâyeleri zihnimde geviş getirmeye devam mı edeceğim? Yoksa kalkıp bir iyilik mi yapacağım? İyilik dediysem, büyük, ulvi şeyler canlanmasın zihninizde. Sevdiğim birini aramak, gözetmek, önem verdiğim birine değerli olduğunu hissettirmek... Mecburiyetlerimi söylenmeden sevgiyle, şefkatle yapmak... Siz de düşünün lütfen. Bugün, kime armağanınız var?
Yavaş yavaş içimizdeki yangın azalacak, seni daha az hatırlayacağız
Son 10 yıldır arkadaş/dostlarımı ama özellikle bir hastalığın pençesinde olan dostlarımı daha fazla arıyor, mesaj yazıp seslerini duymaya/görmeye özen gösteriyorum. Kime son dokunuş yapıldığını kimse bilemez çünkü. <3
YanıtlaSilÇok iyi yapıyorsunuz. 💕
Sil