19 Aralık 2020 Cumartesi

Kadın Akademisyenler Edebiyat Tarihini Yeniden Yazmalı *

*Ekmekvegül'Ün "Edebiyat dünyasından kadınlar anlatıyor" serisinde yayımlanan yazım:

*Yazın alanının erkek egemen yapısı son dönemde kadın yazarların sosyal medyada ortaya koyduğu taciz anlatılarıyla daha görünür hale geldi. Genellikle erkeklerin “usta yazar, eleştirmen, jüri üyesi” olduğu edebiyat dünyasında bir kadın olarak var olmak ne demek? 

Okudukça, okuduklarına daha yakından baktıkça başlıyor her şey; sevdiğimiz, öykündüğümüz, usta bildiğimiz yazarlar gibi yazma hevesiyle yontuyoruz kalemin ucunu, elimizi kolumuzu bağlayan, bizi çekiştiren onca meşguliyete rağmen üstelik. Bu dünyada kadın olmak, kadın olarak yazmaktan fazla da bir muradımız yok. Yazmak ne sevilmek için, ne para ne de şöhret için. Olsa olsa yara izlerimizden devşirdiğimiz öykülere söz geçirmeyi bilmediğimizden ya da onları görmezden gelirsek renklerimizi yitirdiğimizi deneyimlediğimizden.

*Edebiyat dünyasının hangi dinamikleri sizce kadınlara yönelik taciz ve ayrımcılığı besliyor? 

Yunan mitolojisinin en garip doğum hikâyelerinden biri  Zeus ve Metis’in kızı, akıl, sanat, strateji, barış ve savaşın tanrıçası Athena’ya ait olandır. Zeus, zeki ve bilge karısı Metis’ten ve ondan doğacak çocukların kendi iktidarını sarsmasından korkar ve karısını yutar. Bu sırada Metis, çoktan Athena’ya hamile kalmıştır. Zeus’un kafasında bir şişlik belirir, gün geçtikçe de büyür. Çektiği şiddetli baş ağrılarına dayanamayan Zeus, Ateş Tanrısı Hephaistos’tan en güçlü balyozuyla kafasına vurmasını ister. Hephaistos’un darbesiyle Zeus’un başının içinden miğferi ve zırhıyla Athena belirir ve “Ben Pallas Athena. Diğer tanrılardan saygı bekliyorum,” der.

Buna “mitolojik bir hikâye,” diyerek geçmek mümkün değil. Kadının ona tanınan özel alandan kamusal alana çıkması, aklıyla, yapıtlarıyla yer almaya cüret etmesi, kendisini o aklın yaratıcısı erkek zihinlerin içerisinden doğurarak ve farkına varmadan oradan gelecek onayı, saygıyı bekleyerek gerçekleşiyor. Bu da erkeği otoriter kılan, kadınlara yönelik taciz ve ayrımcılığı besleyen en büyük damar bana kalırsa.

Sizce bu nasıl değişir?

Dergilerin, kitap eklerinin editörlerinin büyük çoğunluğunun erkek olduğu, erkek yazarların yapıtlarının daha çok incelendiği, ödüllendirildiği, ölmüş erkek yazarların isimlerinin edebiyat tarihine daha kalın puntolarla geçtiği bir ortamda, kadın akademisyenlerin edebiyat tarihini yeniden yazma, sesi kısılan, görmezden gelinen kadın yazarları diriltmesi, akademinin sınırları dışına çıkarma çabası çok değerli, değişimi başlatacak denli de güçlü.

Kadınlar olarak kadın yazarların yapıtları için yapılan “duyarlı kadın diliyle çocukları ve kadınları yazıyor,” klişesinden daha gür, eleştirel bakış açılarını ortaya koymamız şart.

Yaz aylarında sosyal medyada başlatılan #erkekyerinibilsin başlığı altında kadının, yıllarca maruz bırakıldığı cinsiyetçi söylemi erkeğe yönelterek mizaha çevirmesi, bu yerleşik bakış açısının gülünçlüğünü ortaya koymak açısından yerinde bir girişimdi. İlgi çektiğini ve farkındalık yarattığını düşünüyorum.

Son olarak Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği işbirliğiyle kimi okullarda yürütülen gençlere duygusal ilişkilerdeki baskı, kontrol, şiddet davranışlarını eşitlikçi bir bakış açısıyla değerlendirmelerini sağlamayı hedefleyen “Güç Değil Eşitlik” temalı eğitimlerin yaygınlaşması büyük fark yaratacaktır.

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder