25 Ocak 2023 Çarşamba

Akıyor yol, çeltik tarlaları boyunca


Bugün Vietnam'da üçüncü günümüz. İlk gün akşam saatlerinde vardığımız için rehberimiz otelden ana meydana kadar götürdü. Maksat, yolu, nerelerde yemek yenileceğini göstermekti. Çok yorgun olduğumuz için yerel saatle 12'de yatmakla uyku düzeni oturur sandım. Kazın ayağı öyle değilmiş. Dün de yorgun olmama karşın yerel saatle 01.30'da uyandım. Sağa dön, sola dön. İki saat cin gibiydim. Ne zaman uyudum, ne zaman uyandım hiç anlamadım. 

Sabah bütünüyle Vietnam kahvaltısı yaptım. Po çorbası dedikleri et suyunda noddle, et ve sebze parçacıkları, pirinç pilavı, buharda pişmiş hamurlar, egzotik meyveler ve yeşil çay. 

Ardından Mekong deltasına gitmek üzere yola çıktık. Şimdi otobüsteyim. 1,5 saatlik yolculuğu ebi konu anlık gezi günlüğü tutar gibi kullanıyorum. 



Mekong deltasına yerel halk ülkenin pirinç kâsesi diyormuş, bizim Konya ovasını tarım ambarıma benzetmemiz gibi. Mutfaklarında geniş yer tutan pirinç ve egzotik meyveler burada yetişiyormuş. Nisan ekim arası muson yağmurlarıyla yükselen sular, taşıdığı alüvyondan zengin topraklar sayesinde epey verimli yörede tarımın sürdürülebilirliğini sağlamak için vergi muafiyeti tanınmış. Kırsal kesimin şehre göç yerine, yerinde kalması ve üretime devam etmesi için alınan önlem bugün de devam ediyormuş. 



Dünkü gezi tamamen Vietnam Savaşı, kuzey ve güneyin birleşmesi üzerine olduğu için otobüsle giderken telefonla yazmak yerine kendime yazmak için zaman tanımak, çektiğim fotoğrafların altındaki kimi notları gözden geçirmek, başlamak için bir eşik seçmek ve oradan ilerlemek için kabaca bir rota belirlemek istiyorum. O yüzden ikinci günü atlıyorum.

Yılbaşı bayramı sürüyor. Bugün dördüncü gün. Vietnamlılar ilk gün evi köşe bucak temizler, ailenin en büyüğünü ziyaret edermiş. Ailenin büyüğü gelen çocuklara kırmızı zarflarda para verir, içine mutluluk, para niyetleri koyarmış. Vietnamlılar atalarına çok saygılı bir millet. Ata kültü önemli. 9 kuşak geriye giderek kendilerinin dünyaya gelmesini sağladıkları için onları onore ediyorlarmış. Mezar ziyaretleri, orayı temizleme, evlerde sunak hazırlama hepsi bu ritüele dahil. Lobide geleneksel bir tet bayramı sunağı vardı. Taze çiçekler, meyve (5 adet), tütsü (üçlü olarak yakılıyor).

Şehir artık gerimizde kaldı. Pirinç tarlaları, tek katlı küçük yapılar, tarlalarını ortasında ataların mezarları... Yunanistan'a yol kenarlarında trafik kazasında hayatını kaybedenlerin anısına konan Ortodoks kilisesi görünümlü küçük anıtlar gibi, yan yana pek çok küçük anıt mezar yatıyor. Yaşamla ölüm kırsalda gittikçe el ele veriyor, bizim köy örneklerimizde olduğu gibi.

Çeltik tarlaları yeşil. Tek tük çiftçi çalışıyor yarı beline kadar otların arasında. Hindistan cevizi ve muz ağaçları, minik kanallar, Karadeniz kadar yeşil bir coğrafyada yol alıyoruz hala. Köprüler üzerinden geçiyoruz. Lotus çiçekleri kafa kafaya verip yeşil halı öbekleri oluşturmuş. Heves ve heyecan el ele. Kayıklara binmek, doğanın içinde huzur bulmak, bol bol fotoğraf çekmek, meyve ve lotus çayı içmek az ötemde. Şimdilik bana müsaade.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder