20 Aralık 2023 Çarşamba

Bir değişim meselesi

Dün akşam Cem Şen'in İçsel Simya Dersleri 1. Modülü bitirdim. 

Sekiz online dersin yalnızca sonuncusuna girerek kendimi bir hayli şaşırttım. Çünkü ben herhangi bir eğitime katıldığımda, bundan kaytaracak, dersleri aksatacak bir tip değilimdir, bildiğin inek öğrenci modunda, öğrenmeye aç ve meraklı girer, takip eder, notlarımı tutarım. Ancak İçsel Simya dersleri mevzubahis olduğunda, hakikaten hayat bir türlü canlı derslere katılmama izin vermedi. Kayıttan dinlemekle yetindim. Bir radyo tiyatrosu gibi. Çünkü ders kayıtları, ses kaydı olarak paylaşılıyor.

Bu dersler ne hakkında, ne öğrendin, ne işine yaradı, tavsiye eder misin diye soracak olursanız. Yanıt muazzam bir berraklıkta gelmeyecek. Augustine'e zamanı sormuşlar. "Sormazsanız biliyorum, sorarsanız söyleyemem," demiş. Benimki de işte o hesap. Yine de deneyeceğim. 

İçsel Simya dersleri değişim vaadini taşıyor. Zihnimizin bize hizmet etmeyen, zamanımızı, enerjimizi çalan, aklımızı bulandıran, bizi alaşağı eden yanlarını geride bırakıp daha şefkatli, meraklı, özenli, dikkatli, esnek, sevgi dolu ve cömert olmaya davet ediyor örneğin. 

Sorunları, o sorunları üreten zihinle çözemezsiniz, diyor. 

Zihnin, en iyi, en nazik arkadaşımız olmadığını hatırlatıyor. 

Açık ve şefkatli bir kalple dinlemenin önemini üstüne basa basa hatırlatıyor. Dinle! Aradan düşüncelerini, önyargılarını, tahminlerini, varsayımlarını çek ve dinle. İşte bu yüzden bir ağzın ve iki kulağın var. Kulaklarını hakkını ver. 

Olanı, olduğu gibi kabul etmeyi kavrayamamak gerçek bir baş belası. Belirsizliklerle (dolayısıyla da sonsuz potansiyelle dolu bir dünyada) bize iyi geleceğini düşündüğümüz, inandığımız değerlere sımsıkı yapışmak, onlara sımsıkı tutunmak yalnızca endişe, kaygı ve korkuyu tetikliyor. Bu bir tuzak gibi önümüzde uzanırken, uyanık olmak, içine düşmemek için yoğun çaba gerekiyor. Anımsanması gereken mühim meselelerden birisi daha! 

                                          




Bunların hepsi doğru. Hiçbiriyle ilk temasım değil, elbette, keza sizin için de öyle olmalı. Bununla beraber bir bilgiyi, kelime kelime bilmek, alıntılamak, cümle içinde kullanmak, onu gerçekten de kavradığın, hayatına uygulayabildiğin anlamına gelmiyor. Kabul edelim, zihin iyi bir uşak ama kötü bir efendi. Yoksa bize neden sürekli yetersizsin, beceriksizsin, tembelsin desin; başkalarına kulp taksın, bol keseden negatif etiketler yapıştırsın. "Amma da düşüncesiz, hödüğün teki, kaba, sarsak, sinir bozucu..." Çoğaltmak mümkün. Bu yargılardan ve de önyargılardan sıyrılıp her defasında adeta sıfır noktasına gelmek ve yeniden berrak bir bilinçle, sevecen bir kalple, anlayışla başlamak, her bir güne, her bir ilişkiye. Şiddetsiz İletişim'de yaptığımız bir alıştırma vardı. Karşındakine bakıp pek çok insanlık hâllerini tekrarlıyordun. "O da tıpkı benim gibi. Acı çekmiş.", "O da tıpkı benim gibi ..." diye diye. Bir masal vardır hani, bir kadın çocuğunu kaybetmiş, acıdan aklını kaybedecek gibi bir bilgeye başvuruyor. Tamam, diyor bilge, sana yardım edeceğim, acını bitireceğim ancak bana hiç yas tutulmamış bir evden bir kâse süt getir. Acılı anne, ev ev dolaşıyor. Acılı bir ev bulamıyor ama her bir hanede soluklandığında işittiği hikâyeler, ona yaşadığının bir insanlık hâli olduğunu anımsatıyor, acısı hâlâ içinde ancak kalbi ferah bilgenin yanına dönüyor. Alıştırmanın etkisi de tam o hesap. Kişinin içini şefkatle, anlayışla dolduruyor. Şefkatli, anlayışlı ve empatik kişiliğe sahip olmak, herkesin doğuştan sahip olduğu nitelikler değil maalesef. İzleyerek, görerek öğrenilen şeylerden. Anadil gibi belki biraz. Birinin bize öğretmesi lazım. Yoksa o anlayışsızlığın, şefkatsizliğin içimize içimize batması, ok gibi, bıçak gibi, kaçınılmaz. Korunmak için örülen duvarların ardında yalnız ve kimsesiz kalma riski de cabası.


6 yorum:

  1. Bende de bunun fazlası var sanırım :( O da kötü, ben de bencilliği, bireysel mutluluğumu herkesin ve her şeyin önüne koymayı öğrenmek istiyorum artık... Biraz duvar örebilmeyi ve o duvarların içinde kendimle bir başına ama yalnız hissetmemeyi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fazlalık dediğin şefkatli, anlayışlı ve empatik olmak mı Ceren? Tam anlamadım. Her şeyin yeterincesi karar, öyle değil mi? En uzun gecenin içindeyiz madem, madem aydınlık karanlığı yenecek, kış bitecek, bahar gelecek, yaz gelecek, dileyelim bol bol. Sadece kendin için bir şeyler yapmaya zaman ayıracağın, bundan zerre rahatsız olmayacağın, kendine de iyi geldiğin bir yıl olsun.

      Sil
  2. Yıllar boyu hayatla (ve dolayısıyla kendisiyle de) uğraştıktan sonra büyük değişim önerileri duymak istemeyebiliyor insan. Hayatım bir optik formda ve ben belirli, kritik bir anda kaydırma yaptığım için o andan itibaren bütün soruları yanlış yanıtlamışım. Kabullenmesi güç bir durum. Yaş büyüdükçe değişim adımlarının küçülmesi daha isabetli kanımca. Küçük değişimler pekâlâ idare eder. Yine de "yıllar içinde olmayı düşündüğüm, olacağımı sandığım kişiden farklı bir kişiye mi dönüştüm, hayatla imtihanım beni buraya mı sürükledi," diye kendine sormalı insan sanki. Bu samimi sorgulama, masanın diğer tarafında aslında salt bir satıcı-tüketici ilişkisinin söz konusu olduğu diğer formasyonlardan daha etkili bile olabilir hatta. Tam bilemedim. Başkalarına zarar vermediği ve kendisine karşı da dürüst olduğu sürece memnun olmalı insan hayattan. Gerisi dudakları ve burnu yeniden yaptırmanın devamı gibi sanki. Ama -artısıyla ve eksisiyle- beni ben yapan şeyleri de yeniden yaptırabilir miyim, emin değilim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Küçük diyerek burun kıvırmamak lazım. Küçük ve sürekli adımlar değişimi kesinlikle getirecektir. Neydik ne olduk, burada olmamız bilinçli eylemlerimizin bir sonucu mu? Bilerek mi seçtik? Sürüklendik mi? Zor sorular, kısmen de yanıtsız. Hayatın, bir nedensellik bağı hem var, hem yok. Seçtiklerimiz, seçmediklerimiz bir yandan bugünü, yarını tayin ediyor, bir yandan da bu kadar çok değişkenin olduğu bir dünyada neyin, ne kadar etki ettiği, sonucu nasıl değiştirdiği tamamen belirsiz. Şıkları kaydırma benzetmesini sevemedim. Her güne yeni bir imtihan, yeni bir şans diye bakamaz mıyız? Bugün yaşamaya tüm dikkatimizi, anlayışımızı, kavrayışımızı verip kata şık kaydırmayacağımız bir gün olamaz mı?

      Sil
    2. "Optik formda belli bir noktadan itibaren yanıtları kaydırmış ve o andan itibaren bütün sorulara yanlış yanıt vermiş olmak" benzetmesini kendi görüşüm anlamında söylemedim. Bana hayatımla ilgili büyük değişimler vaaz/vaat eden kitap, kurs, eğitim, .. ve benzerlerinin alt metinde ima ettiği şey bu anlamında dedim. Sonuçta bütün bu işler "bir kitap okudum ve hayatım değişti," ile başladı yaygın olarak. Oysa hayat tam olarak böyle bir şey değil. Senin de yukarıda vurguladığın gibi, yıllar içinde pek çok değişkenin etkilediği, ne kadar olduğu tam belirlenemese de gidişata etki ettiği karmaşık bir proses hayat ve sırrına ermiş gibi takılanlar da, bu nevi şeylere bıyık altından gülenler de olmaya devam edecek elbette.

      Sil
    3. Doğru söze ne denir ☺️

      Sil