31 Aralık 2023 Pazar

Yeni yıl arifesinden selamlar

Yılın bitimine sayılı saatler kala, ayın ve de 2023 yılının son blog yazısını yazmak üzere masamın başındayım. Herhangi bir hazırlığım, planım olmadan, eski taslaklardan yazı devşirmeyi düşünmeden, eskiyen yılın, eski karikatürlerde beli bükülmüş, ak sakallı, bastonlu bir dedeye benzetilen yılın son akşam üstünde buradayım sevgili okur. Yenisini beklerken sana bu anın içinden yazıyorum bu satırları. Sen neredesin, ne zaman okuyacaksın bilmiyorum. Belki evinde sofra hazırlıkları sürüyor, belki tatlı telaşların içindesin, belki adına nezaket denen, zorunluluk denilen prangaların içinde, içinde bir sıkıntıyla bu geceyi kazasız belasız geçirmeye bakıyorsun. O gecelerden epeyce deneyimledim. İyi bilirim fotoğrafa yansıyan tebessümlerin, gülen gözlerin ardında çarpışan, çelişen zor duyguları, müşkül durumları.

Bizim evde sükunet var sevgili okur. Epeyce de dağınıklık. Yılın son günü ve yeni yılın ilk gününün ele vermesiyle oluşacak iki günlük tatili bekliyordu yapılacak pek çok iş. Sabah mevsim normallerinin hayli üstünde bir güne uyanınca, hovardalık yapmaya davet ettim kızımı. Hovardalık dediysem, lafın gelişi, aile çay bahçesinde simit ve çaydan oluşan kahvaltı, kordonda yürüyüş, Metis ajanda temini, Starbucks'ta kahve yeni yıl temalı mini mini iki kurabiye, iki filtre kahve. Laflamaca, yeniden kordon, eve dönmece... 

Bugün ev işiyle geçirdik günü ana kız. Yatak odalarımızı topladık. Sildik, süpürdük, toz aldık. Benimki saatler evvel bitti. Çamaşır makinesi iki kez çalıştı, kurutma da keza öyle. Çamaşırlar katlandı, kaldırıldı. Hazır yeni yıl sofrasına oturacak olmanın rahatlığıyla kuruldum yerime. Yılın son yazısını bitirmek üzere. Masamın üstü hayli dağınık. Kızımın odasından def ettiği birkaç kutu da çalışma odasında şimdi. Yarına kalacak toplamak. Yarım günlük iş olsa, neden iki günlük tatili bekleyeyim, öyle değil mi? Yarın yeni yılın enerjisiyle çalışma odasını toplayacağım. Zor kısım, raflara sığmayan kitaplara yer bulmak. Bir kısmını elden çıkarmam gerektiğinin farkındayım. Sonsuza kadar biriktirmek diye bir şey yok. Evlerdeki dağınıklığın en büyük sebebi de, bu biriktirme alışkanlığı zaten. Herkes bir şeyler biriktiriyor evinde. Yıllar evvel bulaşık makinesini kullanmayıp içinde boş pet şişe, yoğurt, peynir kabı biriktiren birini görmüştüm örneğin. Bir başka tanıdığım, ziyaret ettiği ülkelerden topladığı oyuncak bebekleri kutulara koyduğunu söylemişti. Bir heves başlanan pek çok koleksiyon gibi işler çığırından çıkınca, sergileyecek yer bulamayınca kutuların içine çekilen, yatak altlarında, dolap üstlerinde istiflenen yığınla eşya, nesne bağımlılığımızın bir neticesi değilse nedir? Bizdeki dağınıklık daha çok kâğıt türevi. Tutulan notlar, kullanılmış defterler, okunmamış kitaplar, okunmuş ama bir daha bakılmayacak kitaplar. Bir zamanlar kendine ait kitaplığın genişlemesine vesile olan, koltuklarını kabartan, artık üst üste yığılı kitaplar... Bu bloğun okurları için aşina bir manzara olduğuna eminim. Japonların bu okunmamış kitap kuleleri için taktığı ismi bilirsiniz tsundoku. Tsundokular içinde yaşıyoruz çoğumuz. Sadece kitaplardan oluşmuyor kuleler. Bize artık hizmet etmeyen deneyimleri de biriktiriyoruz. Bu deneyimlere bağlı korkuları, kaygıları, şimdi şu anda ihtiyacımız olmayan şeylerle donatıyoruz evlerimizi, zihinlerimizi. Yıllar evvel bulaşık makinesini kullanmayıp içinde boş pet şişe, plastik yoğurt, peynir kabı biriktiren yaşlı bir kadına denk gelmiştim. Bir başka tanıdığım ziyaret ettiği ülkelerden topladığı oyuncak bebek koleksiyonunu evin içinde sergileyecek yer bulamadığı için kutulara kaldırdığından bahsetmişti. Hepimiz bir şeyler topluyoruz, nesneler, yılda yalnızca birkaç kere kullanacağımız eşyalar. Bu gün kahve içerken karşılaştığım arkadaşım, mayo almak üzere eline aldığı sepetin içini yığınla ıvır zıvırla doldurduğundan şikayetçiydi. Mayo 300 liraydı, sepetin o anki meblağı 3 bin. Biraz sohbet edip ayrıldık. Yeniden karşılaştığımızda sepetini onaylamıştı, içinden yalnızca kamp yatağını çıkarabilmişti. Biraz pişman gibiydi. Ne de olsa yılbaşının ardından zam yağmuru bizi bekliyordu. Adına yapay zeka denen algoritma günlerce karşısına kamp malzemeleri çıkarak muhtemelen, bir hafta sonu çadır tatili yapma olasılığına karşın istiflenecek malzemeler. Hepimizin yaptığı gibi. Ayda, yılda bir kullandığımız nice nesne dolduruyor evlerimizi. Neredeyse bize yer bırakmıyorlar sonra. Daha geçtiğimiz haftalarda iki, üç torba kıyafet, oyuncak vermiştim. Üç çanta  dolusu daha çıktı sonra. Yarın kim bilir daha neler neler çıkacak. Her zaman sahiplendirmek de mümkün değil üstelik. Kimisi çöpü boyluyor. Tuhaf anılarım var bu eşyaları sahiplendirmekle ilgili. Bir keresinde kızımı minikken yıkadığım devasa plastik bebek küvetinin içine doldurduğum kıyafetlerle mülteci derneğine girmiş, içindekiler göz hizamı geçtiği için toplantı yapılan bir odada bulmuştum kendimi. Şaşkın ve mahcup. Elleri boş, ufku açık kızımın "Anne orası değil" nidaları eşliğinde. Hanımefendi büyüdü. Kendi odasını temizliyor şu anda. Koridora yığdığı eşyaları bir an evvel evden çıkarmalı. Yeni yıl kapıda iken, yeninin enerjisine alan açmak, biriktirme hastalığından kurtulmak için. Annemden gelecek telefonun eli kulağında. O odasını topluyor hâlâ, ben bu satırları yazıyorum. Sıcak şarap yapmak için ikimizden birinin arabaya gitmesi ve meyve sularını getirmesi gerek. Ricam karşılık bulacak mı, meraktayım. Olmadı, orada hazırlarız. Hayatta pek çok şeyin telafisi var ne de olsa. Yeter ki biz bir stratejiye yapışıp kalmayalım. Bu satırları yazmayı sürdürmenin iyi yanları olsa gerek. Bu sayede beni kızım bir meyve suyu getirecektin arabadan, bak anneannene geç kalacağız diye dır dır etmekten alıkoyuyor. Hem aynı ertelemecelik ikimizde de mevcut. O odası için emek veriyor, ben ayın ve de yılın son yazısı için. Emek önemli. Süreklilik de. Blogta on yılı bitirmek, süreklilik değilse nedir? Öyleyse kendimi takdir edip yavaşça kapıyı çekip çıkayım. 

Ortaokul, lise yıllarında yeni yılı kutlamak üzere hazırlandığımız saatlerde TRT radyayu açar, yılın en sevilen şarkılarını dinler, eksik kalan şarkıları kaydetmeye çalışırdım. Karışık kasetlerin, ev yapımı mix, best of etiketlerin altın çağı diyeyim, siz anlayın. O zamanlardan kalma bir şarkı düştü aklıma çıkar ayak. Paylaşmasam olmaz. Neşesi hepinizi sarsın. Seneye görüşmek üzere o halde... 



Yeni yılda görüşmek üzere. 



4 yorum:

  1. <3 Çok mutlu ol sevgili blog arkadaşım....!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler 🙏 Sağlıklı, mutlu yıllar diliyorum 🎄

      Sil
  2. İyi yıllar :) Sağlıkla, huzurla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler 🙏 Size de iyi seneler 🎄

      Sil