6 Ağustos 2025 Çarşamba

Merhaba Ağustos

Mart ayında Mindmills bloğunun başlattığı Leylakdalı bloğunun davetiyle dahil olduğum Bir Günlükleri'ni yazmaya başlayana kadar, her ay bloğa sekiz ileti giriyordum. Bazen zorlanarak, bazen kolaylıkla, bazen de susarak. Çünkü her şey gibi yazma ihtiyacının, hevesinin de bir ritmi var. Kimi zaman suskun kalmak istiyor, kimi zaman yazarak düşünmek, hizalanmak... Kimi zaman yas tutmak için yazmak istiyor insan. 

Şiddetsiz iletişimle tanıştığımda beni en şaşırtan kavram "yas" oldu galiba. Buradaki yas, yalnızca ölümle kaybettiklerin anlamına gelmiyordu zira. Vazgeçtiğin, ertelediğin ihtiyaçların, özlemlerin, kayıpların, kavuşamadıkların, hepsi birer yas. O eğitimde genç bir kadın, benimle birebir temas kurduğunda, eğitimin sonlarına doğru, beni gördüğünde "Abla Seyit Onbaşı'ya bağlamış" diye düşündüğünü söylemişti. "Ah!" dedim. "Çanakkale'deyim ben. Ve bu doğru." Tutulmamış onca yas, sırtımda koca bir gülle gibi. 

Hepimizin içinde bir Seyit Onbaşı en azından potansiyel olarak duruyor bence. Yaklaşan tehlike karşısında mücadele dışında bir seçenek yoksa, hayatta kalmak için neler yapmıyoruz ki. Mücadele kesintisiz sürdüğünde, gevşemeye zaman bulamadığında hep sırtında o koca mermi duruyor. Onun ağırlığı altında hareket ediyorsun, eziliyorsun, yere bırakmayı aklına dahi getiremiyorsun. Uzun yıllar böyle geçti. Buna isyanlar da eşlik etti haliyle. "Bu şöyle olmamalıydı, bu böyle olmamalıydı" vs. vs. Yaş ilerledikçe, yaşam bilgisi arttıkça, inatlaşmaların, ayak diremelerin bir çeşit tutunmak olduğunu idrak edince ben de değişmeye başladım. Bana umduğumu vermeyen bir stratejiye sıkı sıkı tutunmak yerine İhtiyacımı fark etmeye çalışıyorum. 

                                                                                   ***

Geçen hafta pazartesi ve cumartesi akşamı, Anadolu Lisesi'nden arkadaşlarımla yemekte buluştuk. Hazırlıktan bu yana 38 yıl geçmiş. Hayat hepimizi bir yerlere savurdu. Bazılarıyla hiç kopmadık. Bazılarını ise uzun yıllardır hiç görmemiştim. Bir masanın etrafında toplanmak, yemek yemek, sohbet etmek keyifliydi. O iyimser duygularla İnstagram'da bir fotoğraf paylaştım ve altına "Arkadaşlığı sürdürmek, bir seçimdir. Emek, zaman, özen ve kararlılık gerektirir. İyi ki toplanabildik. 38. yıl. Dile kolay, " yazdım. Hemen bir çırpıda. Çünkü bunlar benim üzerine düşündüğüm konular. Hayatımızı seçimlerimiz belirliyor, sözcüklerimiz ve onlardan daha güçlü sesle konuşan davranışlarımız. Yetişkin olmak bunun olağan sonuçlarına katlanmak benim gözümde ve yaşamayı umduğun bir hayatı inşa etmek için emek vermek, kendine iyi yol arkadaşları seçmek aynı zamanda. Zihnim bu meseleleri kerelerce ele alınca yukarıdaki cümleleri zahmetsizce yazdım. Gruptan birinde çok karşılık bulmuş olmalı ki, bana özelden övgü dizip sonra aynı kelimeleri aynı sırayla kullanarak ardına bir iki cümle daha ekleyip paylaştı. Görünce şaşırdım. Kelimelerin, her birinin telifi yok elbette ama kendini ifade etmenin özgünlüğü de var. Akademi dünyasında ünvan olarak en yukarıya çıkmış birinden bu özeni beklerdim, doğrusu. Şaşırdım. 

                                                                         ***

Bu ara günler hareketli, gezmeli tozmalı, yemeli içmeli, buluşmalı... Yaz işte, bir araya gelmelerin zamanı. İyi geliyor, yüreğimde bir burgu varken özellikle de. Benim küçük üzüntümün, hayal kırıklığımın yedisi çıktı. Ön dördü, kırkı ... neresiyse artık sonu, bitecek. "One Day" dizisini izledim üçüncüye. İlki kadar ağlatmadı. Ama hâlâ dokunaklı. 

                                                                        ***

Bu sene Troia festivali için hevesliydim. Geçen yaz Bulutsuzluk Özlemi, Kurtalan Ekspres gibi şahane seçenekler vardı. Bu yaz kim bilir kimler gelecek diye düşünürken programı gördüm. İlgimi çeken tek isim yok. Sağlık olsun. 

                                                                        



4 yorum:

  1. O davete iyi ki katıldınız, sizi daha çok okur olduk, ben sabırsızlıkla yeni günlüklerin başlamasını bekliyorum, o zaman yazacak daha çok şey buluyorum. Seyit Onbaşı'nın ruhuna selam, yıllar önce 15 gün heykeliyle selamlaşınca bir bağ kurulmuştu aramızda, sırtımıza yüklenen yüklerin belimizi bükmemesi dileğiyle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel temenni. Belimiz bükülmesin ☺ Ben de bekliyorum yeni günlükleri. Bahane oluyor, yazmaya ☺

      Sil
  2. "Arkadaşlığı sürdürmek, bir seçimdir. Emek, zaman, özen ve kararlılık gerektirir." Altına imzamı atarım. Yıllar içinde tam da bu sebeplerle daha bir sıkı tuttuğum, aynı şekilde salıp arkamda bıraktığım arkadaşlıklar oldu. Benim de içimde bir yerde bir Seyit Onbaşı var. Geçenlerde okuduğum bir makalede arkadaş ayrılıklarının da bir yas süreci olduğunu anlatıyordu. Hah dedim! O da bir boşanmak çünkü, legal karşılığı yoksa da.
    Sözcüklerin telifi meselesiyse sosyal medyayla sınırların iyice karışmasından daha da ayyuka çıktı. Benzer bir hikayem var ama çektiğim fotoğraf üstünden. Karşıdakini kibarca ve espriyle yüzleştirdiğimde de bir güzel "cancel" yediğim! Neyse, sağlık olsun.
    Yazmaya yazmaya buraya blog yazısı yazdım galiba, hay allah. :) 23 Ağustos'u yeniden birlikte yazma başlangıcı için gözüme kestirdim, Başak yeniayının ilki, hasat zamanı, duyuracağım. Güneyli denizlerden Çanakkale'ye sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru, yakın güvenilen bir arkadaşın ummadığın bir hareketi sarsar insanı. Tüm kayıplar gibi o da büyük bir yas. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır, derler. Sizin deneyim öyle olmuş. Ben yüzüne vurmadım. Çok anlaşılacağımı düşünmediğim ve uzatmak istemediğim için. Bir başak burcu olarak, başak yeniayını hevesle bekliyorum o zaman. Sevgilerimle.

      Sil