31 Ekim 2022 Pazartesi

İyi Edebiyatta Daima Gizem Vardır Dediğimizde...

Beyaz Fillere Benzeyen Tepeler, Ernest Hemingway'in 1920li yıllarda yayımlanmış kısa bir öyküsüdür. Hikaye kısa bir zaman aralığında geçer. Bir oturuşta okuyabileceğiniz kısalıktadır. Hikayede bir adam (Amerikalı) ve genç bir kız tren istasyonunda oturmuş, Barselona'dan gelecek Madrid trenini beklemektedir. Bira ve yerel bir likör içerler. Öykünün neredeyse tamamı diyaloğa dayalıdır. İlk bakışta fazlaca bir şey olmayan öykü, Hemingway'in ünlü buzdağı teorisine örnek gösterilebilecek niteliktedir. Hemingway, metnin okura sunulan kısmını buz dağının tepesine, görülen kısmına benzetir. Yazarın bildiği ancak metne almadığı kısımlar buz dağının altında kalan çok daha büyük yer teşkil eder. Bu sayede öykünün doğası gereği eksiltili yapısı içinde, okura bırakılan boşluklar bir sezme, üzerine düşünülme alanı olarak bırakılır. Eksiltmek, yok etmek, kafa karıştırmak anlam karmaşası yaratmak değildir. Görünenden çok daha fazlası olduğunu ima etmek, görülmeyenin de ağırlığını metne sindirmek ve gerilimi arttırmak, okura keşif yapabileceği alanlar bırakmaktır.
Kürtaj kelimesi bir kez bile telaffuz edilmez ancak okur öykünün kürtaj hakkında olduğunu yavaş yavaş sezer. Adam istenmeyen bebekten bir an evvel kurtulmak isterken, genç kadının kafası karışıktır. Çünkü o yıllarda İspanya'da kürtaj yasal olarak yasaktır ve işlem kim bilir hangi koşullarda yapılacaktır. İkili treni beklerken sürekli konuşmalarına rağmen birbirlerini gerçek anlamda dinlemekten, anlamaktan, iletişim kurmaktan da uzaktır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder