Geçen hafta kadın doğum muayenesine gittim. Bir dişçi koltuğu, bir kadın doğum diyen hastalarımı anlıyorum. Ancak eşdeğer tutulmaktan rahatsızım. Çünkü bizim koltuklar dünyanın en rahat koltukları bana kalırsa. Koy salona, televizyonun karşısına. Sırtını dinlendir, boyun çukurunu dilediğin gibi destekle, kapa gözlerini uyu, ya da izle filmini... O denli konforlu... Kadın doğum koltuğu ise... Anladınız siz.
Rahmimin içindeki miyom daha da büyümüş. Ameliyat endikasyonunu sonuna kadar hak etmekte. Ultrason, tahliller. Planlamamızı yaptık doktorla. Mart ayı içinde ameliyat olacağım. Yapılması gereken yapılacak ancak korku da insana mahsus. Bir an evvel olmak ve kısa sürede toparlamayı dilemekten başka bir şey yok.
Storytel'e üye oldum tekrar. Uyku öncesi bir meditasyon kanalı buldum. Her gece açıyorum ve uykunun içine çekiliyorum. Bazen hızlı, bazen yavaş. Çoğu zaman 20 dakikanın içinde. Çünkü meditasyon 20 dakikalık ve hiç baştan sona dinlemedim. Dinlememiştim. Dün uykuya dalmak epey zor oldu. Sağa döndüm, sola döndüm, dişlerimi sıktığımın farkında olup çenemi gevşetemememin ızdırabıyla boğuştum durdum. Başucumda duran diş sıkma apareyimi taktım. Ben kullanamıyorum yargılarını bir kenara koyarak. Sert plağı taktım dişlerime. Sıktı başta. Konforsuz geldi. Sonra zannettiğim ve gözümde büyüttüğüm kadar rahatsız etmediğini fark ettim.
Oturduğum eve taşınalı yaklaşık üç yıl oluyor. Çanakkale'deki beşinci evim. Kimi kira, kimi kendi evim, kimi aile evi olmak üzere beş ayrı daire, on beş yıl içinde. Ben böyle çok taşınınca, temizliğe gelen abla, biri hariç tüm taşınmalara eşlik de edince balkabağı alacağım sana, otur artık oturduğun yerde dedi. Ama kabağı alıp vermedi. Şimdi için için dürtüyor taşınma fikri. İmara yeni açılan bir bölgede büyük, rahat bir bahçe katında oturuyorum. Önümüzde inşaat firmasının kullanımının bize ait olacağını vaat ettiği küçük bir bahçe de var. Ancak peyzajı aceleye getirdiler. Toprak derinliği çok az. Dikilen bitkiler tutmuyor, büyüyecek, yayılacak ve duvar gibi olacak vaadinin içinin boş olduğu aşikar. Çit yapmaya da izin yok. Çocuklar sürekli bahçenin içinden geçiyor oynarken, havuza giderken. Mahremiyet ve bana ait hissini gideremeyecek bir bahçe. İlk yıl pek çok bitki diktim. Adaçayı ve bahardalı tuttu sadece. Masa koyayım, şemsiyemi açayım, kitabımı okuyyım, kahvemi içeyim hayal oldu. Göz hizamda yine de yeşillik görmenin, balkon kapısını açınca toprağa ulaşmanın hoş bir yanı var. Kedi de alıştı. Balkon penceresinden atlıyor, gezip dönüyor. Ben de aynı bölgede başka bahçe katları bakmaya koyuldum. Bahçe gibi bahçesi olan. Bana ait, müstakil hissi veren. Bir yer de buldum aslında. Sitenin konumu çok daha iyi. Bizim oraya hâlâ toplu taşıma yok. Geceleri etraf karanlık ve ıssız. Bu evi karşılayacak param yok tabi cebimde ama evler satılabilir, değişebilir fikrine açığım. Bir ev sattım. Yeni ve büyüğünü aldım. Çünkü o ev, artık bana hizmet etmiyordu. Sıkışıyorduk, karışıyorduk içinde. Yine de kafam karışık. Bu değişikliğe gerçekten ihtiyacım var mı? Hayatımda değişmesini istediğim şeyler var, farkındayım, anlıyorum ama daha merkezi bir ev ve daha müstakil bir bahçe mi karşılayacak bu değişimi? İşte bundan emin değilim. Mutlu olmak istiyoruz hepimiz ve bize bunu sağlayacağına inandığımız stratejilerimiz var zihnimizde. Güzel bir ev, tatiller vs. Emin olmadığımız şey, onu elde edince gerçekten mutlu olacak mıyız? Olacaksak bu ne kadar sürecek?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder