27 Mart 2019 Çarşamba

TAHTEREVALLİ




“Annem bu yaptığını görse bacaklarını ikiye ayırır.”
“Ay çok korktum! Benim annem seninki gibi değil akıllım. Yemek pişirmeme izin verir, o.”
“Pişirmek mi? Senin yere döktüğün unla benim annem bir tepsi börek açar. Günah, günah. Paketin yarısını yerlere dökmüşsün.”
“Amma da abarttın. Bu paket açıktı zaten.”
“Hiç de bile. Sen açtın onu.”
“Hadi ya. Bakayım yedeği var mı? Aooo! Yokmuş. Ne yapacağız?”
“Bana ne kızım. Ben mi döktüm?”
“Krepleri götürürken iyiydi. Senin karnın aç diye pişirdim, ben.”
“Krep yapmak senin fikrindi. Bana hava atmak istedin.”
“Tamam. Bu işte birlikteyiz. Sen markete git, un al. Ben de mutfağı temizleyeyim. Gider misin?”
“Giderim. Paran var mı?”
“Var da. Bu aptal süpürge nasıl çalışıyor, anlamadım.”
“Bu süpürgeden bizde de var. 9 numara verdi. Tak fişe. Şu düğmeye bas.”
“Yaşa! Pırıl pırıl oluyor.”
“Tezgâhın üzerini ve alınlıkları da silelim.”
“Neyle sileceğiz?”
“Banyo dolabının altından mavi bezle, cif getir.”
“Sen nereden biliyorsun bizim evdeki bezleri?”
“Okuldan dönünce anneme yardım ediyorum, bazı.”
“Harçlığım burada. Yeter mi?”
“Yeter. Üstüne Heygirl bile alırız.”
“Tamam ama önce ben okurum.”
 “Nerede kaldın? Aşk olsun,  jelatinini de yırtmışsın.”
“Dayanamadım, yolda biraz okudum. Al un, burada.”
“İki parça şey, elinde taşısaydın ya. Niye poşet aldın? Annem kızacak şimdi.”
“25 kuruş. Ne olacak. Fişini atarsın. Olur biter.”
“Dur atma, oraya. Kâğıt atıkları geri dönüşüme atıyoruz. Market poşetini de çantana sok.”
“Unu yerine kaldıralım.”
“Senin boyun uzun. Şeker kavanozunun yanına koyar mısın?”
“Hiç iz bırakmadık valla!”
“Baksana bu kadar çalışmak beni acıktırdı. Biraz daha krep mi yapsak?”
“Olur ama bu sefer ben de yardım edeceğim. Yoksa ortalığı batırıyorsun.”
“Mikseri uzatsana”
“Boş ver mikseri. Derin bir kap ver. İki dakikada çatalla çırpayım.”
“Doğru diyorsun. Etrafa sıçrayan krep hamurlarını silmek ne zormuş. Annenin işi çok ağır.”
“Yoruluyor ama en azından bir işi var. Köyden geldiğimizde üç ay amcamların yanında aldık. Babam buraya kapıcı girince havalara uçtuk.”
“Köy güzel mi?”
“Güzel de laf mı? Baharda bizim oraları gör hele. Keçiler, koyunlar doğurur. Okullar kapanınca sürüyü alır, yaylaya çıkarız. Keçilerin, koyunların tüyleri uzayınca amcamgiller hayvanların tüylerini kırkar. Ninem onları eğirir, ip yapar. Çok güzeldir bizim oralar. Burası gibi değil.”
“Özlüyor musun?”
 “Hem de nasıl…”
“Yazın gidecek misin?”
“Annemle babamın çalışması lazımmış ama babam bizi götürüp bırakacak.”
“Özlemez misin anneni? Ben hiç ayrılmadım ondan.”
“Özlerim ama yayla çok güzeldir. Çadırda kalırız orada. Ateşin üstünde koca kazanlarda yemek pişer.”
“Yaylada market var mı?”
“Dağda marketin ne işi var! Elektrik bile yok.”
“Tabletle nasıl oynayacaksın? Arkadaşlarınla nasıl konuşacaksın?”
“Tableti, telefonu gözün görmez orda. Yapacak çok şey vardır. Oğlaklarla, kuzularla oynarız. Dereye gider balık tutarız. Ninem baharda bostan yapar. Yaz bitmeden salça yaparız. Biber kurutur, erişte keseriz. Ninem örgü öğretir sonra. Bak bu yeleği ben ördüm.”
“Hadi ya. Çok güzel. Bana da öğretir misin?”
“Olur.”
“Ben de karşılığında sana bir şey öğretirim.”
“Ne biliyorsun?”
“Krep, kısır ve kolay bonbon.”
“Kolay bonbon ne?”
“Aç ağzını.”
“Sizin evde her zaman tatlı var.”
“Tabi var. Sizde yok mu?”
“Annem bazen un helvası kavurur. Reçelli yoğurt yeriz bir de.”
“Hmmm un helvasına bayılırım.”
“Anneme söylerim. Kavurur. Sana da bir tabak getiririm.”
“Benim annem de şahane şinitzel yapar. Almanların en meşhur yemeği.”
“Senin annen gavurmuş.”
“Benim annem gavur değil! Annesi Alman, babası Türk.”
“Haçlı kolye takıyor. Başı da açık. Askılı elbiseler de giyiyor.”
“Geç oldu. Gitsene sen evine.”
“Ben de gidecektim zaten.”
“Sana bonbon yapmayı öğretmeyeceğim.”
“Hıh! Güzel olsa bari. Anneme söyleyeyim de helva kavursun. Kokusu ta buraya çıkar. Çatla da patla!”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder