27 Haziran 2018 Çarşamba

Çocuklar İçin Evde İngilizce Öğrenimine Dair Önemli İpuçları

Learn English Kids takımından Jo Blackmore, ebeveynlere sesleniyor. Çocuklarıma evde İngilizce öğretmek istiyorum ama nereden başlayacağını bilemiyorum diyen ebeveynler için yazdığı işlevsel önerilerle dolu yazısını çevirdim. Yazının orijinalini buradan okuyabilirsiniz. 

Çocuklarıma evde İngilizce öğretmeye nasıl başlayabilirim?
Pek çok ebeveyn çocuklarına evde İngilizce öğretmek istiyor ancak nereden başlayacağını bilemiyor. Sizin İngilizcenizin mükemmel olmaması sorun değil. En önemli şey sizin istekli olmanız, çocuklarınızı cesaretlendirmeniz ve onu övmeniz. Dile olan isteğiniz çocuğa yansıyacaktır. Çocuğunuz eğer hemen İngilizce konuşmaya başlamazsa endişelenmeyin. Dili sindirebilmek için biraz zamana ihtiyacı var. Sabırlı olun, her çocuk kendi zamanında İngilizce konuşmaya başlayacaktır. 

Bir rutin oturtun 
Evde İngilizce zamanınız için bir rutin oturtun. Kısa, sık oturumlar uzun ve düzensiz olanlardan daha etkilidir. Çok küçük çocuklar için on beş dakika yeterlidir. Çocuğunuz büyüdükçe, konsantrasyon süresi uzadıkça oturumları yavaş yavaş uzatabilirsiniz. Çocuğun dikkatini koruyabilmek için aktiviteleri kısa ve çeşitli tutun. 
Olmazsa olmaz aktiviteleri her gün aynı saatte yapın. Çocuklar ne olacağını bildiklerinde kendilerini daha rahat ve güvenli hissederler. Örneğin her gün okuldan sonra İngilizce bir oyun oynayabilir veya uykudan önce İngilizce bir hikâye okuyabilirsiniz. Evinizde uygun bir alan varsa, İngilizce köşesi oluşturabilir, İngilizce ile ilgili kitapları, oyunları, DVDleri, çocuğunuzun yaptığı şeyleri burada tutabilirsiniz. Tekrar şarttır, çocukların kendilerini konuşmaya hazır hissetmeden önce, kelimeleri ve kalıpları defalarca duymaya ihtiyaçları vardır. 

Oyun oynamak 
Çocuklar eğlendiği zaman kendiliğinden öğrenir. Anımsatma kartları kelimeleri öğretmek, tekrar etmek için harika bir yoldur. Bu kartlarla hafıza oyunu gibi değişik oyunlar oynayabilirsiniz. Kelime oyunları, adam asmaca gibi farklı geleneksel oyunlar oynayabilir, İngilizce zamanınızı online oyunlarla bitirebilirsiniz. 

Günlük kalıpların kullanımı
Evde İngilizce öğretmenin avantajı, evde her gün karşılaştığınız durumları ve etrafınızdaki gerçek objeleri kullanarak doğal yolla dil pratiği yapabilmenizdir. Örneğin:
Çocuğunuz giyinirken veya çamaşırları ayırırken kıyafetler hakkında konuşabilirsiniz. (Mavi çorapları giyelim, o babanın tişörtü gibi)
Çocuğunuzun odasını toplarken oyuncaklar ve mobilyalar ile ilgili kelimeleri tekrar edebilirsiniz. (Oyuncak ayını yatağının üzerine koyalım, mavi araba nerede gibi)
Yemek pişirirken ya da alışverişe gittiğinizde yiyecekleri öğretin. Markete gittiğinizde çocuğunuza alışveriş listesini  (yaşına göre yazılı ya da resimli) verin ve ondan bulmasını isteyin. Evde alışveriş torbasını ayırırken kelimeleri tekrar edin.

Hikâyeleri kullanın
Küçük çocuklar parlak renkli ve ilgi çekici illüstrasyonlu kitaplara bayılır. Resimlere birlikte bakın, resmi gösterin ve kelimeleri söyletin. Daha sonra çocuğunuza farklı şeyleri (örn. "Kedi nerede?" sorun ve parmağıyla işaret etmesini isteyin. Bir müddet sonra ona "Bu nedir?" diye sorun ve yanıtlaması için cesaretlendirin. Hikâye dinlemek çocuğunuzun İngilizce seslere ve dilin ritmine aşina olmasını sağlar.

Şarkıları kullanın
Şarkılar yeni kelime öğrenmek ve telaffuzu geliştirmek konusunda gerçekten çok etkilidir. Eylem içeren şarkılar, şarkıyı söyleyemeyecek kadar küçük çocukların şarkıya  eşlik etmesi açısından çok daha iyidir.

Gramer öğretmek
Küçük çocuklarda gramer kurallarını öğretmeye gerek yoktur. Bunun yerine farklı gramer yapılarını duymalarını sağlayın. Örneğin birinin görünüşü hakkında konuşurken 'have got' veya okul kurallarından konuşurken must/mustn't gibi. Küçük yaşlardan itibaren gramer duymak, çocukların büyüdüklerinde dili  kendiliğinden ve doğru olarak kullanmalarına yardım edecektir.

Hangi kelimeleri ve kalıpları önce öğretmeliyim?
Çocuğunuzun ilgisine, kişiliğine göre hangi konuları öğreteceğinize karar verin, çocuğun seçim yapmasına izin verin. Şu konulardan biriyle başlamak isteyebilirsiniz.

Sayılar (1-10, 10-20, 20-100), renkler, sıfatlar (büyük, küçük, uzun, mutlu, üzgün, yorgun), vücut, oyuncaklar, hayvanlar (evcil hayvanlar, çiftlik hayvanları, vahşi hayvanlar), yiyecekler

Not: Çocuğunuzun "İngilizce zamanı"na alışması için her seferinde aynı kalıpları kullanın. Örn:
"It's English time!",  "Let's sit down", "Which song shall we start with today?"
Çocuklar kısa sürede "Please", "Thank you", "Can i have ...?", "Where is ...?", "Point to ..", "What colour is it?", "It's ...", "I like ...", "I don't like ..." gibi kalıpları kapar.

Yaklaşımınız ne olursa olsun, en önemli şey gevşemek, eğlenmek ve İngilizce öğrenmenin sizin ve çocuğunuz için eğlenceli bir deneyim olmasını sağlamaktır.





25 Haziran 2018 Pazartesi

ANNE SIKILDIM!

Tabu kelime. Söylemek yasak. Yine de ağzından kaçıran minikler varsa işte size evde ve dışarıda çocuğunuzun sıkıntısını giderecek, yaşadığı ânın farkına varmasını sağlayacak eğlenceli, basit ve etkili bazı mindful öneriler. Bu yazı Left Brain Buddha bloğunda yer alan "Çocuklar İçin 10 Mindful Yaz Önerileri" başlıklı yazıdan derlenmiştir. 





Güzel havalar için mindful öneriler:

Çubuklu dondurma yiyorum 
Bir dahaki sefere çocuğunuz çubuklu dondurmasını yerken ondan dondurması tamamen bitene kadar sessiz olmasını isteyin. Farklı tatları (üç tat bir aradalar bu iş için çok daha uygundur) fark etmesi için onu cesaretlendirin. 
Hangi tatları fark ediyor? Ağzında erimeye başladığında fark hissediyor mu? Isı değişiklikliklerini fark ediyor mu? Tüm bu zaman boyunca sessiz kalmak zor muydu? 

Gökyüzünü inceliyorum
Çimenlere yatın ve gözlerinizi ayırmadan gökyüzünü izleyin. Hangi şekilleri görüyorsunuz? Hayvanlar? İnsanlar?
Gökyüzünü inceleyerek en az 10*15 dk geçirin. Bulutların nasıl da süzülüp gittiğini fark edin. İlk bakışta bir domuza benzettiğiniz bulutun şimdi bir kedi gibi göründüğünü fark edin. Bu, zihnimizdeki düşüncelerin de tıpkı gökyüzü gibi değişken olduğunu göstermek için harika bir yoldur. Düşüncelerimiz değişir, tıpkı bulutlar gibi. Düşüncelerimizi bulutları izler gibi izleyebiliriz. 

Farkındalıkla yürüyorum
Çocuğunuzla yakın çevrenizde yürüyün ve ondan daha önceden dikkatini çekmeyen on şeyi (komşunun panjurları, ana yol boyunca uzanan çiçekler vb.) fark etmesini isteyin. Ayrıca yeni sesler dinlemesini de isteyebilirsiniz. Ona bu sesleri neden daha önce fark etmediğini, sebeplerinin neler olabileceğini sorun.

Yavaşlıyorum, hızlanıyorum, yavaşlıyorum
Bir dahaki sefer, çocuğunuz oyun parkında oynarken yavaş-hızlı-yavaş oynayın. Kumda oynamak, tünellerin içinde koşmak, her ne yapıyorsa yavaşlamasını, farkındalıkla, üzerinde sıkışıklık hissetmeden yapmasını isteyin. Yavaşlamasını, hızlanamasını ve yeniden yavaşlamasını isteyin. 
Sonra bu deneyim hakkında konuşun. Yavaşlamak nasıl hissettirdi? Farklı mıydı? Hızlı oynadığı zamanlarla kıyasladığında bir değişiklik fark etti mi? Yavaş hareket etmeyi mi, hızlanmayı mı sevdi? 

Ücretsiz limonata stantı
Çocuklar harçlık kazanmak için limonata ve kurabiye stantı açmaktan hoşlanır. Peki bunu ücretsiz yapmak nasıl hissettirir? Çocuklarınızla cömertlik ve gönülden vermek, herhangi bir karşılık beklemeden başkaları için bir şeyler yapmanın hazzı üzerine konuşun.

Yağmurlu ya da dışarıya çıkılamayacak kadar sıcak havalar için mindful öneriler:

Farkındalıkla okuyun
Bir dahaki sefere çocuklarınıza bir hikâye okurken, kitaptaki insanların (ya da hayvanların) duyguları hakkında konuşmak için zaman ayırın. Çocuklar için kurgu karakterlerin duyguları hakkında konuşmak kendi duyguları hakkında konuşmaktan daha kolaydır. Çocuğunuza "Sence bu kız ne düşünüyor olabilir?", "Sence neden üzgün?", "Senin başına gelse ne hissederdin?" veya "Daha önce hiç böyle hissettin mi?" gibi sorular sorabilirsiniz. 

Fotoğraflarınızı düzenleyin
Eski fotoğrafları düzenlemek için çocuklarınızdan yardım isteyin. Bu, çocuklarınızın muhteşem bulduğu  anıları hakkında konuşmak için fırsat yaratacaktır. Eğer Tersi Yüzü (İnside Out) filmini izlediyseniz çocuklarınıza hangi anılarının çekirdek anı olduğunu sorun. Çekirdek anıları temsil eden ya da kişiliklerini olşuturan farklı adalar için kolajlar hazırlayın. 

Zihin kavanozları hazırlayın
Çocuklarla yapılabilecek güzel mindfulness aktivitelerinden birisi. Su ve sim kullanarak zihin kavanozları hazırlayın. Kavanozun içindeki sim, düşünceleri ve duyguları temsil eder. Kavanoz hızlıca sallandığında simler her tarafa çılgınca uçuşacaktır. Sallamayı bırakıp bir kaç derin nefes aldığınızda simler dibe çökecek ve su berraklaşacaktır. 

Boyayın
Boyama yaptığımızda dikkatimizi tek bir aktiviteye odaklarız ve kendimizi gerçekten keyifli hissederiz. Bugünlerde daha çok yetişkinin boyama yapmasının sebebi de muhtemelen bu. Boyama zamanına çocuklarınızı da katın. Mandala ya da anlaşılmaz tasarımlar, renklendirin ve tek bir aktiviteye odaklanan zihinlerden yükselen sükunetin keyfini çıkarın.

Dans edin 
Harekete geçin ve dans edin. Kafanızdan çıkan, bedeninizi hissedin. Çocuklarla dans etmek eğlencelidir çünkü bilince yer yoktur, yalnızca hareket, eğlence ve kendini ifade etmekten ibarettir. Onlardan çok şey öğrenebilirsiniz. 



20 Haziran 2018 Çarşamba

O KADAR KIZGINIM Kİ!

O Kadar Kızgınım Ki! Yeşil Dinozor Yayınevi'nin Duygularım ve Davranışlarım serisinden çıkan bir kitap. Prof. Dr. Bengi Semerci'nin yazdığı, Serap Ergel'in resimlediği kitap çocuklarda öfke kontrolü konusunu ele alıyor. 
Kitabın kahramanı ve anlatıcısı ilköğretim çağında bir erkek çocuk. Adını ve yaşını bilmiyoruz. Bize kendi hikâyesini anlatıyor. Kahramanımız her şeye parlayan, anlık tepkiler veren, istediği olmayınca elindekileri fırlatan, yırtıp atan bir çocuk. İlerleyen sayfalarda görüyoruz ki bu davranışlar okulla sınırlı değil. Matematik dersinde toplama işleminde hata yapınca silgiye ihtiyaç duyuyor. Ne var ki silgisi yanında değil. Bunun kendi ihmali ya da problemi olduğunun farkında olmaksızın hemen, şimdi sıra arkadaşından silgi istiyor. Arkadaşı silginin kendisine lazım olduğunu söyleyince kızıyor, kızgınlığı giderek artıyor ve sesini yükseltiyor. Öğretmen, sakin olmasını istediğinde defterini yırtıp atıyor. Ardından öğretmeni tarafından müdürün odasına götürülüyor. Orada ağlamaya başlıyor. Müdür kendisini sakinleştirmek istediğinde ise onu itiyor. Tüm bu olaylar neticesinde rehber öğretmenle görüşmeye başlıyor. Rehber öğretmen onu duygularını tanıma, doğru ifade etme, kendi davranışlarının sorumluluğunu alma konularında yardımcı oluyor. Yalnızca o değil, anne ve babası da onunla birlikte rehberlikten yardım alıyor. Böylece bu süreç okul ortamında olduğu kadar evde de destekleniyor. Rehber öğretmen onu başkalarının da duyguları olduğu, davranışları sonucunda onların duygu dünyasında değişiklikler olduğu konusunda bilgilendiriyor ve "Şimdi Ne Hissediyor?" oyununu öğretiyor. Bu oyun sayesinde başkalarının ne hissettiği konusunda duyarlılığı artıyor. Başarısız olduğunda kızmak yerine daha çok çalışıyor, arkadaşlarıyla bir sorun yaşadığında ise duygularını doğrudan ifade ediyor. Bu sayede arkadaş sayısı artıyor. Ve kimse onu artık öfkeli diye çağırmıyor. İçinde şiddet sahneleri içeren bilgisayar oyunlarına ise evde yer yok. Bundan pek memnun olmasa da sebebini anlayabiliyor. Mutlu Son. 
O Kadar Kızgınım Ki! kitabı çocuklara duygularını tanımak, olumsuz duygularla başa çıkmak, davranışları doğru yönetmek amacıyla psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Bengi Semerci tarafından yazılmış bir kitap. Bu yönüyle bakınca ailelere doğru ve işlevsel bilgiler sunuyor. İçeriği konusunda herhangi bir sıkıntı yok. Bununla beraber hikâyeye nefes aldıracak diyaloglar yok denecek kadar az. Hikâye başından sonuna anlatımcı bir tonda ilerliyor ve sürekli bize bir şeyler gösterme, öğretme telaşına düşüyor. Bu yönüyle yetişkinlerin faydalanabileceği bir rehber gibi görünürken çocuklara herhangi bir eğlence, mizah, takip duygusu, merak vaat etmiyor. 



O Kadar Kızgınım Ki!
Yazan Prof. Dr. Bengi Semerci 
Resimleyen Serap Ergel 
Yeşil Dinozor Yayınevi 
Duygularım ve Davranışlarım serisi

19 Haziran 2018 Salı

ŞEFKATLİ ANNE GÜNLÜĞÜ 20


Çocukla Barış, Bodrum BBOM Öğretmen Okulunda tanışan Özenç, Özge ve Gülesra öğretmenlerin orada öğrendikleri, araştırdıkları, derinleşmek istedikleri konuları ve sınıfa taşıdıklarını paylaştıkları dijital bir platform.
Farklı yerlerde, farklı koşullarda çalışan üç öğretmen Sura Hart'ın rehberliğinde çıktıkları yolculuğu "Şefkatli Öğretmenin Günlüğü" köşesinde hafta hafta paylaşıyor. Gündemin ağırlığından kaçmak, umudunu arttırmak, çocuklarla ilişkilerinde fark yaratmak isteyen ebeveynler ve öğretmenler için küçük tavsiyelerle dolu günlükleri, kendi pratiğimize dökebilmek, sürecimizi gözlemlemek için bu şablonu kendi ev hâlimize uygulamak istedim. Adını da Özenç, Özge ve Gülesra öğretmenlerden ilhamla "Şefkatli Anne Günlüğü" koydum.

Sura Hart ne diyor?
Öğrencilerinizin üzerinde cezalandırıcı güç kullanmamaya karar vermek kendi ihtiyaçlarınızdan vazgeçmek zorunda olduğunuz anlamına gelmez.
İlişki tabanlı bir sınıfta, herkesin ihtiyaçlarını karşılayacak stratejiler bulma niyeti ile her bir kişinin ihtiyacı dikkate alınır.
Sanki bir teraziymişsiniz gibi kollarınızı iki yana açın -elleriniz aşağı yukarı omuz hizasında olsun. Bir elinizde öğrencilerinizin ihtiyaçları. Diğer elinizde sizin ihtiyaçlarınız. Nasıl dengeye getiriyorsunuz teraziyi? Bazı sınıflarda neredeyse tamamen öğrencilerin kefesi ağır çeker. Kural dolu, meliler/malılar dolu sınıflarda öğretmenlerin (veya idarecilerin) kefesi ağır çeker.
Teraziyi dengeye yaklaştıracak yollar bulabilir misiniz?

Ben ne düşünüyorum?
Çalışan bir anneyim. Üstelik Deniz iki ayını doldurduktan sonra hemen çalışmaya başlayan bir anneyim. Bunun yol açtığı suçluluk hissinden uzun süre kurtulamadım. Onunla olabildiğim her an, onun ihtiyaçlarını kendiminkilerin önüne koydum. Kendi ihtiyaçlarımı suçluluk duymadan gidermenin bir yolu olabileceğini tahayyül edemiyordum. Buna kafa da yormuyordum, zaten. Haliyle yoruluyor, kendime zaman ayıramıyor, keyif alacağım şeyleri nadiren yapabiliyordum. Deniz'in kefesi ağır çekiyordu. Onunla oyun oynuyor, etkinlikler planlıyor, dışarı çıkıyorduk. Küçük bir şeye surat astığında, hiç yoktan ağladığında bunu üzerime alınıyor, kızıyordum. Nesi vardı bu çocuğun? Onu gözlemlemek, neye ihtiyaç duyduğunu (uyku, açlık, seçim yapma, karar alma) anlamak yerine, durumu yönetmeye, hızlı şekilde çözmeye çalışıyordum. Bunu yaptıkça onun kefesi daha da ağır çekiyor, kendimi yorgun, kızgın, tahammülsüz hissediyordum. Çünkü dengelemeyi bilmiyordum.
İlişkilere şöyle bir bakıyorum. Ne zaman çok veren taraf olsak, buna inansak, yapılan davranışları olduğu gibi görmek yerine, kişisel algılamaya başlıyor ve duygusal tepkiler veriyoruz. Duygusal tepki vermek, karşı taraf tepede olmanın hazzı içindeyken aniden tahteravallide oturduğumuz yerden kalkmak gibi. Karşımızdaki aniden düşüyor ve şoke oluyor.
Bunun yerine kendimizle bağlantıda kalmaya, istek ve ihtiyaçlarımızı fark etmeye ve dile getirmeye çalışsak, gidermenin yollarını bulsak... Kendimize odaklansak... Bunu yapabildiğimizde her daim kibar ya da otoriter olmadan her iki tarafın ihtiyaçlarını gidermek mümkün olacak.

Denizle nasıl paylaşıyorum?
Tipik bir çatışma ânı. Kibar olmayı ve getirdiği geçici konfor alanını seçebiliriz. Ya da otoriter olmayı ve getirdiği geçici çözümü. İkisi de çözüm değil.
Her daim kibar olduğumuzda çocuğun duygularından kendimizi sorumlu tutuyoruz. Ne ağır yük! Otoriter olduğumuzda ise karşımızdakine onu umursamadığımız mesajını veriyoruz.
Üçüncü yol, şefkatli yol. Gözlem yap, yargılamadan, etiketlemeden, eski hikâyelere tutunmadan olduğu gibi gör, kendi ihtiyaçlarınla bağlantını koparmadan onu duy, dinle.
Bu üç yol arasında salınıp duruyorum.

Deniz'in geri bildirimi ne?
Onun kefesi ağır bastığında ne durumun farkında ne de şikâyetçi. Memnuniyetle bu durumu kabul ediyor. Benim kefem ağır bastığında isyan bayrağını açıyor. "Hep senin istediğin oluyor. Benim istediklerim olmuyor." Empati kurabildiysek şayet, o zaman ikimize de çatışma gibi görünmüyor yaşadığımız. Konuşuyor, birbirimizi anlıyor ve genellikle ileriye dönük de işleyen bir formül buluyor, oturtuyoruz.

Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?
Duygular, duygular... Dönüp dönüp konuşmamız, farkına varmamız gereken asıl mesele. Bu yazı bana yeni fikirler verecek, kendi aile yapımıza uygun çözümler üretebilmemi sağlayacak, beni çocuk dünyasına ve algısına yaklaştıracak çocuk kitapları okuyarak geçirmek istiyorum.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Haftanın altı günü çalışmak beni yoruyor. Bu yorgunluğa yakından baktığımda asıl meselenin yalnızca mesleğimi yaparak geçen bir yaşamın beni tatmin etmemesinden kaynaklı olduğunu, muayenehanede geçirdiğim fazla zaman nedeniyle diğer ilgi alanlarıma yetişememekten rahatsızlık duyduğumu fark ediyorum. Sanırım kendime resmi olarak bir tatil günü daha vermeyi, bu günü ilgi alanlarıma yönelik faaliyetlerle geçirmeyi düşünmeliyim.

Eski Günlüklere aşağıdan ulaşabilirsiniz

9 Haziran 2018 Cumartesi

ŞEFKATLİ ANNE GÜNLÜĞÜ 19



Çocukla Barış, Bodrum BBOM Öğretmen Okulunda tanışan Özenç, Özge ve Gülesra öğretmenlerin orada öğrendikleri, araştırdıkları, derinleşmek istedikleri konuları ve sınıfa taşıdıklarını paylaştıkları dijital bir platform.
Farklı yerlerde, farklı koşullarda çalışan üç öğretmen Sura Hart'ın rehberliğinde çıktıkları yolculuğu "Şefkatli Öğretmenin Günlüğü" köşesinde hafta hafta paylaşıyor. Gündemin ağırlığından kaçmak, umudunu arttırmak, çocuklarla ilişkilerinde fark yaratmak isteyen ebeveynler ve öğretmenler için küçük tavsiyelerle dolu günlükleri, kendi pratiğimize dökebilmek, sürecimizi gözlemlemek için bu şablonu kendi ev hâlimize uygulamak istedim. Adını da Özenç, Özge ve Gülesra öğretmenlerden ilhamla "Şefkatli Anne Günlüğü" koydum.

Sura Hart ne diyor?
Öğrenme ihtiyacımızı kendimiz için yeni şeyler keşfederek karşılıyoruz, bize birinin anlattıklarını ezberleyerek değil.
Öğrencilerinizi bir sürü soru oluşturup sormaları, kendi çıkarımlarını yapmaları ve kendi teorilerini inşa etmeleri için cesaretlendiriyor musunuz? Öğrencilerinizin sorularını ciddiye alıyor ve onların kendi cevaplarını bulabileceklerine güveniyor musunuz?
Yoksa sınıf ağırlıklı olarak ders kitaplarının cevapları, sizin bilgi ve görüşleriniz için bir platform mu?

Ben ne düşünüyorum?
Felsefi, yaratıcı düşünce merakla, soru sormakla başlıyor. Çocukların merak ettikleri konuları konuşabilecekleri, düşüncelerini ifade edebilecekleri alanlara sahip olması çok önemli. Gerçekçi olalım, bunun sınıf ortamında olması pek de mümkün değil. Ortalama bir sınıf 30 kişi. Öğretmenin izlemesi gereken bir müfredat var. Öğretmenin konuştuğu zamanı toplam süreden çıkardığımızda kalan sürede çocuklar günde ortalama kaç dakika konuşuyor olabilir? Oturup matematik hesabı yapmadım ancak rahatlıkla 4-5 dk diye bir tahminde bulunabilir, sınıf ortamında gün boyu hiç söz almamış çocuklar bulunabileceğini varsayabilirim. O zaman biz velilere iş düşüyor. Çocukları iyi gözlemlemek, ilgi alanlarını takip etmek, küçük gruplar oluşturmak ve o gruplar içinde çocukları konuşmaya, duygu ve düşüncelerini ifade etmeye teşvik etmek. Bu çok uzun zamandır içimde hayalini beslediğim bir konuydu. Bu salı hayata geçirdik. Deniz'in sınıf arkadaşlarından küçük bir grupla kitap kulübü kurduk. Bir parkta buluştuk. Kitap okuduk, duygularımızı konuştuk, oyun oynadık ve resim yaptık.

Denizle nasıl paylaşıyorum?
Kitap kulübünü hayata geçirmekteki temel motivasyonum hem Deniz hem de arkadaşları için konuşma, düşünme, soru sorma, yanıt arama, birbirlerini daha iyi tanıma alanı olması, dayanışma, iletişim becerilerinin gelişeceğine duyduğum inanç. Burada merak duygularının peşine düşmelerini görmek, soru sormalarına ve yanıtlar bulmalarına tanıklık etmek heyecan verici olacak. Sürdürülebilirlik önemli bir mevzu. Çünkü kazanımların olması için bu tür faaliyetlerin devamlılığı olması gerekiyor. Bu konuda kendimi tutarlı, azimli ve şevkli buluyorum.

Deniz'in geri bildirimi ne?
Deniz ilk kitap buluşmasını heyecanla bekledi, iyi vakit geçirdi. Sınıfta daha az teması olan bir iki arkadaşıyla etkinliğin sonunda içten bir şekilde sarıldıklarını gördüm. Buluşmalara yazın da devam etmek istiyor.

Sonrasıyla ilgili ne düşünüyorum?
Deniz ve sorular...
Bazen sorduğu ilginç soruları not alıyorum. Araştırıyorum. Ona bilgi sunuyorum. Bazen de gündelik hay huyun arasında unutuyorum. Artık okuma yazma bildiği için merak ettiği konuları not alması için onu yüreklendirebilir, araştırma yapabileceği adresleri işaret edebilirim.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Kendi çocukluğumu hatırlıyorum. Öğretmen bir soru sorduğunda, eğer ders kitabında yoksa kaynak kitapları karıştırdığımı, bu uğurda bazen teneffüse dahi çıkmadığımı ve bulduğumda yaşadığım heyecanı ve bilginin kalıcılığını. Şimdi de çok farklı hissetmiyorum. İlgi duyduğum, merak ettiğim konularla ilgili kitaplar temin etmek, okumak, videolar izlemek beni heyecanlandırıyor. Ve önümde bir yol açılıyor. Bazen uzun yürüyorum o yolda, bazen kısa...  Merak duygusu beni diri tutuyor. Şefkatli anne günlükleri de bu merakın bir sonucu.

8 Haziran 2018 Cuma

Çocuklar İçin Neşeli İngilizce Konuşma İpuçları



Çocuğuma İngilizce konuşmaktan hoşlanması ve hata yapmaktan endişelenmemesi konusunda nasıl yardımcı olabilirim?

Bazı çocuklar İngilizce konuşmayı zor bulabilir. Bazıları utangaçtır. Bazıları hata yapmak istemez. Pozitif ve yüreklendirici bir atmosfer sağlayarak çocuğunuzun kendine güveninin artmasını sağlayabilirsiniz. 
Hata yapmanın normal ve öğrenmenin bir parçası olduğunu bilmelerini sağlayın. Herkes hata yapabilir. Bu şekilde öğreniriz. Çocuğunuz konuşmaya hazır değilse onları konuşmak için zorlamayın, hayal kırıklığınızı göstermeyin. 

Stressiz bir şekilde nasıl İngilizce pratik yapabiliriz?
İşte çocuğunuzun güvenini artıracak bazı öneriler:
Çocuğunuzu uzun cevaplar vermeleri için zorlamayın. O an için söyleyebileceği bu kadarsa tek kelime de iyi ve yeterlidir. 
Rahat görünün. Böylece çocuğunuz her ne söylerse söylesin (kısa da olsa) sizin mutlu olduğunuzu bilir. 
Çocuğunuz konuşurken sözünü kesmeyin, başkasının kesmesine izin vermeyin. 
Hataları daha sonrası için hatırlayın. Konuşurken çocuğunuzu durdurmayın. Düzeltmek için durdurursanız, konuşmanın akıcılığını yeniden sağlamak zorlaşır ve çocuğun özgüveni zedelenir. 
Bildikleri kelimeleri ve kalıpları kullanmaları için fırsat yaratın. 
Sorularınızı ve yönergelerinizi anlayıp anlamadığını kontrol edin. Ana dilinizi yalnızca çok gerekli olduğunda aydınlatmak için kullanın. 
Konuşma aktivitelerini eğlenceli ve kısa tutun. Örneğin arabayla yolculuk yaparken çocuğunuzdan gördüğü şeyleri size söylemesini isteyebilirsiniz. "Şu araba kırmızı. Üç otobüs görüyorum" vb. Hataları kabul edin. Önemli olan çocuğunuzun endişelenmeden İngilizce kelimeler söylemesidir. 

En önemlisi, çocuğun sessizliğini büyütmeyin. Yardım edin, cesaretlendirin ve her zaman pozitif olun. Konuşun ve güvenini tazeleyin, ona yardım etmek ve güvenini arttırmak için oradasınız. 

Konuşma aktivitelerini nasıl daha komik yapabiliriz?
Komik, neşeli, tasasız ve tahmin edilemez cevaplar için cesaretlendirin. Kelimeleri farklı şekillerde söyleyin. Mutlu yüzle, üzgün yüzle, opera söyler gibi, uykulu... Hayal gücünüzü kullanın ve eğlenin. 
Stres konuşma üzerine olmadığında, ilgi komik yüzler yapmaya kaydığında çocuklar dili defalarca tekrar etmekten genellikle mutlu olurlar. 
Çocuklar hoşlandıkları İngilizce şarkılar, filmler, çizgi filmler ve kitaplar aracılığıyla dil öğrenme konusunda daha motivedir. Çocuğa en sevdiği İngilizce konuşan çizgi film kahramanının oyuncağını alın. Ona bu oyuncağın yalnızca İngilizce anladığını söyleyin. Çocuğunuzu cesaretlendirmek ve baş başa kaldığında tekrarlaması için oyuncakla İngilizce konuşun. 
Pek çok küçük çocuk öğrenme süreci yaratıcı aktivitelerle desteklendiğinde dili daha kolay öğrenir. Çocuğunuzun eğlenmek için neler yapmaktan hoşlandığını düşünün, şarkı söylemek, oyun oynamak, sesli kitap okumak, canlandırma yapmak, bunları İngilizce yapmayı deneyin. 

Hataları nasıl düzeltmeliyim?
Çocuğunuzu düzeltmek istediğinizde, her hatayı düzeltmeyin ve asla düzeltmek için çocuğun sözünü kesmeyin. Konuşması bitene kadar bekleyin. Sonra kelime ya da cümleyi doğru şekilde söyleyin ve onu da tekrar etmesi için cesaretlendirin. "Öyle değil" ya da "Bu yanlış" demek yerine "Tekrar dene" demeyi ya da "Dinle" diyerek doğrusunu söylemeyi tercih edin.  

* Bu yazıyı Cambridge English'ten çevirdim. Yazının orjinalini buradan okuyabilirsiniz. 
** Görsel tinycardsduolingo'dan alınmıştır. 



7 Haziran 2018 Perşembe

AYÇA ERKOL İLE SÖYLEŞİ*



Öykü, romana karşı hâlâ geride duran, neredeyse özür dileyen bir türdür.

Ayça Erkol, geçtiğimiz günlerde ilk öykü kitabı Hiç Aklımda Yokken ile Ankara Üniversitesi Öykü Ödülü’ne layık görüldü. Bu vesileyle Erkol ile bir araya geldik ve öykü kitabı ve yazın yolculuğu hakkında konuştuk.


Öyküleriniz, yazılarınız 2009 yılından beri dergilerde ve dijital edebiyat platformlarında yayımlanıyor. 2016 yılında ilk öykü kitabı Hiç Aklımda Yokken, ardından biyografik roman Bir Adın Vardı Senin geliyor. Biraz başa dönelim ve sizden dinleyelim. Bu yolculuk nasıl başladı? Kimlerce desteklendi? Yazı öğretmenleriniz (size ilham veren metinler, yazarlar, iyi tavsiyelerde bulunan dostlar) kim oldu?
Edebiyat lise yıllarından beri kalbimde. Tabii ki önce okur olmakla, sonra iyi bir okur olmakla yola çıktım. Bir şeyler yazmayı denemeye hazır hissettiğimde yirmili yaşlarımın yarısını geride bırakmıştım. Onu takip eden “kimselere açılamama” dönemi ve “açılıp da reddedilme” dönemi de var elbette.
Samimiyetle söylüyorum, en büyük destekçilerim işin en başında beni reddedenlerdi. Almadığım yanıtlar, “üzgünüz ama yayımlamıyoruz” diyenler beni sadece kamçıladı. Bunun dışında ailem ve aynı zamanda çok iyi okur olan birkaç dostum hep yanımdaydı ama kitabın basılması için çok sevgili Neslihan Önderoğlu’nun desteğini ayrı bir yere koymam lazım. Onunla tanışmamız, Sarnıç Öykü dergisi için gönderdiğim bir öykümü çok beğenerek bana ulaşması ile oldu. Peşinden dosyamla yakından ilgilendi ve yayınevine referans oldu. Bu vesileyle ona bir kez daha teşekkür etmek isterim.
Alakarga’ya geçtiğimde tanıştığım Cem Kalender ise mentor’um diyeceğim ikinci isim. Yazdıklarımı beğendiğinde kısaca “sen iyi bir yazarsın” der ve beni farklı türleri denemeye, elimdeki projelerde ilerlemeye yüreklendirir. Ona olan saygım ve şükran duygum da büyük.

İlk verimler ile ilk öykü kitabının yayımlanması arasında yedi yıllık bir süre var. Bu süre sizin açınızdan nasıl geçti? Süreçle ilgili ilginç bir hikâyeniz var mı?
Dediğiniz gibi ilk öykünün basılması ile kitabın basılması arasında yedi yıl var. Aslında bu tamamen bilinçli bir tercih. Elimde yeterince “tasdikli” ve içime sinen öykü birikmeden dosya işine girmek istemedim. Bu da tahmin edeceğiniz gibi uzun bir süreç. Dergilerin karşılaştıkları tüm zorluklara rağmen ayakta kalma mücadeleleri mâlum. Genellikle iki ayda bir yayımlanıyorlar ve öykülerinizi okumaları, yayın programına almaları ve sözcüklerinizi basılmış olarak bir dergide görmeniz bazen bir yılı bulan bir süreye yayılıyor. Bir dosyalık öykünün bu şekilde birikmesi benim yedi yılımı aldı. Acele etme lüksüm yoktu, böyle bir kendin beğenmişlik içinde de olamazdım. Aslında hayatımda çok az şeyde bu kadar sabırlı olabildiğimi görürsünüz. Yapı olarak oldukça sabırsız biriyimdir. Zaten basılı olan asansör düğmelerine tekrar tekrar basan insanlar vardır ya, işte ben aslında onlardan biriyim!

 Latife Tekin türler arasındaki farkı anlatırken “Şiir uzaklara bakılarak yazılır, bu hayata ait değildir. Öykü karşı komşunun penceresine bakılarak yazılır, gündelik yaşama aittir. Roman ise önüne bakarak yazılır” diyor. Hiç Aklımda Yokken’in kapağı Tekin’in bu sözlerini doğrular nitelikte. 15 farklı pencere, 15 farklı hayat… Bu konuda neler söylemek istersiniz?


Latife Tekin muhteşem şekilde ifade etmiş, katılmamak mümkün mü? Evet, öykü bu şekilde baktığınızda en pornografik tür, çünkü sürekli “gözetlemeye” dayanıyor. Kendi mahallenizi, başka mahalleleri, sokakta yanınızdan geçen insanların birbirlerinin kulağına gizlice fısıldadıkları sizin öykünüzün konusu olabilir. Buna elbette kendi yaşanmışlıklarımı ve hayal gücümü de katıyorum. Bu malzemelerden biri eksik kalırsa çok sıradan ve lezzetsiz olacak bir yemeği pişirme sürecine de benzetebiliriz öykü yazmayı.

Anlatıcı tercihinizi çoğu öyküde 1. tekil şahıstan yana kullanıyorsunuz. Kahramanlar, içeriden en mahrem yanlarını, olanca çıplaklığıyla anlatıyor. Size gösterdikleri yaralar nedeniyle onlara acımadığınız, sempati duymadığınız çok belli. Tarafsızlığın böylesi nasıl mümkün oldu?
Marifet ve Yeşil dışındaki öyküler dediğiniz gibi birinci tekilden. İnsanın en mahrem düşüncelerini, en saçma taraflarını yine en iyi kendisi bilir. Üçüncü bir şahsın ya da bir Tanrı anlatıcının bile sizi, sizden iyi tanıması mümkün değil. Bu nedenle bu kitaptaki seçkide birinci tekil daha ön planda oldu. Tarafsızlığı fark etmeniz çok hoşuma gitti. Sizin de belirttiğiniz gibi karakterlerime acımıyorum. Bunun iki nedeni var. Birincisi “çocuklarıma” böyle bir acıma ile yaklaşırsam, her tökezlediğinde evladının yanına ağlayarak koşan ve onun kendi başına ayağa kalkmasına fırsat vermeyen bir anneye benzerim ki, öyküde de çocuk yetiştirmedeki aynı hatayı yapmış olurum; karakter gelişemez. Diğer neden ise alttan alta insan denen varlığın günlük yaşamında dert sandığı şeylere gerçekten sempatiyle yaklaşmamam. Bir yerlerde bazı insanların, çocukların, hayvanların ya da doğanın gerçek dertleri var. Diğerleri de- ki bu gruba ben de dahilim- kariyerimizde olanlara, sevgilimizle yaşadıklarımıza ya da trafik sıkışıklığına üzülmekle meşgulüz. Bir an durup düşünürseniz bu zavallı bir hâldir ve acımayı gerçekten de hak etmez.

Öykülerdeki çeşitlilik hoşuma gitti. Bu geniş öykü evreninin kaynağı neresi? Neler sizi besler? Sizin için öykü nerelerden doğar?
Öykü benim için her yerden doğabilir. Günlük yaşantımda girip çıktığım her ortamdan bir öykü fikri ile ayrılabilirim. Ekmek aldığım bakkal, kapıcım, iş yerim, haftasonu kaçamağı için gittiğim küçük tatil beldesi... İstanbul’da yaşayan biri olarak çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Zaten binlerce farklı hayatın göbeğindeyim. Sadece bakmayı ve cımbızla seçmeyi bilmek gerekiyor sanırım.

Salıncak öyküsünde çok tekinsiz, anlatıyı güçlendiren bir atmosfer var. Öyküde atmosfer belli ki sizin için önemli.
Evet, kesinlikle çok önemli. Öyküde atmosfer bazen bir karakter gibi işlev görebiliyor, Salıncak da sizin yakaladığınız gibi atmosferin bu şekilde görev üstlendiği öykülerden biri. Gerçek hayatta nasıl ki içinde bulunduğumuz mekân, ortam, havanın durumu bizim ruh hâlimizi ve yaptıklarımızı etkiliyorsa, öyküde atmosfer de aynı işi yapıyor.


Yeşil dikkatimi çeken öykülerden biri. Kahramanın donukluğunu, yarım bırakma, kaçma eğilimlerini, yolculuğunu, korkularıyla yüzleşmesini, değişimini, kendini keşfetmesini usul usul anlatıyorsunuz. Anlatmaktan korkmayan, öyküyü kısa anlara, kesitlere sıkıştırmayan bir tarzınız var. Buna sadık kalacak mısınız?
Evet, anlatmayı seviyorum. Hâlâ öykünün kuralları içinde kalarak, hikâyeyi daha uzun anlatabiliriz ve ben de dediğiniz gibi bunu yapmayı seviyorum. Her şeyi gösterme derdinde değilim ama bazı metin okurun hayal gücüne daha çok yaslanır. Zaman zaman daha kısa kesitler alsam da, açıkta bağlanmamış fazla ipucu bırakmayı tercih etmiyorum.

Yayımlanan öykü kitabı sayısında artış var. Bununla beraber bu kitaplar ya hiç görülmüyor, duyulmuyor ya da haklarında çıkan yazılar, temel izleklerin sıralandığı, tek tek öykülerin özetlendiği metinlerden ibaret kalıyor. Öykü eleştirisi konusundaki görüşlerinizi öğrenmek isterim.
Öyküyle ilgili karışık duygular içindeyiz. Bir grup diyor ki, günümüzde okurun zaten sabrı ve dikkat süresi sınırlı. Karamazov Kardeşler’i tamamlayabilecek insan sayısı maraton koşanlardan az olabilir. Böyle bakıldığında öykü daha şanslı bir tür. Diğer bir grup da diyor ki, öykü yazılıyor ve basılıyor ama okunmuyor. Yazılan öyküleri yine sadece öykü yazarları okuyor! İki görüşün de doğruluk payı var ancak romana karşı hâlâ geride duran, neredeyse özür dileyen bir tür öykü. Bazı yazarların açıkça söylemeseler bile satır aralarında dedikleri şey:  “Kusura bakmayın bu kadar yazabildim, büyüdüğümde roman yazacağım!” Öyküyü bu bakış açısından çıkardığımızda ve doğru tanıttığımızda, öykü yazarları olarak da daha özgüvenli bir duruş sergilediğimizde sorunun zaman içinde çözüleceğine inanıyorum.

Masada ne var? Neler okuyor ve yazıyorsunuz? Teşekkür ederim.
Masa oldukça dolu aslında, hatta bazen bana fazla dağınık görünüyor. İkinci öykü dosyam üzerinde ve bir de daha uzun bir metin üzerinde çalışıyorum. Aslında uzun öykü olarak yola çıktım, sonra novella haline büründü, bitiş çizgisinde ne olacak ben de bilmiyorum ama Cem Kalender’in iki eli yakamda, bir an önce bitirmem gerekiyor!
Genellikle birden fazla kitabı aynı anda okuyorum. Bugünlerde elimde Ursula Le Guin, Nabokov’unLectures&Literature kitabı ve ikinci kez okuduğum Canetti’ninKörleşme’si var.

* Bu söyleşi 27/2/2018 tarihinde Mevzu Edebiyat'ta yayımlanmıştır. 

4 Haziran 2018 Pazartesi

ŞEFKATLİ ANNE GÜNLÜĞÜ 18


Çocukla Barış, Bodrum BBOM Öğretmen Okulunda tanışan Özenç, Özge ve Gülesra öğretmenlerin orada öğrendikleri, araştırdıkları, derinleşmek istedikleri konuları ve sınıfa taşıdıklarını paylaştıkları dijital bir platform.
Farklı yerlerde, farklı koşullarda çalışan üç öğretmen Sura Hart'ın rehberliğinde çıktıkları yolculuğu "Şefkatli Öğretmenin Günlüğü" köşesinde hafta hafta paylaşıyor. Gündemin ağırlığından kaçmak, umudunu arttırmak, çocuklarla ilişkilerinde fark yaratmak isteyen ebeveynler ve öğretmenler için küçük tavsiyelerle dolu günlükleri, kendi pratiğimize dökebilmek, sürecimizi gözlemlemek için bu şablonu kendi ev hâlimize uygulamak istedim. Adını da Özenç, Özge ve Gülesra öğretmenlerden ilhamla "Şefkatli Anne Günlüğü" koydum.

Sura Hart ne diyor?
Öğrencileri dikkatle dinlemek onların dediklerine değer verdiğimizi ve onları ciddiye aldığımızı gösterir. Dinlemek öğrencilerin anlayış, bağlantı ve güven ihtiyaçlarını karşılar.
Eğer bir sınıfta tek bir değişiklik yapabilecekseniz, daha fazla dinlemek belki de yapabileceğiniz en önemli değişikliktir. Herhangi bir gün, ne kadar konuştuğunuza ve ne kadar dinlediğinize dikkat edin.

Ben ne düşünüyorum?
Daha az dinleyip daha çok konuşan taraf olduğumuzda, tek taraflı bir iletişim kuruyor, çocuğa konuşan ve talimatlar veren taraf oluyoruz. Onları dinlemeye, bizim yetişkin aklımıza tuhaf gelen durumların nedenini sorup duymaya başladığımızda ise kendimizi doyurucu, keyifli, mutlu bir sohbetin içinde buluyoruz. Denizle en keyifli sohbetlerimizi yürürken ve uyku öncesi yatakta yapıyoruz. Onun gözünden dünyayı dinlemek bazen bir yetişkinle sohbet etmekten daha keyifli ve zihin açıcı olabiliyor.

Denizle nasıl paylaşıyorum?
Anlatmaktan çok dinlemeyi seven, yanıt vermekten çok soru soran, lafı fazla uzatanların karşısında gerçekten çok darlanan biri olduğum göz önüne alınırsa Deniz'in "dinlenme" konusunda görece şanslı olduğunu söyleyebilirim. Deniz'in anlattıklarını genellikle merak ediyorum ve ilgiyle dinliyorum. İstisnai durumlar da var elbette. İstisnalar için suçluluk duymadan, fark etmeye ve şu alışkanlığı  ("Deniz şu an sana ilgimi ve dikkatimi veremiyorum çünkü ..." durumu izah et. Somut bir zaman dilimi öner ve buna uy) kazanmaya çalışıyorum. Basit ve etkili bir yöntem. Pratik ettikçe uygulaması kolaylaşıyor.

Deniz'in geri bildirimi ne?
Sınıf ya da katıldığı diğer atölye ortamlarında Deniz'in nasıl olduğunu, davrandığını tam olarak bilmiyorum. Aile içinde, sözünün kesildiği, sıranın ona bir türlü gelemediği durumlara sert tepki verdiğini, duruma itiraz ettiğini, konuşma hakkını elde etmeye çalıştığını görebiliyorum. Birisi çıkıp da ona aile içinde kendini ifade edebilmen için yeterince söz hakkın var mı diye sorsa, muhtemelen cevabı hayır olacaktır. Bu da hâlâ onu tam anlamıyla dinlemeyi beceremediğimizi gösteriyor. (edit: soruyu Deniz'e yönelttim ve onun cevabını öğrendim. Yanılmışım, dinlendiğini düşünüyor.)

Sonrası ile ilgili ne düşünüyorum?
Bir okul yılı sona ermek üzere. Başka ebeveynlerle bir araya gelmek, onların okul tecrübelerini, olumlu-olumsuz değerlendirmelerini dinlemek, okulda ya da dışarıda çocuklarına kazanım sağladığını düşündükleri şeyleri duymak, bu bilgiler ışığında kendi değerlendirmemi yapmak istiyorum. Deniz'e okul seçmek bizim için oldukça sıkıntılı bir dönemdi. Sonunda adres beyanına bağlı devlet okuluna kaydını yaptırdığım gün çok kaygılıydım. Birinci dönem boyunca bu kaygılı hâli korudum. Deniz'i izlemeyi, gözlemlemeyi sürdürdüm.  Fikrine değer verdiğim arkadaşlarımla gözlemlerimi, kaygılarımı paylaşmak, sesli düşünmek beni çoğu zaman rahatlattı. Bazen bunları daha sık duymaya ihtiyaç duydum. Ama biliyorum ki, Deniz okulunu, öğretmenini, arkadaşlarını seviyor, aidiyet hissediyor. Bu yüzden bir yılın sonunda herhangi bir değişiklik yapma ihtiyacı yok. Bununla beraber tüm bu arayışlara (şefkatli ebeveyn olmak, duygu farkındalığı kazandırmak, bilinçli farkındalık ve şiddetsiz iletişim araçlarını kullanmayı öğrenmek) da devam etmek istiyorum. Alternatif ya da değil herhangi bir özel okula tonlarca para dökmeden de bu değerleri kazandırmak mümkün. Bir avuç veli bir araya gelse çok şey değişebilir.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum? 
Geçen sene bu zamanlar, Deniz'in Çanakkale'de açılacak BBOM okulunda birinci sınıfa başlayacağını varsayıyorduk. Toplamda yedi ay kooperatifin içinde yer aldık. Maddi yükümlülüklerimizi yerine getirdik. En başından itibaren tereddütlerimiz olmasına rağmen ön kayıt ücreti dahi verdik. Oysa, yerel kooperatifin derneğin belirlediği kriterleri hayata geçiremeyeceği, okulun sürdürülebilir olmadığı ayan beyan ortadaydı. Harcadığımız zamana, emeğe ve paraya üzülsek de, Deniz'e orada okula başlayacağını söylemiş olsak da vazgeçmesini bildik. İyi ki de bildik. Deniz oraya başlamadığı için mutsuz olmadı. Biz ebeveyn olarak kendimizi çok daha yıpratıcı bir süreçten kurtarmış olduk. Canım çok sıkıldı, yalan yok. İçime sindiremedim. Sonra bir gün bazen cevap hakkının insanın yaşam hakkını elinden aldığını fark ettim. İnsan bazen bilir ama hayata geçiremez. Yaralıdır, durmadan konuşmak ister. Oysa en iyi cevap kişinin kendi hayatıdır. Geçen bir yıla baktığımda kendimle çelişmediğimi, ilkelerimden sapmadığımı, kıvırmadığımı görmek beni mutlu ediyor.