29 Haziran 2019 Cumartesi

KİLİTLİ KAPI *

Görüntünün olası içeriği: açık hava





Vaktiyle bir padişah kendisine bir vezir bulmaya karar vermiş ve böyle kocaman bir kapı yaptırmış.

Yaptırdığı kapının ortasına onlarca kilit yaptırmış. Kimisi sürgülü, kimisi halka kilit vesaire derken baştan aşağı her tarafa kilit yaptırmış.

Ve sonra vezir adaylarını bir bir buyur etmiş.

İlk giren adama demiş ki: 
"Sen benim vezirim olmak istiyorsun, değil mi?" 
O da demiş: "Evet efendim." 
"Eğer benim vezirim olmak istiyorsan, şu kapıyı anahtar kullanmadan, levye kullanmadan, hiç bir alet kullanmadan açmanı istiyorum" demiş.

Vezir adayı şöyle bir dönmüş kapıya, bakmış ve demiş ki: "Efendim bu mümkün değil, kaldı ki anahtar bile olsa bu kapıyı açmak saatler sürer." 
O da demiş ki: "Peki, sen git ötekisi gelsin." 
Öteki gelmiş, ona aynısını söylemiş. "Efendim mümkün değil anahtar bile olsa..." 
Öteki gel, öteki gel falan derken, en son vezir adayı girmiş içeriye. Padişah demiş ki: 
"Sen vezir olmak istiyorsan, şu kapıyı anahtarsız, levyesiz, hiç bir alet edavat kullanmadan açmanı istiyorum." 
Adam şöyle bakmış kapıya, bakmış, dönmüş demiş ki padişaha: "Devletli Sultanım! Aslında aklım der ki: 'Bu kapı böyle açmaya açılmaz.' Lakin bize itmek düşer" demiş ve elini uzatıp o kapıyı şöylece ittiğinde kapının açılıverdiğini ve aslında kilitlerin hiç birinin kapalı olmadığını görmüş.

* Görsel ve masal Abraxas Hikâye Anlatıcısı'nın sosyal medya hesabından alınmıştır.


Öğretmenim bir canavar mı?

Deniz'in öğretmenini merhametli, adil ve istikrarlı buluyorum. Zaman zaman Deniz aksini düşünüyor ve çeşitli iddialarla eve geliyor. Yüzü düşüyor. Hayatın zorluklarından bahsediyor. Biraz konuşunca şikâyetlerinin arkasından sınıfta belli bir düzen ve eşitlik sağlamak için alınan kararlardan başka bir şey çıkmıyor. Bununla beraber o esnada Deniz haksızlığa uğradığını ya da engellendiğini düşündüğü için öğretmene kızmış oluyor. Ve olanı olduğundan daha kapkara görüyor. Etrafında çocuk olanların aşina olduğu bir tablo, kanımca.
Çocukların etrafı kural koyucularla çevrili. Dolayısıyla zaman zaman onlara karşı kızgınlık, öfke gibi duygular duyabiliyor, haksızlığa uğradıklarını düşündükleri için karşısındaki otoriter kişileri canavarlaştırabiliyorlar. Aslında öyle olmadığını açıklamaya çalışmak onları öfkelendirmek dışında bir işe yaramıyor.
İşte tam bu noktada devreye girebilecek eğlenceli bir kitap önerim  var.



Kırmızı Saçlı Kız Hayal Kuruyor 

Kitabın kahramanı öğretmeninin bir canavar olduğundan, kendisini sevmediğinden, kafayı taktığından, yalnızca sevdiği öğrencilere söz verdiğinden emin. Hem de ne emin. Bu yönde düşüncelerini sıralarken hayalinde onu olmadık biçimlere, hâllere düşürerek güçleniyor ve içinde bulunduğu müşkül durumdan çıkıyor. Bu kısa anlatıyı özetlemek, sürprizini kaçırmak yerine bende bıraktığı izlerle devam edeyim.






Çocuk öğretmen ilişkisine farklı bir yerden bakan kitabı sevdim çünkü:
Çocuklar bazen öğretmenlerin onları sevmediğini, yeterince iyi olmadıklarını, öğretmenin sınıfta gözde öğrencisi/leri olduğunu, hep ona (onlara) söz hakkı verdiğini düşünür. Ve öğretmen imgesi giderek canavarlaşır. Bazen haklı, bazen haksız bir imgedir, bu. Ama vardır.  Hikâye gücünü tam da buradan alıyor, işte.  Anlatıyı gücün çocukta olduğu bir oyuna çeviriyor, öğretmeni komik, aciz duruma düşürüyor, rengârenk çizimlerle hayal gücünü besliyor, onu harekete geçiriyor. Ve bu imgenin haklı ve geçerli olduğu durumlarda bile en azından zihnimizin içinde ne denli özgür olduğumuzu, zorluklarla başa çıkmanın mümkün olduğunu gösteriyor.




Uçan Fil'den çıkan kitabın aynı yazar ve aynı çizerin elinden çıkma iki de kardeşi var: Kırmızı Saçlı Kız Şarkı Söylüyor ve Kırmızı Saçlı Kız Bebeklerini Hatırlıyor 

Kırmızı Saçlı Kız Hayal Kuruyor 
Yazan Emanuela Nava
Resimleyen Desideria Guicciardini 
Çevirmen Melis Köymen 
Uçan Fil 







27 Haziran 2019 Perşembe

Mevsim Yenice ile söyleşi

"Öykücülüğüm ve Bakış Açım Hep Değişip Dönüşüyor, Tıpkı Kendimin de Dönüştüğü Gibi"



İlk öykü kitabınız Tekme Tokatlı Şehir Rehberi ile geçtiğimiz haftalarda 2019 Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülleri’nde mansiyon ödülünü kazandınız. Akabinde yeni öykü kitabınız Bilinmeyen Sular okurla buluştu. Öncelikle her iki başarı için tebrik ederim. Nasıl hissediyorsunuz?

Çok teşekkür ederim. Her ikisi de hayatımdaki güzel gelişmelerden. Mutlu ve heyecanlı hissediyorum.

Bilinmeyen Sular’a değinmeden önce biraz geriye giderek başlamak isterim. Yazmaya nasıl başladınız? Bu serüven nasıl ve kimlerce desteklendi?

Bir şeyler yazmak ortaokul dönemlerinden bu yana var ancak öykü yazmaya 2014 yılının başında, katıldığım bir yaratıcı yazarlık atölyesinde başladım. Serüvenin başında öyküleri derleyip bir kitap çıkarma fikri yoktu aklımda açıkçası. Süreç kendiliğinden buralara getirdi beni. Etrafımda beni bunun için gönüllendiren ve destekleyen dostlarımın ve ailemin oluşu da şanslı olduğumşeylerden biri tabii.

Lisans eğitiminiz fizik üzerine. Fizik eğitimi almak size neler kattı, sizden neler aldı?

Bunu çok düşündüm; en başından edebiyat okusaydım nasıl olurdu? Sanırım istemezdim. Bunun birkaç sebebi var, edebiyat benim için gerçek dünyadan kaçış yollarından biri, akademik bir sıkıntıya dönüşmesi beni çok üzerdi mesela. Bir diğer güçlü sebep ise, fizik eğitimim bana her şeye başka bir boyutta bakmayı öğretti. O nedenle o savaştan galip çıkabildiğim için kendimi hep kazançlı ve iyi hissederim.

2016 yılından bu yana altZine ve altKitap yayın kurulunda yer alıyorsunuz. Böyle bir ekipte çalışmanın öykücülüğünüze katkılarını nasıl değerlendirirsiniz?

Böyle bir ekiple çalışmanın yalnızca öykücülüğüme değil, maneviyatıma da bir sürü katkısı oluyor. Ben ekip değil “altdostlar” diyorum zaten kendilerine. Dergi hazırlarken ve her yıl düzenlediğimiz altkitap öykü yarışması öykülerini değerlendirirken birlikte çalışmanın keyfini tekrar tadıyoruz. Bu süreçlerde de birbirimize çok şey kattığımıza inanıyorum. Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim, içinde bulunmaktan en mutlu olduğum oluşumların başındaaltzine ve altkitapgeliyor.

Yazmak, bir yandan da kendini tanıma, merakını harlayan, hayal gücünü besleyen, yazdığın ve yazacağın metinleri şekillendirecek temel meseleleri bulmak demek. O yüzden yazarın asıl yolculuğunun ikinci kitapta başladığını, bu yolun biraz daha zorlu olduğunu söylemek mümkün. Yeni öykü dosyası üzerinde çalışmak sizin için nasıl bir deneyimdi? İlk kitapta aklınızı meşgul eden soruların hangileri sizi takip etti, hangileri elendi? Neler sizi şaşırttı?

İkinci dosyanın başına geçtiğimde içimde bir sürü öykü fikri ve mesele birikmişti. Sonra yazmaya başladıkça ilk kitaptaki ironinin dozunun gitgide azaldığını fark ettim ve okuyucunun ne düşüneceğiyle ilgili bir takım sorular aklımı kurcalamaya başladı. Bunu birkaç dostumla paylaştığımda ve üstüne düşündüğümde, tüm bu kaygılardan sıyrılıp yapmak istediğim şeyi en iyi şekilde yapmaya odaklanmaya karar verdim ve kulaklarımı kapadım. Tekme Tokatlı Şehir Rehberi ve Bilinmeyen Sular arasında yine benzer meseleler var, bu anlamda birbirinden çok uzağa düşmüş iki kitap diyemem ikisi için ancak benim kendi öykücülüğüm ve bakış açım hep değişiyor dönüşüyor, tıpkı kendimin de dönüştüğü gibi. O nedenle dil, bakış açısı gibi konularda daha farklı ilk kitaptan.

Bilinmeyen Sular ve Yamaç öykülerini okuduktan sonra bir müddet hafıza, aidiyet/sizlik, mekân ve mekânın kalıcılığı gibi kavramlarla baş başa kaldım. Kentlerde bu kadar hızlı bir yapı söküm devam ederken büyümenin ve bilinmeyen sulara açılmanın eşiğindeki bu kahramanların geri dönebilecekleri bir evleri olacak mı diye düşünmeden edemedim.

Bu sorunun cevabı bende de yok maalesef. Hatta en çok da “eve bir gün geri dönecek miyiz?” “evimiz neresi?” sorularına cevap aradığım için bu konuları yıkıp yıkıp tekrar inşa etmeye çalıştım. Dileğim, eve dönelim ya da dönmeyelim, biraz olsun ait hissedebileceğimiz bir yer bulabilmemiz umudunun bizi terketmemesi...

Kitapta beni en çok etkileyen öyküler doğrudan diyalogla başlayan, öncesiyle ve sonrasıyla çok ilgilenmeden okuru bir ânın içine taşıyan ve öykü kişilerine bu ânın içinden baktıran metinler oldu. Özellikle Kırk Saniye öyküsünü anmadan geçemeyeceğim. Öykünün hikâyesini sorsam…

O öyküyü altzine’nin Su ve Hafıza teması için yazmıştım ilk. Bilinmeyen Sular için yazdığım ilk öykü de diyebilirim ayrıca. Dosyanın adının Bilinmeyen Sular olmasının birkaç sebebinden biri. O nedenle benim için de özel bir öykü. Öykünün başındaki ilk sahne, “birinin birini tekrar görmek isteyip istemediği kırk saniye içinde belli oluyormuş,” kısmı yıllar önce yaşadığım ve hayal meyal hatırladığım kayıp bir anın izlerinden biriydi. Öyküye başlarken aklımda en net bu vardı. Ve daha sonra su doldurmayı bekleyen iki arkadaş arasında kurmaya karar verdim öyküyü. Bulundukları yere ait hissetmeyen iki arkadaş olacaktı bunlar. Tıpkı su gibi. Aidiyet duygusunu kuşlar üzerinden anlatmayı, düşünmeyi seviyorum. Bu nedenle öykü kuşlar üzerinden vurucu bir sahneyle devam etti. Yazarken kendimi de üzdüğüm bir öykü oldu Kırk Saniye, okur yorumları “illa öyle davranmak zorunda mıydı?” diye sorunlar oluyor. Yine de ben öyküyü umutlu bitirdim gibime geliyor. Ya da kim bilir öyle düşünmek bana iyi geliyor.

Kitabı ithaf ettiğiniz Alkor ve Mizar, Göründüğünden Daha Uzak adlı son öyküde tıpkı öykülerin başında yer alan Pink Floyd alıntıları gibi etkiyi güçlendiren bir ayrıntı olarak beliriyor ve Pes gibi, Bilinmeyen Sular gibi bazı öyküleri okurun zihnine yeniden düşürüyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Göründüğünden Daha Uzak öyküsünü yazarken, diğer öyküleri ve meseleleri kapsayan bir öykü olarak düşünerek yazdım. Onun en başından son öykü olacağı belliydi anlayacağınız. Fakat ithaf kısmı son okumaya kadar yine boştu. Kime veya neye ithaf edeceğimi bilmiyordum Bilinmeyen Sular’ı. Daha sonra dosyayı bitirip art arda okuma yaptığım dönemde, yazılan her öykünün, deştiğim her meselenin aslında tam da hepimize ait olduğunu fark ettim. Bu nedenle Bilinmeyen Sular’ı tıpkı bizim gibi, birbirine çok yakın gibi görünen ama aralarında üç ışık yılı uzaklık bulunan Alkor ve Mizar’a ithaf etmekten alıkoyamadım kendimi.

 * Bu söyleşi  23 Haziran 2019 tarihinde Mevzu  Edebiyat'ta yayımlanmıştır. 

25 Haziran 2019 Salı

Pazar sıkıntısı*


Ağzına kadar dolmuş küllük
Yeni demlenmiş çay kokusu
Masalar arasında dolaşan garson
Elinde bir tepsi dolusu taze çay
Parkta oynayan çocuklar
Kış güneşi
Oynayan, oturan, surat asan çocuklar
Bekleyen ana babalar
Pazar sıkıntısı
Görev bilinci
Yürekte ağırlık
Tesellemeler
Oy pusulaları
Bekleyiş
Telaşsız ve umutsuz

* Çoğu zaman doğrudan blogspotun içine kaydediyorum yazılarımı. Öykü fikirleri, kitap notları, karalamalar... Doğrudan blogspotun içine yazmak taslaklarımın her an elimin altında olması avantajı da sağlıyor. Sayısı yüz kırka dayanmış taslaklar arasında eşelenirken buldum bu yazıyı. Kim bilir hangi seçim günü karalamışım. Martın sonu baharla başladı umut. Yürekteki ağırlık geride kaldı. Her şey çok güzel oldu. Daha da güzel olacak.


22 Haziran 2019 Cumartesi

Şefkatli Ebeveyn Günlükleri 6

Bilmek isteyen yola çıkar. 
Şefkatli Anne Günlükleri'ni yazmak, ebeveynlik amaçlarımı, önceliklerimi belirlememe, düşüncelerimin ve eylemlerimin farkına varmamı sağlıyordu. Sura Hart alıntıları bitince, sanki ters yönde yürümeye başlamışım gibi bir düşünce gelip çöreklendi içime. Yeniden konu üzerine düşünmek, yazı yoluyla düşüncelerimi tasnif etmek, eylemlerimin farkına varmak istedim. İşbu sebeple www.nonviolentcommunication.com sitesinde ücretsiz yayımlanan haftalık ipuçlarının rehberliğinde yeni bir günlüğe başlıyorum.
İpuçlarının çevirisi bana ait.

Zarar vermemek farkında olmayı gerektirir. Farkında olmak, kısmen yavaşlamaktır,  ne dediğimize, ne yaptığımıza dikkat edecek kadar yavaşlamak. Pema Chodron

Şefkatli ebeveyn ipuçları: 
Duygular karşılanan ve karşılanmayan ihtiyaçların mesajcısıdır.
Gelecek sefer üzgün ya da kızgın olduğunuzda kendinize zaman verin ve içinizde yükselen duyguları tanıyın. Onları adlandırın ve arkasındaki ihtiyacı dikkatlice dinleyin.

Haftanın mindful alıştırması: 
İhtiyacı bulduğunuzda onunla ne yapacağınız konusunda acele etmeyin. Sabırlı olun. Efor harcamaksızın zihninize bir strateji gelecektir.

Ben ne düşünüyorum? 
Duygular karşılanan/karşılanmayan ihtiyaçların mesajcısıdır. Ne kadar basit ve yalın bir ifade.
Oysa çoğu zaman bunu gözden kaçırıyor, olaylar silsilesine kapılıyor ve kendimizi düşüncelerimizin tetiklediği tepkileri vermiş durumda buluyoruz.

Deniz'le nasıl paylaşıyorum? 
Yıllarca sel suyuna kapılıp sürüklendim. "Şu an çok kızgınım, hayal kırıklığına uğradım, meraklıyım, heyecanlıyım aa burada neler oluyor" diyemedim. Aklıma bile gelmedi. Fark edemedim, yavaşlayamadım, duramadım. Kendi duygularıma, ihtiyaçlarıma hâkim olamadım. Hayatıma odaklanamadım. Merkezimde kalamadım. Şimdi bunları yapmaya başlamak, bana kendimi çok daha güçlü, dengeli ve güvende hissettiriyor. Tüm bunlar kendi keşfim değil. Ardında insanlığın yüzlerce, binlerce yıllık deneyimi, bilgeliği yatıyor. Bu bilgeliğe hangi yoldan gitmek istiyorsanız oradan yürüyün. Şiddetsiz iletişim, Bektaşilik, Tasavvuf, Kabala, Taoizm, Budizm... Yolun ismi, cismi önemli değil, önemli olan bizi nereye, nasıl bir bene taşıdığı ve çevreyle ilişkilerimizi nasıl inşa edeceğimiz bilgisi... İşte bu yüzden Deniz'e öğretmek istiyorum duyguları, ihtiyaçları, onları düşüncelerden ayrıştırmayı, tevekkülü...

Deniz'in geri bildirimi ne? 
Deniz alıngan bir çocuk. Buluttan nem kapabiliyor. Kendisini gereksiz yere üzebiliyor. Ne zaman düşüncelerinin onu yönettiğini, üzdüğünü görsem, üzüntüsüne değil elbette ama duruma müdahale etmeye çalışıyorum. Onun durduğu yer dışından bakmanın nasıl bir şey olduğunu göstermeye çalışıyorum. Bu çaba onu hiç de memnun etmiyor. Bana kızıyor ya da tüm sözlerimin altından bambaşka sonuçlar (ona kızdığım, onu haksız bulduğum) çıkarıyor. Yine geldik bir önceki günlükte yer alan haksızlık ve adalet meselesi. Belki de kriz anlarında ona nasihat eden, akıl öğreten bir anne yerine ona destek olan, yanında olduğunu hissettiren bir anne istiyor. Oysa bu eylem benim için tam da böyle bir şey. Alet çantasına ömür boyunca eşlik edecek bilgiler yerleştirmeye çalışmak, onu sevmek, desteklemek ve yanında olmak, demek. Şimdi bu satırları yazarken ve düşüncelerimi yeniden organize ederken normal şartlar altında en iyi görünen stratejinin her zaman en iyi strateji olmadığını görüyorum. Umarım aklımda tutabilirim.

Sonrasıyla ilgili ne düşünüyorum? 
Bu günlükten bana en çok kalan saptama "En iyi görünen strateji her zaman en iyi strateji değildir" bilgisiyle yüzleşmek oldu. Deniz'e bir şeyler öğretmeye çalışırken daha çok aklımda tutmalıyım.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum? 
Günlükleri yazmak bana iyi geliyor. Kendimi çok daha sakin, odaklı hissediyorum. Devam ettiğim için memnunum. Bana öyle geliyor ki 52 haftalık ipuçları bittiğinde muhtemelen başka ipuçlarının peşine düşeceğim ve devam edeceğim.

Eski günlüklere aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.
Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 4
Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 5



17 Haziran 2019 Pazartesi

Şefkatli Ebeveyn Günlükleri 5

Bilmek isteyen yola çıkar. 
Şefkatli Anne Günlükleri'ni yazmak, ebeveynlik amaçlarımı, önceliklerimi belirlememe, düşüncelerimin ve eylemlerimin farkına varmamı sağlıyordu. Sura Hart alıntıları bitince, sanki ters yönde yürümeye başlamışım gibi bir düşünce gelip çöreklendi içime. Yeniden konu üzerine düşünmek, yazı yoluyla düşüncelerimi tasnif etmek, eylemlerimin farkına varmak istedim. İşbu sebeple www.nonviolentcommunication.com sitesinde ücretsiz yayımlanan haftalık ipuçlarının rehberliğinde yeni bir günlüğe başlıyorum.
İpuçlarının çevirisi bana ait. 

Şefkatli ebeveyn ipuçları: 
İhtiyaçlarınız karşılandığında çocuklarınızın ihtiyaçlarını karşılamak daha kolaylaşacaktır. İstediğiniz halde hangi ihtiyaçlarınız (sizin ve çocuğunuzun) karşılanmıyor? 

Haftanın mindful alıştırması: 
Bu ihtiyaçların her birini karşılamak için ucuz, yapılabilir stratejiler listesi hazırlayın ve bu hafta bu ihtiyaçları gidermek için listeden en az bir tanesini yapın. 

Ben ne düşünüyorum? 
Cuma günü okullar kapandı. Uzun bir yaz tatili bizi bekliyor. Tatil kotamızın büyükçe kısmını bayramda ve öncesinde kullandığımız için ufukta kurban bayramına kadar tatil yok. Bu arada çalışmam ve Denizle de ilgilenmem gerekiyor. Yaz seçeneklerimiz arasında onu bir yaz okuluna göndermek yok. Dolayısıyla mesaimi aksatmayacak, bununla beraber onun oyun, eğlenme ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir planlama yapmamız gerekiyor. 
Benim ihtiyaçlarım: iş yerinde kolaylık, odaklanabilmek ve verimlilik, kişisel hayatımda ise hareket, eğlenme, sosyalleşme, hayallerimi gerçekleştirebilmek için seçim yapmak ve bunları eyleme geçirmek (öykü dosyamı bitirmek, okumak, yazmak)
Bana göre Deniz'in ihtiyaçları: oyun, eğlence, yüzmeyi ilerletmek, akademik kazanımları korumak
Bu ihtiyaçların her birini karşılamaya yönelik ucuz, rahat uygulanabilir stratejileri birlikte belirlememiz ve yürütmemiz gerek. 

Denizle nasıl paylaşıyorum?
Denizle bu konuları netleştirmek, tahminlerim ve ihtiyaçlarını karşılaştırmak, her ikimizin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ucuz, rahat uygulanabilir stratejileri birlikte belirlemek üzere konuştuk ve birtakım kararlar aldık. Karnenin yanında dağıtılan ebeveyn-çocuk etkinlik önerilerinin yer aldığı bakanlık tarafından gönderilen yönerge "Anne sıkıldım" kavanozu aktiviteleri gibi. Nereden başlayacağını, birlikte ne yapacağını bilemeyen çocuklara da velilelere de kolaylık sağlıyor. 

Deniz'in geri bildirimi ne? 
Deniz ebeveyn-çocuk etkinliklerine iştirak etmekten hoşnut gözüküyor. Maddelerin 5-6 tanesini şimdiden yaptık. Yaptığımız her bir etkinliği işaretlemeyi, diğer maddeleri incelemeyi ve benim yapamayacağımı düşündüğü maddeler için kendisine aileden yeni işbirlikçiler (örneğin ekmek yapımı için baba, reçel pişirmek için anneanne gibi) düşünmeyi ihmal etmiyor. Yaz tatili güzel başladı.

Sonrasıyla ilgili ne düşünüyorum?
Çıtır Çıtır Felsefe dizisinin ikinci kitabı Adalet ve Haksızlık'ı birlikte okumak çocukların dillerinden düşürmediği "Ama bu haksızlık!" serzenişine nasıl yaklaşacağım konusunda bana fikir verdi. Çocuklar (Deniz de dahil) çoğu zaman hayal kırıklıklarını dile getirmek için bu ifadeyi kullanıyor. "Eşitlik her zaman adalet midir? Hepimizin ihtiyaçları bir midir?" soruları etrafında gerçekleşecek bir sohbet, bu genel geçer kalıbı açmaya, gerçek duyguları ve ihtiyaçları belirlemeye ve dile getirmeye olanak sağlayabilir. 

Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Kendimi fiziksel olarak çok daha zinde, hevesli ve odaklanmış hissediyor, eğlenceli, verimli bir yaz dönemi geçireceğimizi umuyorum. 



13 Haziran 2019 Perşembe

YAZA MERHABA ÇEKİLİŞİ



Kapalı, dar alanlarda geçen günlerin ardından güneş olanca sıcaklığıyla asılı havada. Şimdi parklara, bahçelere, kumsallara gitme, kitaplarla koyun koyuna olma zamanı. Bu yaz size eşlik edecek kitaplardan birini ben hediye etmek istiyorum. 
Çekiliş kuralları:
20 Haziran 2019 tarihine kadar yazının altına geçmiş yıllarda yaz tatilinize yarenlik etmiş, sizi etkilemiş bir kitabın ismini, sizde bıraktığı izi ve e-posta adresini bırakın. 
Paketin teslimi kargo yoluyla yapılacağı için çekiliş yalnızca yurt içinde yaşayanlara açıktır. 
Bol şans!



1 Haziran 2019 Cumartesi

BEDEN NEYDİ?



Beden benim için bir taşıyıcıdan ibaret. Kendini gözetmeyen, nafakasını çıkarmak, bugünü de kurtarmak için, ağır yüklerin altına giren hamallardan farkım yok. Bir çamaşır makinesini sırtlayıp  taşımıyorum belki ama ona karşı hiç de sevecen, nazik değilim. Ruhumu, düşüncelerimi yüceltirken beni taşıyan bedeni bir kalıptan öte görmüyorum. 
Bedenimle ruhumu en bütün olarak gördüğüm zaman bir sezon  boyunca katıldığım beden farkındalığı atölyesi oldu. O  zaman beden beni bir yerden bir yere götüren bir araç olmaktan çıktı. Ruhumu saran bir kabuk, kalıp gibi göründü. Dahası bir oyun aracı hâline geldi. Yalnızca kelimelerle, düşüncelerle keşif yapılmadığının bedenin tüm uzuvlarıyla, hücreleriyle bu keşfe katıldığını fark ettim. Oyunsu bir arayıştı adımlar, beni çevreleyen mekana yönelen gözler, tehlikeyi ya da neşeyi koklayan burun, en sevdiklerimle temasımı sağlayan eller. O günden bugüne bedenimi yeniden yitirdim. Ona olan algım zayıfladı, geri sıralara düştü. Düzenli yoga yapan, hamama giden, masaj yaptıran tanıdıklarıma bakınca dünyayı keşfetmemi sağlayan bedenime basit bir taşıyıcı, kabuk, kalıp muamelesi yapmak beni utandırıyor. Çünkü bedenim çok daha fazlasını hak ediyor. Dersler arasındaki hiyerarşi bana bu bağı kurmayı öğretmemiş. Çocuklukta kalmış bu bağı yeniden anımsayabilir miyim? 
Bu yaz bedenimle çok daha nazik, tutarlı bir ilişki kurmayı, onu daha iyi gözlemlemeyi, yıllardır kronik ağrılarla bana haykırmak istediklerini dinlemeyi deneyebilirim. Onu iyileştirebilirim. Yıllardır süregelen bir döngüyü kırabilirim. Bedenim bilge bir rehber bense cahil ya da asi bir kız. Israrla kulaklarını ona kapayan. Gözlerimi dört açıp, kulaklarımı dikip bedenimin ruhuma eşlik etmesine izin verebilirim. Yürüyüşlerini birbirleriyle uyumlu yapmalarını sağlayabilirim.

* Görsel www.pixels.com adlı siteden alınmıştır.