Kurmacabiyografiler, web günlüğüm olduğuna göre, yeri geldikçe buraya da not düşebilirim.
İşte on yedincisi: Füsun Çetinel
* Bu metin Kurmacabiyografiler için yazılmıştır.
İşte on yedincisi: Füsun Çetinel
* Bu metin Kurmacabiyografiler için yazılmıştır.
Bazen Şöyle Başlayabilirim Yazmaya…
Pazardan
satın aldığım ağacımsı rokanın yapraklarını yolarken, satıcıya “ama bunlar pek
kart,” dediğimi, adamın bana ısrarlı bir sırıtışla, “Bak şimdi abla, bunların
tipi böyle. Beğenmezsen valla para almam senden,” cevabını ve bir demet rokayı beş
liraya satın aldığımı hatırlar, kendime çok kızarım. Kafamda insanların ikiyüzlülüğüne,
yalanına, dolanına, çiğliğine dair bir hikâye belirmeye başlar. Fasulyelerin
kılçıklarını ayıklarken, “Acele etme,” diye uyarırım kendimi. “Aklına ilk gelen
fikirden ilginç bir şeyler çıkmaz.” Soğanı ince ince doğrarken, gözlerim yaşarır
ve sivri sözcükler ardı ardına delmeye başlar beynimi. Sonra telefona bir mesaj
gelir. Bu hafta dersimizi ne zaman yapıyoruz, diye sormuştur öğrencilerden biri.
Elim telefona uzanmışken elektronik postalarıma bakarım. Atölye katılımcılarından öyküler dağ gibi yağmıştır
kutuma. Onları ne zaman okuyacağımı düşünür ajandama notlar alırım. Yağ
cızırdar, kapı çalar, yayınevinden kitap kargosu gelir. Annem arar sonra. Doktor maceralarını heyecanla sıralarken
kafamda şekillenen hikâyenin çok da kötü olmadığı sonuncuna varır ve karakterlerimin
özelliklerini zihnimde tek tek listelemeye başlarım. Tıpası atmış gazlı içecek
gibi fokurdayınca, yazma dürtümü durduramam artık; elim titrer, sağda solda kâğıt,
defter ararım. O sırada bir yanık kokusu gelir burnuma…
Bazen de…
Her günüm
yukarıdaki kadar “sakin” geçmez tabii. Toplantılar, eğitimler, yolculuklar,
valiz aç valiz kapalar, söyleşiler, dersler, imzalar, fuarlar. Şanslıyım ki her
yerde ve her koşulda uyuyabilir, yazabilir, çalışabilir, okuyabilirim.
Her gece
rüya görür, sabah uyandığımda her şeyi en ince ayrıntısına kadar gayet net
hatırlarım. Rüyalarda kendi kurgularımın çözülmelerini yaşadığım gibi
öğrencilerimin hikâyelerinin de aksayan yerlerini bulurum. Uyurken de düşünür,
kurgular, yazarım yani. Uyanır uyanmaz da hemen deftere kaleme sarılırım.
Biriktirerek yazarım
Yürümek
benim için vazgeçilmez bir şey, bisiklete binmek de öyle. Hareket halindeyken daha
aykırı şeyler düşünüp daha aykırı bağlantılar kurabiliyorum. Sesler, kokular,
diyaloglar, bir yüz. Veya yerden topladıklarım; yaprak, vesikalık fotoğraf,
sünnet davetiyesi, şiirler, kitap sayfaları… Hepsi işime yarayabilir daha sonra.
Metroda, otobüste, uçakta, kafede hatta bazen yürürken bile yazabilirim aklıma takılan
sözcükleri, cümleleri, duyguları.
Duşta
yıkanırken de epey yaratıcı olabilirim. Sanırım başımın tepesinden akan su
düşüncelerimi de berraklaştırıyor bir şekilde. J
“Büyük bir evim, çalışma odam olursa
eğer…” demedim hiç.
Deseydim
yazamazdım zaten. Evim küçük, çalışma masam küçük. Üçgen şeklindeki minik
çalışma alanımda- ancak köşe denebilir belki- yine pek minik bir ekran, klavye,
solda ve sağda ancak bir defterin sığabileceği boşluk, masanın arka bölümündeki
duvar boyunca uzanan raflarda bir sürü oyuncak, kartpostal, hatıralar... Bu
tatlı karmaşa beni rahatlatıp, hikâyeler fısıldıyor.
Yerim ve
zamanım çok dar olduğu için; küçük adımlarla, yavaş yavaş, bozarak, çizerek,
deneyerek, notlar alarak, fotoğraf çekerek, listeler yaparak ilerlerim. Her gün
en az iki saatimi farklı türdeki kitaplara ayırırım; çizgi romanlar, mangalar,
resimli çocuk kitapları, şiirler, öyküler. Farklı dillerde okurum. Okuma
aralarında yazarım. Durur bir kahve içer, bir şeyler atıştırır yeniden yazarım.
Sık acıkıp
az yediğim gibi, sık ama az yazarım. Bir tam gün içinde bilgisayarda yazdığım
kayda değer şeyler bir A4 sayfasını pek geçmez.
Defterlerim
En çok
defterlerime yazarım. Onlarsız sokağa çıkmam. Harika fikirlerin beni nerede
bulacağı hiç belli olmaz. Kimileri boş sayfaların yazarları korkuttuğunu iddia
etse de, onlar beni yazmaya teşvik eder. Defterlerim farklı kalınlıkta,
renklerde, boylardadırlar. Her gittiğim ülkeden yenileriyle dönerim. Arkadaşlarım,
öğrencilerim defter hediye ederler bana. Her çalışma için farklı defter
kullanırım. Kimi çizgilidir, kimi kareli veya düz. Cep defteri, çiziktirme
defteri, siyah sayfalı defter, harita metod defteri, ayraçlı defter, saman
defter, pelür defter…
Sayfalar
yalnızca sözcüklerle, cümlelerle dolmaz.
Kartpostallar, dergilerden kestiğim fotoğraflar, biletler, müze
broşürleri, ölüm ilanları, kuru çiçekler, böcekler, zarflar, alışveriş
listeleri, çizimlerim... Her bir defterin ayrı hikâyesi vardır.
Kalem kutusuz asla!
Kalem
kutularımı “ilk yardım çantası”na benzetirim. İçinde mutlaka farklı renklerde ve uçlarda kalemler, ataçlar,
post-it, yapıştırıcı, pratik katlanır makas, seloband ve daha bir sürü ıvır
zıvır vardır. Yazma eylemi sırasında bir yazarın her şeye ihtiyacı olabilir.
Kurallarım
Birçok
arkadaşım, öğrencim şaşırıyor, “Nasıl yetişiyorsun bu kadar etkinliğe, işe?
Sende süper bir güç mü var?” diye soruyorlar. Cevap çok basit aslında. Çok
okuyup, devamlı yazabilmek, çalışabilmek için kendime bazı kurallar oluşturdum.
Küçük ev, az
eşya, az iş, az sorumluluk, kolay yemek, ütüsüz giysiler, çabuk karar
mekanizması, pratik bir yaşam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder