17 Nisan 2023 Pazartesi

Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 43

 Bilmek isteyen yola çıkar. 

Şefkatli Anne Günlükleri'ni yazmak, ebeveynlik amaçlarımı, önceliklerimi belirlememe, düşüncelerimin ve eylemlerimin farkına varmamı sağlıyordu. Sura Hart alıntıları bitince, sanki ters yönde yürümeye başlamışım gibi bir düşünce gelip çöreklendi içime. Yeniden konu üzerine düşünmek, yazı yoluyla düşüncelerimi tasnif etmek, eylemlerimin farkına varmak istedim. İşbu sebeple www.nonviolentcommunication.com sitesinde ücretsiz yayımlanan haftalık ipuçlarının rehberliğinde yeni bir günlüğe başlıyorum.
İpuçlarının çevirisi bana ait.

Şefkatli Ebeveyn İpuçları
Şiddetsiz İletişim, kendi içimizde barışı nasıl yaratacağımızı öğrenmemize yardımcı olur. 
                                                                                                                              Marshall Rosenberg 

Çocuğunuzla empati kurmakta zorlanıyorsanız, bu genellikle sizin de empatiye ihtiyacınız olduğu anlamına gelir. Çocuklarınızın size empati göstermesine güvenemezsiniz. Eşiniz de empati için her zaman müsait değildir. Her ebeveynin empati arkadaşlarına ihtiyacı vardır. Birisi tarafından dinlenmeye ihtiyacınız olduğunda, telefonu kaldırır ve bunu yapabilecek birini bulursunuz. 

Ben ne düşünüyorum? Ne yapacağım? 
Yirmi üç yıldır çalışıyorum. Mezuniyetten dokuz yıl sonra artık İstanbul'da yapamayacağımı fark etmiştim. Şehir üstüme geliyordu. Sinirli, yorgun, bezgin hissediyordum. Pek çok kötü giden şeyin sorumlusu o şehir ve şehrin insanlarıymış gibi geliyordu. İstanbul'dan ayrıldım, ayrıldık. Neredeyse on üç koca yıl olmuş. Kafamı bir kaldırdım, dokuz yıl olmuştu, yeniden kaldırdım on üç yıl daha geçmiş gibi bir hâl. Öyle hızlı, öyle yoğun, öyle boş, hiçbir şey yaşanmamış gibi sanki. Bu kadar yıldır tanıdığım insanlar nereye kayboldu? Aslında varlar mı? Bir arkadaşımla yıllar yıllar önce dertleşirken, desteksiz kaldığımı düşündüğümü söylediğimde "yere yat, yer seni taşır" demişti. Çok bilgece gelmişti o anda sözleri. Hiç kimse olmasa yer var beni taşıyacak, bacaklarım var beni götürecek, kelimelerim var beni saracak, kitaplarım var benim içinde kaybolacağım, deniz kıyısı, parklar var kenarında, içinde yürünecek, huzurla, şefkatle beni içine kabul edecek. Var tüm bunlar kabul ama çok sıkıldığımda, gerçekten empati almaya ihtiyaç duyduğumda daha çok arayabileceğim arkadaşım olmasını isterdim sanırım. Bir kahve içmek için aradığımda "Aa ne güzel olurdu," diyenler yerine "Hadi gel" ya da "Geleyim," diyenlerin sayısı daha çok olsun isterdim sanırım. Bu yüzden, bu yıla girerken kendime en önemli hedef olarak bunu belirledim. Her hafta bir arkadaşımla buluşmak. Kimi zaman yüz yüze yapamıyorum hâlâ kabul ama uzun telefon sohbetlerine yer açıyorum. Skype ile farklı şehirlerden arkadaşlarımla buluşuyorum. Yine de ihtiyaç duyduğum sıklığa ulaşamıyor sanırım. 
Empati kurmanın önündeki bir engel de kronik ağrıymış meğer. Hevesimi, neşemi, dikkatimi, sabrımı azaltıyormuş. Ağrıyı kontrol altına alma çabam sayesinde kendimi daha sabırlı hissediyorum. Sabır derken sabır taşı olmaktan, kendini bastırarak ses çıkarmama hâlinden bahsetmiyorum. O zaten tepkiselliğin en büyük nedeni. Susup yutup dolmak ve taşmak döngüsüne yol açıyor. Daha çok kişisel almamak, varsaymamak, tahminde bulunmamaktan kaynaklanan daha sakin bir ruh hâlini koruma çabası bahsettiğim. Bu geliştikçe tetikleyiciler de azalıyor. Durumları, olayları algılama hâlimiz değiştiğinde eylemlerimiz, reaksiyonlarımız da değişiyor. Sabrın taşması, hevesin kaçması, yükselmeler daha az görülürken kendine ve diğerine şefkat de gelişiyor. 
Bunları yazarken bir Şiddetsiz iletişim alıştırması geldi aklıma. Katılımcılarla dolu salonda rastgele yürürken aynı anda durup karşındakiyle göz teması kurup içinden kimi cümleler tekrar ediyordun. 

Tıpkı benim gibi o da mutluluğu arıyor. 
Tıpkı benim gibi o da acıdan kaçıyor. 
Tıpkı benim gibi o da mutsuzluğu, yalnızlığı, çaresizliği biliyor. 
Tıpkı benim gibi o da ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. 
Tıpkı benim gibi o da öğreniyor ve büyüyor.  

Zorlayıcı, sabrın taşmaya yakın olduğu anlarda karşındaki bilmese bile onun gözlerinin içine bakmak ve içinden bunları söylemek tepkisel davranma dürtüsünü azaltıyor bana kalırsa. Bendeki tepkisellik genellikle kendimi suçlanmış hissettiğimde gelişiyor. Bunu denediğim birkaç sefer bir mikserle çalkalanmadan kalabildiğimi, iyi geldiğini hatırlıyorum. Kimi zaman insanlar hemen her olay, olgu için bir suçlu arıyor, gerçekten de suçlayarak konuşuyor, karşı tarafın sözleri suçlama içerdiğinde, o anın içinde onun çaresizce arayışta olduğunu kabul etmek, sözlerini suçluluk ve utançla üstümüze giymemek nasıl olurdu? Kısacık bir an suçlayana bakarak içimizden "şu an çaresizce sebebini, sorumlusunu anlamak, bilmek istiyor" diyebilmek ve kendimize odaklanmak nasıl olurdu? Şöyle şeyler çıkabilir: İşler şu an hiç de istediğim gibi gitmiyor. Bunları duymak hoşuma gitmedi. Suçlandığımı duymak içimde kızgınlığa yol açıyor. Kalbim sıkışıyor. Biraz daha sürerse hiç de hoşuma gitmeyecek şeyler söyleyeceğim. Şimdi buradan uzaklaşmaya ihtiyacım var. Anlayışa, takdire, rahatlamaya ihtiyacım var ve birazdan bu ihtiyaçlarımı gidermek için kendime alan ve zaman ayıracağım demek ve o anın içinden çıkar çıkmaz bir arkadaşı aramak, açık havada yürümek, kahve içmek, bir film izlemek, sıcak bir banyo yapmak gibi rahatlatıcı bir aktivite bulmak, bunu da güven duyduğun biriyle, bir hayvanla ya da doğayla ilişkilenerek yapmak... Kendine empatinin yollarını önceden bilmek, bulmak, deprem çantası hazırlar gibi el altında tutmak gerek belki de. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder