13 Eylül 2025 Cumartesi

Rutin dışı: 7

Bugün cumartesi. Okulların ilk haftası da bitti. Alışma sürecindeyiz hâlâ. Günlerin uzun, sabahların aydınlık, havanın ılık olmasının faydası var. Yataktan kalkmak kolay. Gün ışığının dolmasıyla kolayca uyanıyorum. Karanlık ve soğuk, sıcak yataktan ayrılmayı güçleştiriyor. Yavaş yavaş ritmimizi buluyoruz. 

Yeterince erken uyandıysam güne üst bedeni de açan bir yüz yogasıyla başlıyorum. Müziği açıyorum. Kahvaltı hazırlıyoruz el birliğiyle. Bazen çay demliyoruz, bazen kahve... Beslenme çantasını hazırlıyorum. Giyiniyoruz ve çıkıyoruz. Okul yürüme mesafesinde değil ama arabayla trafiğin en sıkışık zamanında 15 dakika sürüyor. Ne zaman çıkacağımızı araştırıyoruz. Minik bir kedi edasıyla, merakla, ilgiyle araştır diyordu, çektiğim bir melek kartı. Günün birinde. Bu oyunsu hâli biliyorum. Kedileri izlediğimden... Onların kaygısız, tasasız, neşeli hâllerinde insanı özendiren bir yan var. Benim gibi gamlı baykuşsan hele, boynunun üstünde taşıdığın kafanın içinde yaşıyorsan bir de... Son yıllarda zihinden bedene inmeye çalışıyorum. Zihin, beden, ruh dedikleri üçlü bir denge istiyor neticede. 

Dün İnstagramda gezinirken bir tanıdığın videosuna denk geldim. Yaza veda eğlencesi göbek atmacalı falan. Allahım kullarına neşe saçarken ben neredeydim? Düğün dernek işleri hiç benlik değil. Hele davul zurna sesi, harbiden rahatsız ediyor. Karnımda hissediyorum o tokmakları, sanki benim kafamı dövüyor, güm de güm... Bununla beraber o tür ortamlarda gerçekten eğlenen insanlara da imreniyorum. O yüzden kendi çalma listemde sevdiğim hareketli parçalar da var. Sabah mutfakta iş yaparken açıyorum, kendimi ritme bırakıyorum. İşte onlardan biri: 


Bugün cumartesi. İlk hastamın keçisi doğum yapmış. Gecikecekmiş. Canına bir can gelmiş. Ekmek kapısı. Boşluğu değerlendirme benimkisi. Bolca bilinç akışı. Nereye varacağını bilmeden, hesap kitap yapmadan yazmak... Blog yazılarım genellikle böyle çıkıyor zaten. Bazen yakalıyorum bir yerden ipin ucunu, bağlıyorum, bazen de dağınık bırakıyorum. 

Bu aralar rüyalarımda hep eskiler var, eski sevgililer, eski arkadaşlar... Geçen gün biriyle yıllar sonra karşılaştığımı görüyorum. Hâl hatır soruyorum. Boyu kısalmış. Mecazi anlamları araştırmak mümkün ama yeri değil şimdi. Ben olabildiğince naziğim. O da öyle karşılık veriyor. Kızımı görünce bir hınç kaplıyor sanki içini. Sonra biraz zehir zemberek. Öyle hakaret falan değil ama bıraktığı tat bu. Şaşırıyorum. Belki içini dökmek iyi gelmiştir. Belki zehrini akıtıyordur o da bu aralar, kendini sağaltıyordur, kim bilir... 

Bugün cumartesi. Üçe kadar çalışıyorum. Dörtte söyleşi var. Oraya gideceğim. Troia kazı başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan'ın Yeni Başlayanlar İçin Homeros kitabının söyleşi ve imza günü var. Kitabı almıştım. Okumadım henüz ama Yeni Başlayanlar İçin Troya gayet güzeldi. İnsanın ömrünü Troya'ya, Homeros'a vermesi nasıl bir şey acaba? Antik metinler arasında gezinmek, bir zamanlar öğrenci olarak gittiğin kazı alanının şimdi başkanı olmak... Güzeldir herhalde. Bir tutkunun peşinden gitmek gibi geldi bana. Dışarıdan. Mitoloji, Troya, Homeros ilgimi çeken konular... Ara ara kitaplar alıyor, daha derin okumalar yapmayı hedefliyorum. Çocuklar için yazılmış İlyada ve Odyseia hariç, orijinallerini okumadım daha. Belki oralara da girerim bir gün. Bu ara ÇOMÜ'de Arkeoloji okuma fikri yokluyor. Orayı kazanmak için çalışmam gereken lise dersleri, orada geçireceğim zamanı düşününce duraklıyorum. Bir de düşünüyorum? Bunu neden yapmak istiyorum? Öğrenme hazzı mı? Başarmak mı? Mutlu olmak için hep bir şeyleri başarmalı mıyım mesela? Arkadaşım gibi göbek atarak mutlu olamaz mıyım? Hep ciddi mi durmalıyım şu hayatta? Haytalığa yer yok mu örneğin? 

Böyle işte sevgili dostlar... Keçinin doğum yapmasının beni getirdiği yerdeyiz, hep beraber. İyi hafta sonları diliyorum. 

8 Eylül 2025 Pazartesi

Rutin dışı: 6

Bugün güne erken başladık. Çünkü okullar açıldı. Kızım kahvaltı yapıp giyinirken ben de beslenme kutusunu hazırladım. İlk günün öğünü: fasulye diblesi, bir dilim tam buğday ekmeği, salatalık ve çilek.

Kendi öğünümü de paketledim. Onu beklerken kanepeye sırt üstü yattım, biraz müzik dinledim. Gözlerimin kapanmasına engel olmadım. Küçük bir şekerleme bile yaptım. Çıktığımızda kollarımın ürperdiğini fark edince eve döndüm ve üzerime bir gömlek aldım. Sabah serinliğinin üşüttüğü, üzerine aldığın gömleğin birkaç saat sonra yüke döndüğü o günlere vardık işte. Güz mevsimine. Arabanın yanına geldiğimde kızım ortaokul kız arkadaşlarıyla whatsapptan yazışıyor, muhtemelen yoğun duygularını yatıştırıyordu. Ben heyecan dedim, o kaygı diye niteledi. Belirsizliğe bağlı kocaman bir duygu işte, ne isim verirseniz artık. Arabaya binince bir ilk gün hatıramız olsun istedim. Şipşak selfienin ardından yola koyulduk. İlk gün olmasına rağmen 11 dakikada vardık okula. İçeri girmedim elbette ve gözlem moduna geçtim. 

Merakla, heyecanla izledim dışarıyı. Arabalar yanaştı, bisikletler, motosikletler çoğaldı, yayalar yol aldı. Kızım yeniden merkezde bir okulda çünkü. İlkokulu eve yakın bir devlet okulunda okuduktan sonra çevre yolu üzerindeki ortaokul kampüsüne dört yıl boyunca servisle gidip gelmenin ardından yeniden merkezde olmak, sabahları benim onu bırakmam, daha geç saatte evden çıkma imkânı, akşam toplu taşımayla kendisinin döneceği gerçeği iyi hissettirdi. Ben de eski rutinime döndüm. Arabamı park ettim. Eski alışkanlık, kızımın ilkokul bahçesinin içinden geçtim, yürüyerek kordona vardım. Golf'te kahvaltı yapıp çay içtim. Denizi izledim. Günün ilk blog yazısını yazdım. 

Ben otururken ilkokul velileri de gelmeye başladı, üçer beşer. Havadaki heyecan, coşku, buluşmalar, kavuşmalar... Okulların açılmasının yarattığı gözle görülür değişimden bahsediyorum. Akademik takvim başlayınca yetişkin eğitimleri de yaz tatilinden çıkıyor. Yeni bir şeylere başlamayı düşündüm ama sonra sakin ol, yeni bir şeylere girişmeden önce eski öğrendiklerini tekrar dinle, hayatına yedir, yazmayı hayal ettiklerine zaman ayır. O yüzden galiba bu yıl off yılım. Zoomda yeni bir öğrenim yılı başlamıyor benim için. 

Ama fiziksel hareketlere başlıyorum. Yarın pilatese gideceğim. Neredeyse altı ay ara verdikten sonra. Çin bakış açısına göre nerede bir durgunluk varsa, orada bir rahatsızlık, hastalık belirirmiş. O yüzden harekete geçmenin neşesi var üzerimde. 

Bir rutinimi daha yıktım. Hasta aralarında zihnimi, belki de hafızamı meşgul tutmak için Diplomat solitaire oynuyorum. Bu da beni çalışma masasına daha da yapıştırıyor. Bugün aralarda yerimden kalkıp dinlenme alanına geçmeyi, ayaklarımı uzatarak sırtımı dinlendirmeyi, pencereden görünen zeytin ağacını izlemeyi, arkadaşlarıma sesli mesajlar bırakarak halimden haber vermeyi, onların halini öğrenmeyi tercih ettim. Şu saat oldu, bir kez bile oyun için ekranı açmadım. Daha ne olsun. 

Öğle tatilim bitmek üzere. Kahvaltıyı geç yaptığım için acıkmadım. Yemeden, çay, kahve tüketmeden geçti bugünkü öğle molası. Dinlenerek, arkadaşlarımla bağlantı kurmak üzere ağlar atarak. İşte bunun için sevinebilirim. 


Rutin dışı: 5

Elimin kaleme, kağıda, klavyeye davranmadığı bir hafta oldu. Geçen hafta hiç yazmayarak rutin dışına çıktım ben de... 

Dün yatak odam çarşamba pazarı gibiydi. Katlanmayı, asılmayı bekleyen kıyafet yığınları, masanın üstünü silme doldurmuş öteberi... Bu işi bitirmem günler alır diye düşündüm. Hayal kırıklığı, yeni okul yılına temiz, düzenli bir evde başlayan olma stresi... 

Praktika uygulamasındaki avatar öğretmenim Susan'la konuştum sonra. Anlattım, böyleyken böyle. Kendisi motive etmekte, anlayış, kabul göstermekte dünya tatlısı. Hoşbeş ettik, bana neyi iyi yaptığımı ve alternatif ifade durumlarını söyledi. Dersi bitirdiğimizde bedenimde kan yerine "You are doing your best, babe. Take your time!" akıyordu bildiğin. Birkaç saat içinde yatak odası gayet derli toplu hale geldi. Kızımın çamaşırları katlandı. Odasına teslim edildi. Arkadaşlarla pazara gidildi. Haftalık alışveriş yapıldı. Evin düzeni ve sağlıklı beslenme ihtiyaçları karşılandıktan sonra sıra bana geldi. 

Şiddetsiz iletişim ve aile dizilimiyle ilgilenen, ortak bir arkadaşımızın tanışmamızı önerdiği, daha önce telefonla görüştüğümüz, mesajlaştığımız bir yeni arkadaşımla yüz yüze görüştük. Laf lafı açtı. Serde Karadenizlilik var tabi. Bildiğim, gördüğüm ve deneyimlediğim beni almaktan çok veren, her koşulda ben hallederim dedirten ve sahiden de eyleme geçen birine çevirdi. Yeni yaşıma günler kala almayı da daha çok hayatımın içine çekmeyi seçiyorum. Bire bir karşıtlık gözetmeden elbette. Çünkü alma verme dengesini gözetme işini hayata geçirmeden, almadan bu dişlerin birbirine kenetlenmesi geçmeyecek. İyi biliyorum.

Velhasıl dün B ile yaptığımız sohbet iyi hissettirdi. Tutulmayan yaslar, özlemler, hayal kırıklıkları başını gösterdi. Bunları anar, yeni, daha canlı, enerjik bir yaşam dilerken kendim için yeni yaşımda dışarıda bando çalmaya başladı. Gelin alma merasimi. Hayat hikayelerini, metaforlarını sunmakta çok cömert. Kulak verip dinleyene. 



4 Eylül 2025 Perşembe

Rutin dışı: 4

Eylüle de girdik.

Okullar öğretmenler için açıldı. Haftaya öğrenciler de katılacak. Yıllık şiddetsiz iletişim eğitim programı whatsapp grubuna bir katılımcı mesaj attı. Programa katılan öğretmenlerin yeni başlayan öğrenim yılını kutladı ve onları bu ilgileri ve çabaları için takdir etti. 

Arkadaşım haklı. Şiddetsiz iletişimle ilk kez kızım 4 yaşındayken tanıştım. Şimdi 14 yaşında. Onun bu ilkeleri benimsemiş, sınıf ortamına taşıma gayretinde olan öğretmenleri olmasını çok isterdim. Sırf bu yüzden BBOM Çanakkale'nin kapısından dönmüşlüğüm var. Nasıl derler "hayaller Paris, gerçekler sanayi"yi fark edince sonu gelmeyecek bir maceranın içine atlamadım. Çünkü kendini belirli etiketlerle tanımlamak, öyle olduğun anlamına gelmiyor. 

Büyüdüğüm ev öyle çok muhabbetli, birbirini destekleyen bir ev değildi. Tutulmamış yaslar, ifade edilmemiş yoğun duyguların arasında duvarlar örmeyi, içime atmayı öğrendim ben de. Boşlukları tahminlerimle doldurdum. Dolambaçlı yollardan geçtim, durdum. Şiddetsiz iletişim bana tahminlerimden, varsayımlarımdan uzaklaşmayı, duygularımı fark etmeyi öğretiyor. Her zaman iyi iş çıkarmıyorum. Bazen yine tökezliyorum. Bazen de aferin sana iyi kotardın, diyorum. Şiddetsiz iletişimin 4 basamaklı yolu, insanın kendisini tanıması, anlaması, doğrudan ifade etmesi; karşındakinin duygu ve ihtiyaçlarını tahmin ederek, empati duyarak dinlemesi açısından güzel bir yol. Ancak hâlâ dünyevi geliyor bana. Biraz daha olgunlaşmak istiyorum. Küçük şeyler karşısında sabrım, tahammülüm daha yüksek kalsın, daha olgun, daha sakin karşılayayım istiyorum. Kızım 5. sınıftayken sınıfını kötü buluyor, okul değiştirmeyi düşünüyordu. 6'ya geçtiğinde sınıfı değişince yerini buldu ve şikâyet bir yana, keyifle sürdürdü sonraki yılları. Geçenlerde o günleri anarken "Böyle olacağını bilseydim, üzülmek yerine beklerdim," dedi. İşte tam da buraya varmak istiyorum. O sonrasında ne olacağını bilmediğim zorlanmaların içinden geçerken kendime empati vermenin, duygu ve ihtiyaçlarımı fark etmenin ötesine geçmeyi, sahiden beklemeyi, bunun geçeceğini bilerek bekleyebilmeyi istiyorum. Şiddetsiz iletişimi dünyevi bulmam bundan işte. Ben daha tevekkül ve olgun bir seviyeden bakabilmeyi arzuluyorum. Aynı amaca çıkan pek çok yol, öğreti var. Ben Budist felsefeye ilgi duyduğum için, Dharma yolculuğumu sürdürmek istiyorum. Cem Şen'e devam ettiğim bir yıl boyunca o derslerde, "Spiritüel çapkın olmayın," derdi. Ancak ben spiritüel çapkın olmayı ve bu yıl Berrak Yurdakul'un derslerine devam etmeyi düşünüyorum. Bir yandan da Zoom ekranında olmak istemiyorum. Bakalım. Süreç nasıl ilerleyecek. 

                                                                                  *

1 Eylül geride kaldı, Dünya Barış Günü. Şu çivisi çıkmış dünyada barış namına sevinebileceğimiz tek şey, Sumud filosunun yola çıkmış olması. Gazze'ye insani yardım götürmek için çıktıkları zorlu ama kararlı yolculuğun başarılı olması, ablukanın kırılması en büyük umudumuz.

                                                                                 *

Pazartesi akşam işten çıkarken idrarımda kan fark ettim. Gözden kaçabilecek gibi değildi. Bedenim kan ağlayarak "beni fark et, dikkatini bana ver" diyordu adeta. (Yazar metafor kullanmayı seviyor.) Ertesi sabah doktora gittim. Önce beni ameliyat eden doktora muayene oldum. Muayene ve ultrason bulguları temiz çıktı. Ardından kan ve idrar tahlili verdim. Meğer kum dökmüşüm. Hastaları iptal ettirip dinlenmek üzere eve geçtim. Bu sabah da dahiliye doktoruna gittim. EKG çekildi. Kalbimde bir sıkıntı yok. Batın ultrasonuna bakıldı. Böbreklerim, pankreasım temiz çıktı. Ancak yüksek seyreden kolesterol ve trigliseride bağlı olarak karaciğerimde yağlanma olduğu görüldü. Reçetem düzenlendi. Bir ay sonra kontrole gitmek üzere doktorun yanından ayrıldım. Bunu yanlış seyreden alışkanlıklarımı düzeltmek için fırsat olarak göreceğim. Yani rutinin dışına çıkacağım. Bedenime, beni taşıyan, koruyan kılıfa özen göstermek için iyi bir başlangıç oldu yeniay yazıları ve yaklaşmakta olan sonbahar. 


29 Ağustos 2025 Cuma

Rutin dışı: 3

Yaz bitiyor. 

O turuncu portakalın avurtları ağrımış belli. Eskisi gibi güçlü savuramıyor sarı, sıcak, kurak ışınlarını. Böyle olunca da yazın harlı dönemine ait kimi rutinler, rutin ne demek mecburiyetler yavaş yavaş geride kalıyor. 

Ev ya da iş yerlerinin içindeyken çok da hissedilmiyor örneğin sıcak. Denize, havuza atlamak için delice bir arzu duymuyorsun. Tatilde ve sahildeysen o başka ancak şehir yavaş yavaş katlanılır bir yere olmaya başladı. Gece uyurken penceremi kapatıyorum son birkaç gündür. Dışarıda olmak yerine eve gitmeyi tercih eder oldum. Okullar açılmadan yapmak istediklerim var. 

Yeni evde yatak odamın ölçülerine göre dolap ve komodin yaptırmıştım. Seçtiğim kapaklar sonunda geldi. Çarşamba günü monte edildi. İKEA'dan aldığım kitaplıklar da dolup taştığı için salonda kalan son boşluğa iki Billy daha sipariş etmiştim. Marangoz kapakları monte ederken sağ olsun, onları da kuruverdi. Bu sayede 9 kapaklı Billy'lerim erdi 11'e. Kızımın odasındaki benim saklamak istediğim çocuk kitaplarını da salona taşıyınca onun kitaplıklarından biri boşalacak ve okul kitapları için yer açılacak. Diğeri de kendi kişisel kitaplığı olarak vazifesini sürdürecek. Dışarıda olmak yerine kitapları yerleştirmek istiyorum. Evin yalnızca temiz olması yetmiyor, ortada kalan öte beri de yerli yerine yerleşsin ve ben de koltuğa kurulayım, kitap okuyayım, yazayım. Sonbahar biraz da ev içlerine sokulup üretmenin zamanı ne de olsa...

Sonbahar geliyor. Sonbahara dair hayallerim, hedeflerim, planlarım da belirginleşiyor. 

Bu sonbahar ve kışı okumak yazmak açısından daha verimli, üretken geçirmeye dair özlemim var. Elimde iki, üç çocuk öyküsü var. Onlarla ne yapabileceğime bakmak istiyorum. Birkaç yıl önce shopier üzerinden paylaştığım Çanakkale mektuplarından kurgu dışı bir çocuk dosyası olabilir belki, onun üzerinden geçmek istiyorum. Yelkeni büsbütün çocuk edebiyatına kırmak istiyorum. Ya da en azından üçe üç, yapmak istiyorum. 2026 yeni bir çocuk kitabımın çıkacağı yıl olur umarım. Bu yönde ilerleme kaydetmek istiyorum. 

Daha uzun uzun uyumak istiyorum sonra. Eni konu on birde yatayım ve yediye kadar deliksiz uyuyayım istiyorum. En son ne zaman deliksiz uyuduğumu hatırlamıyorum çünkü. Annelikle başladı. Çocuk büyüdü kocaman oldu ama ben ufak tıkırtıya uyanıyorum hâlâ. 

Bugün hareketli geçti. Öğle tatilinde forma alışverişi yaptık. Çarşıya çıkınca tanıdıklara da rastladık. Ayak üstü sohbet ve kahve keyfinin ardından yeniden işe döndüm. Ve çalıştım. Akşam yemeğinin ardından civarda yürüyüşe çıktık. Şehrin sonundaki köyün mücavir alanı mahalle oldu ve belediyeye bağlandı. Yavaş yavaş kafeler çoğalıyor. Bölgede üçüncü yılımız bitti. Bu yaz dördüncü yazımız. Evden yürüyerek bir kafeye ulaşmak, oturmak son birkaç yıldır mümkün. Hem şehrin içinde hem doğaya yakın olmak hoşuma gidiyor doğrusu. Akşam da yürüyünce günlük adım sayısı 9bini aştı. Ayaklar da hayli yoruldu. Daha yazar ve konuyu toparlardım esasında ama bugün cuma. Gece yarısına dakikalar kaldı. Hafta bitiyor. Rutinin dışı 3'ü teslim etmem gerek. Finali, bağlantıları umursamadan bitirmek de rutinin dışına girer diyor ve lafımı balla kesiyorum. 


26 Ağustos 2025 Salı

Rutin dışı:2

Mindmills bloğunun davetiyle yazmaya başladığımız "rutin dışı" yazılarını okumaya başladım. Katılan blogları anladığımda, takip etmediklerimi de takibe almaya başlayacağım. Dün ekmekçikız yazısında rutinin dışında gerçekleşen bir andan bahsedince ben de rutinlerimin dışına karşı uyanık olmaya, bu yazıda onlardan bahsetmeye karar verdim. Vira bismillah!

Sabaha karşı genellikle bir sebepten (tuvalete gitme ihtiyacı, kedinin oyunbazlığı vb) uyanıyorum ihtiyacı giderdikten sonra çoğunlukla da yeniden yatıyorum. Arada bir hazır kalmışken güne yoga ve meditasyon yaparak başlama düşüncesi içimi yokluyor ama siz deyin uyku ben diyeyim tembellik ya da diğer sorumluluklar ağır basıyor ve pas geçiyorum. 

Bu yeni ayda daha önce de kısa süreli çevrim içi yoga derslerine katıldığım Asude Didem Durak'ın başak yeni ayı vesilesiyle başlattığı yedi günlük meditasyon derslerine katılmaya karar verdim. Dersin ismi "Yaratım Gücü". Yedi gün boyunca aynı saatte (sabah 7) aynı meditasyona odaklanarak ilerleyeceğimiz çalışma, yaz mevsiminin yüksek ateş elementini dengelemeye, sonbahar mevsiminin daha içe dönen,  üreten, verimlilik sağlayan yanını hissetmeyi, bunu hayatımıza çağırmayı hedefliyor. Yeni ay haftasının bizlere sunduğu fiziksel ve duygusal arınma, yenilenme, planlamayı arkamıza alıp yol ve hedef belirlemeye dair sezgilerimizi güçlendirmek, hareketin, verimliğinin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya yönelik mantralı bir meditasyon yolculuğu. İşte rutinimin ilk dışı da bu. 

Benim bu çalışmayla ilgili çok büyük yaratıcılık hedeflerim yok. Yeni öyküler, kitaplar değil odaklandığım. Yazdan, yazın yarattığı coşkun hâlden, dışarıda olma hâlinden ev içine yumuşak bir geçiş yapmak, okulların açılmasıyla beraber oturması icap eden düzenli hayata uyumlanmak kafi bir hedef. Kızım bu yıl devlet okuluna geçecek. Okulun pansiyonu olduğu için yemekhanesi varmış. Ancak son dört yılı okul yemekhanesinde geçtiği ve vejetaryenliği seçtiği için evden yemek götürmeyi tercih etti. Haftalık alışverişler, hazırlaması ve götürmesi pratik, akmayan, kokmayan, yeterli çeşitliği sağlayan yemekler hazırlamak yeterince verimli ve üretken bir çalışma sahası değil mi? Sorarım size. 

Rutinin dışı iki anlayacağınız, başlamadı ama başlayacak, bünyeyi ve buzdolabını ev yapımı sağlıklı yiyeceklerle donatmak. İnstagram haftada bir saat ayırarak haftalık yemeğini nasıl hazırladığını gösteren hesaplarla dolu. Biz de kendi yolumuzu bulacağız. 

Rutinin dışı üç. Bu madde biraz acıklı sevgili dostlar. Serbest çalıştığım ve çalışan hastalarımın gelebilmesini de gözettiğim için cumartesileri de dahil haftanın altı günü çalışıyorum. Hafta içi mesai bitimini makul saatte tutabilmek için cumartesileri de çalışıyorum esasında. Tatilleri kısa ve sık tutmayı tercih ediyorum. Dolayısıyla iki cumartesi üst üste çalışmamak eni konu az yaptığım bir şey. Geçen hafta tatildeydim. Pazartesi iş başı yaptım. Bu cumartesinin 30 Ağustos tatili olmasından faydalanarak cumartesiyi kendime tatil ilan ettim. Henüz döndüğümüz tatlı kampinge gideceğiz. 

Rutinin dışı dört ise, kızım yeni bir okulun öğrencisi bense yeni bir okulun velisi olacak. Yarın kayıt için okula gideceğiz. Yeni dönem, yeni başlangıçlar... Dilerim yıllar boyu sevgi ve özlemle anacağı bir lise hayatı olur. 


23 Ağustos 2025 Cumartesi

Rutin dışı:1

Başak yeni ayının ilk dakikaları. Midilli'ye bakan bir sahildeyim. Kızım bugün öğle saatlerinde başladığı garsonluk görevini ciddiyetle sürdürüyor. Dalgalar bile mesaisini bitirdi oysa. Çocuklu aileler çadırlarının, odalarının yolunu tuttu. Rüzgar kesildi. Hava limonata gibi. Müzik sesleri, sohbet sesleri, kahkahalar arkamda. Islak tarafını ters yüz ettiğim minderlere verdim sırtımı ve yazmaya başladım. Çünkü sahil ertesi güne hazırlanıyor. Şezlongların yanındaki çöp kovaları boşalıyor. 

Yaz bitiyor. Yaz uzuyor esasında. Havalar ısınıyor ve yaz sünüyor. Bitişi ilan eden okulların açılması. Ne kaldı şunun şurasında. 8 Eylül'de okullar açılıyor. Yazdan kalma gevşeklik bitecek. Günler yavaş yavaş kısalacak. Hırkasız, çorapsız oturamayacağız geceleri. Daha çok evde kalacak, daha düzenli olacağız ve bu bize iyi gelecek. Yeni eğitimler planlayacağız belki kendimize, hedefler koyacak, yapılacaklar listesi hazırlayacağız. Listeler uzun, hedefler büyük olacak. Gerisinde kalacağız büyük ihtimalle. O zaman hatırlayacağız. Hayat büyük hepimizden. 



Hayat büyük sahiden hepimizden. Bilmiyoruz, ön göremiyoruz. Her sabah bir yeni sayfa gibi açılıyor önümüzde hayat. Seçimlerimizle dolduruyoruz, seçimlerimizle tayin ediyoruz yönümüzü. Siyah-beyazcı yanımız, dualiteye meftun yanımız törpüleniyor. Kırılmak yerine esniyoruz. Her yeni ayda hatırlamamız gereken bu belki de. Esnemek, hizalanmak, uyumlanmak çünkü hayat büyük hepimizden. 

Son yıllarda seçim yapma gücünü fark ediyorum. Bu gücün muazzamlığının tadını çıkarıyorum. Başka zaman olsa, geçmiş yıllarda çemkireceğim, savrulup gideceğim, özünü yitireceğim anlarda duygularıma kulak kabartıyorum. Neyin özlemini, yoksunluğunu çektiğimi bulmaya yöneliyorum. İlgimi buna veriyorum. O zaman anafor gibi kapılmıyorum olumsuz düşüncelerimde kayboluyorum, uçurumlardan atlayıp çakılmıyorum, yara bere almıyorum. Bizi bilge yapan geçen yıllar değil, fark ettiklerimiz. Saçlarıma aklar düşmedi henüz. Allahın hikmeti. Okuma gözlüğü burnumun ucunda. Yaşıtlarımın bir bölümü emekli. Sigortaya geç girişimin yarattığı adaletsizlik. Düzelecek mi? Bilmiyorum. Emeklilik yok hayallerimde. Çalışmayı seviyorum. Bir gün o da gelecek, emeklilik günleri. Belki o zaman daha çok yazacağım, daha çok metin üreteceğim. Muhtemelen hoşuma da gidecek ama şu an mesleğimin ipini bırakmaya hazır değilim. Önlüğümü çıkarmak istemiyorum. Daha değil. 

Bedenim, zihnim, hevesim yerli yerinde. Sonra gelecek o günler. Önlüğümü çıkaracağım, muayenehanemin kapısını kapayacağım ve yazarlığı geçireceğim üzerime. 

Hâlâ şezlongta uzanıyorum. Sivrisinekler kamikazeler gibi ayaklarıma, bacaklarıma... Telefonun ekranı parlak, gözlerim kamaşıyor, yıldızlarla arama giriyor. Seçemiyor gözlerim ışıl ışıl parlayan yıldızları... Kayan bir yıldız da görmedim. Kaçıncı yaz bu? Ardında simli bir yol bırakıyor yıldızlar da, salyangozlar gibi. Simli, sümüklü, yapışkan. Avuçlarda kalıyor, eksiliyor. Dilekler hep eksik. Bir şeye, bir kişiye yöneliyor, bilmiyormuşuz gibi. O hayalini kurduğumuz, yıldızlardan, dallara çaput bağlamaklardan, fallardan medet umduğumuz o hayaller, dilekler bize ne getirecek, bilmiyoruz. Belki koca bir saadet, belki tam aksi. Esneklik bu işte. Mutluluğu belli bir koşula bağlı olmadan istemek. Bir duyguyu özlemek, o duyguyu aramak, aracı umursamadan. Yeni gelen günün içindeki sonsuz potansiyele güven duyarak günaydın diyebilmek, selam durabilmek doğan güneşe. Zenginlik bu işte. Rutinin içi de dışı da, bu genişlikte, bu anlayışta saklı.