Yaklaşık on yıldır kullandığım gmail hesabım ağzına kadar dolmuş. Her gün beni yeni eposta alamamakla tehdit ediyor, yer aç ya da satın al, diyor. Ben de inatla satın almıyorum. Boyuna siliyorum reklamları, saklanmaya değer olmayan yazışmaları, arşivde yer kaplayan manzara ve kedi fotoğraflarını...
Eposta değil, su alan, batmakta olan bir tekne mübarek... Kovayla su alan tekneyi, çorba kaşığı ile boşaltmak gibi nafile bir çaba sanki. Arşiv de arşivmiş hani. İçinde yok, yok.
Ne çok bültene kaydolmuşum, daha şefkatli bir birey, anne olmak isterken. Tarihler hayli eski. Kızımın kreşi bitirdiği yılla başlıyor, ilkokul günleri ile devam ediyor. Bir masal kahramanı gibiyim. Az gitmişim, uz gitmişim, dere tepe düz gitmişim, bir de bakmışım ki bir arpa boyu yol almışım. Şikâyetçi değilim. Aksine minnettarım. Çünkü o arpa boyu yol sayesinde, kızımla pek çok akranının aksine annesiyle konuşuyor, okulda neler olduğunu anlatıyor. Anlattıkları duyguları daha çok. Onu güldüren, kızdıran, şaşırtan, hayal kırıklığına uğratan hâller... Bunları ağzından kerpetenle almak zorunda değilim. O zaman iyi ki yolları yürümeye, aşmaya, arpa boyu yol alma pahasına ilerlemeye, moral bozmamaya cüret etmişim, cesaret etmişim. he
Ne çok dergiye öykü, ne çok yayınevine dosya yollamışım, yazar olmak isterken. Tarihler hayli eski. 2013 sonbaharında başlıyor. Sessiz kalanları, olumsuz yanıt verenleri, akıl fikir sorduğum, tepeden bakan aklıevvelleri sildim. Ellerime sağlık.
Blog için yaptığım yazışmalar, söyleşiler, kıyamadım onlara, duruyorlar. Çoklar, gerçekten pek çok. Eh, uzun yıllar "Nasıl Yazar/Şair Oldum?" adında bir bölüm hazırladım. Kitap söyleşileri yaptım. Öykücülere sordum başlığı altında öykü evreni yaratmanın ipuçlarına dair öykü yazarlarına sorular yönelttim. Blogların altın çağıydı galiba. Eposta ile takip edilebildiği günler. Sosyal medyada paylaştığım, paylaşımımın paylaşıldığı günler... Şimdi daha içe dönük yazılar yazıyorum. Kendimden bahsediyorum. Eskisi kadar odaklanarak, dikkatimi vererek okuyamıyorum sanırım. Pek çok kitaba başlıyorum, keyif alıyorum ama bırakıyorum, o arada bir başkasına başlıyorum. "Çok kitap az kitaptır" iyi biliyorum. Bir günü yaşama şeklim değişince alışkanlıklarım, zaman yönetimim, önceliklerim de değişti. Değişim için en iyi zaman, en uygun koşullar diye bir şey pek yok. Nerede, ne zaman fark ettiysen, oradan başlatmak gerekiyor değişimi, bir küçük adımla. Örneğin ben, bu gece, yılın en uzun gecesinde, bu yazıyı sonlandırıp, bir önceki yazıya gelen yorumları yanıtlayıp yatağıma gideceğim ve bir çocuk romanına başlayacak, birkaç gün içerisinde bitireceğim. Bakarsın okumakla yetinmez, bir de küçük yazı iliştiriveririm. Belli mi olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder