8 Şubat 2025 Cumartesi

Antep'te

Antep'te son akşam. Otel odasında karnım tok sırtım pek uzanıyorum ve bu satırları yazıyorum. Yolu ve yaptıklarımı da yazmak gerek. 
Cuma sabahı erkenden yola çıktım. Bir kez rahatlığımdan uçak kaçırmışlığım var. Bu kez tedbirliyim. Gece yatmam 12.00-01.00 arasını buluyor normal şartlarda da. Bavul yap. Mutfağı topla. Sandviç yap. Lavaboyu temizle derken saat bir oluyor. Giyiyorum pijamamı. Kuruyorum saati 04.15'e. Uyur uyanık geçiyor zaman. 5.20'de uçak. Sabah ayazı ellerime vuruyor. Kapıdan çıkıp uçağa yürüdüğüm o kısacık sürede. Ellerim kızarıyor. Uçakta kah storytelden telefonuma indirdiğim İnsanın Fabrika Ayarları'nı okuyorum kah gözlerimi kapatıyorum. 
Esenboğa'ya zamanında iniyorum. Kabin tipi bavulumu alıp transit geçiş oklarını takip ediyorum. İstikamet 104 nolu kapı. Çanakkale'de verdiler elime biniş kartını. Aktarmalı uçuşlarda gezi süresi de kısaysa kabin tipine sığdırıyorum öte beriyi. Ne olur ne olmaz. Herkesin var bir takıntısı... 
Bir kahve alıp sandviçimi yiyor ve bekliyorum. Aynı tıplantıya giden üç kadın diş hekimi görüyorum sonra. Sohbet başlıyor. İndiğimizde aynı taksiye atlayıp otele varıyoruz. Toplantı 11'de. Odalarımızı da teslim alınca üzerimi değiştiriyor toplantı salonuna gidiyorum. Salon soğuk, gündem yoğun ve uzun. Kahve, ıhlamur, yeşil çay. Fincanı avuçlarımla sarıyorum. Isınmak için. 
Uzun bir günün sonunda bir kebapçıya gidiyoruz grup olarak. İki otobüs. Antep'e kar yağıyor. Lapa lapa. Lokanta tam merkezde değil. Set menü ayarlamış. Çorba, çiğ köfte, içli köfte, fındık lahmacun, salata, karışık et tabağı, baklava, çay... Midem de gözüm de doyuyor. Sabah toplantıyı kaçırmadan Zeugma Müzesi'ne gitmenin yollarını arıyorız. Otele dönünce doğru odaya. Duş alıyorum. Storytelden Teoman'ın Fasa Fiso'sunu dinliyorum. Kendi sesinden. Uyku bastırıyor. Oda hamam gibi. Sıcak. Yerden ısıtma. Kısamıyorum da. Pencereyi açıyorum uyuyabilmek için. Teoman anlatıyor anılarını. Kısa kısa... 
8'de lobideyiz. Kahvaltıyı pas geçiyorum. Karnım tok zaten. Müze 8.30'da açılıyor. Açılmadan dayanıyoruz kapıya. Müze nefis, müze etkileyici. Mitolojiden sahnelerin yer aldığı devasa yer mozaikleri, daha az sayıda stel...





Otele dönüyoruz. Kabanı bırakıp doğru toplantıya. Meslekte sorun çok. Hukuk müşavirimizi dinlerken ülkenin şaka gibi hallerine gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum. Öğle yemeğinden önce toplu fotoğraf çektiriyoruz. Oturumlar bitince meşhur Bakırcılar Çarşısı'nı gezmeye zaman kalıyor. Doğru taksiye. Bu defa yalnızım. Bir şehri tek başına adımlamanın keyfi uzanıyor önümde. 


Çarşıya buradan giriyorum. Küçük bir Han dikkatimi çekiyor sonra. Girişte bir gümüşçü. Telkari bir tavuskuşu alıyorum kendime. Antep hediyesi. Yakama il il tırı yorum hemen. 

Çarşı hareketli. Tatil günü olmasının etkisi muhtemelen. Dünkü kardan eser yok. Soğuk ama güneşli. Çarşıda envai çeşit baharatlar salçalar, peynirler, Antep fıstıkları, tatlılar, baklavalar, zeytinler, sabunlar, kuru patlıcanlar, bakırlar, yöresel çantalar... Rengarenk, cıvıl cıvıl... Dar sokaklara giriyorum, çıkıyorum. Bol bol fotoğraf çekiyorum. Türkçeye karışıyor Arapça. Dinliyorum. Görüyorum. Sesler, görüntüler, taş duvarlar, kalabalık sokaklar, yüzler biriktiriyorum her adımda. 
















Güneş de yürümek de engel değil üşümeye. Gözüme bir lokanta ilişiyor. Metanet. Aynı isimde katmerci de var. İçeri giriyorum. Beyran istiyorum. Etli, pirinçli çok doyurucu bir çorba. 


Midem öyle dolu ki, katmerciyi pas geçiyorum. Yürümeye devam! Çarşıdan uzaklaşınca, iki gündür herkesin övgüyle bahsettiği katmeri tatmadan gitmek istemediğimin farkına varıyorum. Katmer leziz. Katmer devasa! 


Bir insan evladının bitirmesi mümkün değil. Dörtte birini yiyorum. Kalanını paket yaptırıyorum. Kredi kartı kabul etmiyor dükkan. EFT yapıyorum. Salona giren hem çalan hem söyleyen kemancıları videoya alıyorum. Otelden çıkarken yanıma aldığım bez sırt çantasının içi silme gıda dolu. Eh yolcu yolunda gerek. Otele dönüyorum. Akşam yemeği için yerim yok. Tamam ama yetmez biraz daha hareket etmek lazım. Bavula attığım mayo mu giyip doğru spaya gidiyorum. Kapalı havuzun yerini sorduğum erkek görevli havuzun karma olduğunu hatırlatma gereği duyuyor. Üzerimdekileri dolaba bırakıyor, kendimi suya bırakıyorum. Havuz küçük de olsa yüzmek güzel. Kendimi bırakmak benim için kolay değil. Güven testi yaparlar ya hani, kendini, bedenini bırakırsın karşındaki/ler tutsun diye. Ben bırak kendimi, kolumun ağırlığını bile bırakamam birine. (Belki değişmişimdir) Ama suya girince, iş değişir. Suyun kaldırma kuvveti evrensel bir yasa. Biliyorum. Kaldıracak ama orada tam bir teslimiyetle sırt üstü yatıyorum suya. Gözlerim bazen açık bazen kapalı. Bir yatakta yatarken gibi konforlu, Uzanıyorum suya. Onun sunduğu destek, sırtımı, kollarımı, bacaklarımı, başımı taşıması. Yok böyle bir huzur. 

Üzerine sıcak, sıcacık bir duş. Sevdiğim şarkıları açıyorum. Yazıyorum. Bir satır, bir satır daha. Antep gezisi, Antep'te iken bitiyor. Buluşmalar, sohbetler, kahkahalar... Hepsi geride şimdiden, hepsi birer hatıra... 

4 yorum:

  1. Seninle gezmiş gibi oldum, çarşı ne kadar da güzel…. Çok iyi etmişsin! Hem iş hem eğlence..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çarşı da, esnaf da çok renkli. Dönüş yolu uzun geldi. Yoruldum ama toplantı vesilesiyle görmüş oldum.

      Sil
  2. Güzel bir gezi olmuş. Sevgiyle kalın.

    YanıtlaSil