İçinizde küçük patlamalar yaşadığınız zamanlar oldu mu? Soru mu bu şimdi. Elbette oldu. Coşkular, hüzünler, kızgınlıklar, mutluluklar... Hep orada takılıp kalmak istediğiniz, konuşmak istediğiniz, orayı uzatmak istediğiniz anlar. Tüm tanıdıklarınızın, hatta tüm evrenin sıraya girmesini ve kapasitesi, sabrı oranında sizi dinlemesini, kesintisizce duygularınızı aktarabileceğiniz o yeryüzü cennetini yaratmak istediğiniz zamanlardan bahsediyorum. Kendini anlatmak, bir yeryüzü cenneti olabilir mi?
Kendini ifade etmek, her zaman kolay bir beceri değil. Pek çok sebebi var. Sosyal, psikolojik, toplumsal sebepler... En büyük kızgınlıkların, hayal kırıklıklarının sebebi çoğunlukla anlaşılmamak, engellenmek, susturulmak. Bunun, böyle olduğunu düşündüğümüzde, başlıyor bu süreç. O yüzden sahiden seni dinleyen insanların olması güzel şey. Bir arkadaşıma, bana kendimi iyi hissettiren, beni dinleyen birinden bahsediyordum, kalbimde özel yeri olduğunu fark etmeye başladığım birinden. Görüşme sıklığımız, süremiz oldukça az. Çatkapılarımız başlamadı henüz ama zamanın göreceliğini hissediyorum yine de. Onunla birlikteyken zaman yavaşlıyor, yoğunlaşıyor, uçuşuyor. Bunu anlattığım arkadaşım dikkatimi, görüşme sıklığından çok görüşülen anlardaki yoğunluğa ve bunun güzelliğine çekti. Belki arkadaşım haklıdır. Arkadaşım muhakkak haklı. Ancak insan doğasının açgözlülüğü de ortada. Güzel duyguları yaşama sıklığımız da artsın istiyoruz neticede.
*
Pazartesi akşamını acilde geçirdik. Annemin tansiyonum yükselir kaygısı nedeniyle tuz tüketimini azaltması, vücudunda sodyum eksikliğine yol açmış. Hep beraber acile gittik. İzotonik serum, yeniden kan değerleri vs derken gece 11'e doğru epeyce yorgun eve döndük. Mutfağa giriştik kızımla. Müziği açtık. Makineyi boşalttık, kirlileri yerleştirdik, ertesi gün gelecek misafir için yemek hazırlığı yaptık. Gece yarısı birer soda açıp bahçede oturduk karşılıklı. Kızımın deyişiyle patileri, birbirimizin kucağına uzatıp eski günleri konuştuk. Aldığımız yolu, kızım küçükken kendime zevkli bir an yaratmak istediğim ancak onun da bana eşlik etmesi gereken anlarda yaptığımız karşılıklı anlaşmaları, kimi küçük örnekleri, hayat karşısındaki zorlanmalarımızı, nasıl da iyi kotardığımızı konuştuk, yol arkadaşlığımızı, yakınlığımızı... Karşılıklı emeklerimizi gördüğümüz, takdir ettiğimiz bir gece oldu ve hastane sonrası kurduğumuz bu karşılıklı bağ, emeğin, sevginin görülmesi, takdir edilmesi bana çok iyi geldi.
*
Pazartesi akşamı yemek sonrası şehir dışından gelen iki arkadaşımla buluşma planı, annemin sağlık durumu nedeniyle iptal oldu. Ertesi akşam eve misafir gelmesi ve dün denize gitme planları ise gerçekleşti. Bir tanıdığım, kendisini bu konuda neredeyse uğursuz sayıyor, ne zaman plan yapsa, bir sebepten bozulduğunu düşünüyor ve üzülüyor. Bazen hayat izin vermiyor, öyle bir sıkışık döneme giriyoruz, öyle berbat bir an seçmiş oluyoruz ki, o çok istediğimiz buluşmayı, tatili, her neyse artık ertelemek durumunda kalıyoruz. Kendimizi şanssız, bahtsız saymakla, saymamak, hayatın içinde kendimize yarattığımız nefes alma alanlarının çok ya da az olmasıyla ilgili. Yeterince alan yaratamıyorsak, bu tür aksaklıklar galiba daha çok yıpratıyor bizi. Hayatımızla ilgili yazdığımız ve kendimize tekrar ettiğimiz hikâyenin içeriği önemli galiba. Ne dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder