Bu aralar üşenmemeye çalışıyorum.
Spor yapmaya, dışarı çıkmaya, bir davete icabet etmeye...
Pazar günü iki spontan ev daveti aldım. İkisine de gittim. Birinde kahve içtim. Diğerinde yemek yedim. İki dilim ıspanaklı böreği de aldım yanıma. Ertesi gün kızımın öğle yemeği oldu.
Dün bir arkadaşım birlikte spor yapar mıyız diye sordu. Tamam dedim, beş, on dakika içinde evden çıktım. Onu da aldım. Arabada "say yes" dönemimde olduğumu da duyurdum. Makûl seviyeler çerçevesinde elbette. Hâl böyleyken spordan sonra lobi barda oturup maden suyu içme teklifini geri çeviremezdim, ısmarlamasını da...
Bugün epeydir haberleşmediğim bir arkadaşımı aradım. Atölyeme gel, kahve içelim teklifini havada bırakmadım. Yarın için onu da programa aldım.
Üşenmemek güzel şey. Bunu büyük ölçüde spora başlamama ve enerji seviyemin artmasına bağlıyorum.
Geçen gün bir tanıdığa rastladım. Çıkardıkları dergi için yazı istedi. "Say yes" döneminde olduğuma göre belki de kalkıp bir şeyler yazmalıyım. İşin doğrusu öykü yazmayı özledim. Uzun zamandır elim varmıyor çünkü. Pek yazma modunda hissetmiyorum. İlham gelmesini de bekliyor değilim. İlham ancak çalışan ve hazır bir zihne gelir çünkü. Zaman zaman yoklayan yazmak istemiyorum modu bu, tanıyorum. Yazmanın gerektirdiği eve kapanma halini reddeden, dışarıya karışmayı tercih eden hal... Bu aralar böyleyim, yaşamayı, yazmaya tercih ediyorum. Belki hikaye ve ayrıntı topluyorum kim bilir...
Birkaç gündür, içimdeki şartlar ne olursa olsun, arada düşsem de, etrafımdaki dünyadan gelen davetleri fark etmeye, göz ardı etmemeye çalışıyorum. Bereketi, güzelliği bol olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder