Füsun Çetinel dördüncü çocuk kitabı Çiko'nun Seçimi'nde sirk okuluna gitmek ve büyüyünce sirkte çalışmak isteyen Seren ile yakın arkadaşı Cemo'nun hikâyesi üzerinden dostluk, büyüme, seçim yapma, seçimlerin olağan sonuçları, hayvan hakları ve hayvan sirklerinin acımasızlığını anlatıyor.
Deniz kitabı okudu ve merak ettiklerini Füsun Çetinel'e sordu.
Seren’in
babası neden kahvaltıda bile balık yemek istiyor?
Seren’in babası; uzak yol
kaptanı olduğu için zamanının büyük bir bölümünü gemilerde, deniz üstünde
geçiriyor. Ambarlardaki kuru veya dondurulmuş gıdaları yemekten bıkan bir
denizci ne yapar? Hemen oltasına davranır ve en lezzetli balıkları yakalar,
pişirir, afiyetle yer. Herhalde bu Seren’in babasında alışkanlık yaratmış canı
hep balık çekiyor…
Senin
de baban kaptanmış ve kitap çeviriyormuş. Seren sen misin? Kaptan da baban mı?
Yazarlara en sık sorulan
sorulardan biri. Yazdıkların senin hayatın mı? Beynimi bir kap gibi düşün.
Doğduğumdan beri gördüklerim, yaşadıklarım, okuduklarım, dinlediklerim her şey
her şey bu kaba doluyor. İş yazmaya gelince hayaller, gerçekler, yaşananlar,
kurgular birbirine karışmış olarak satırlara akıyor. Kolaysa gel de bu
karmaşada hangisi ben, hangisi Seren, hangisi Kaptan hangisi babam ayırmaya
çalış!
Diğer taraftan da çok yerinde
bir soru yakalamışsın Deniz arkadaşım. Belki de kendi hayatıma en çok yaklaşan
kitaplardan biri Çiko’nun Seçimi’dir.
Seren’le benzeşen bir sürü yanımız
var; örneğin hayvanları sevmek, sirklerde çalışma hayali, uzak yolculuklara
çıkmak, kitap okumak… Bir sürü de farklılıklarımız var. Belki kimse
inanmayacak, ben ablamla hiç kavga etmezdim. Bir kere şakalaşırken eline çatal
saplamıştım ama o da tabağımdaki köfteyi almaya çalışıyordu ve ben köftemi
kurtarmaya çalışırken olan oldu işte.
Kaptan, babama bir sürü yönden
benziyor. Babam da polisiye kitap çevirileri yapardı. Yemek pişirmeyi çok
severdi; özellikle deniz ürünlerini. Karada yaşamaktansa, gemide deniz üstünde
yaşamayı tercih ederdi. Pipo içerdi. Türk kahvesini çok severdi. Birlikte sirke
giderdik. Kitaptaki Kaptan’dan farklı
olarak; bilgisayarda değil daktiloda yazardı yazılarını çünkü o zamanlar daha
bilgisayarlar icat edilmemişti. Kahvaltıda sucuklu veya pastırmalı yumurta
yerdi. Muzlu krep yapmayı hiç bilmezdi.
Seren
neden büyüdüğünde ablasının büyümeyeceğini düşünüyor?
Hah!
Ben büyüyünce Bayan Mükemmel de büyümeyecek mi sanki! diyerek
isyan ediyor Seren. Büyümek istiyor
ama bir taraftan da ablasının da büyüyeceğini ve Bayan Mükemmel’in hep ablalık
yapacağını, onu gıcık edeceğini biliyor.
İspanyolcada
Çiko’nun çocuk anlamına geldiğini nereden biliyorsun?
Ben İspanyolca bilmiyorum.
Köpeğe isim arıyorduk. Aslında aklımda Miço ismi vardı. Tam Kaptan’a yakışacak
bir köpek ismi olurdu. Ama çok sevdiğim yazar Yalvaç Ural’ın yıllar önce
çıkardığı çocuk dergisinin de adı Miço’ydu. Başkasının bir şeyini çalmak gibi olacaktı
Miço adını kullanmak. İnternette köpek isimlerini taradım, hatırladıklarımı
yazdım, uydurdum ve upuzun bir liste hazırladım. Pek kolay olduğunu söyleyemem
ama sonunda editörümle birlikte Çiko’da karar kıldık. Çiko’nun Seçimi. Her iki
sözcükteki Ç harfi bir ahenk sağlıyordu söylenirken. Üstelik anlamı da- editör
yardımcımız İspanyolca bildiğinden bize anlamını söylemişti- pek hoşumuza
gitti.
Neden
Çiko tasmasını ağzında taşıyor?
Ah, bunu birçok terbiyeli ve
akıllı köpek yapar. Herhalde “Bana tasma takmana gerek yok, beni çekiştirmene
gerek yok. Seni takip edebilirim,” demek istiyorlar bize. Bazen de, “Haydi ama
tuvaletim geldi. Dışarı çıkmazsak şuracığa yaparım bak. Sonra beni suçlama,”
diyorlar. Veya “Biraz egzersiz hiç fena olmaz. Evde patates çuvalına döndük
oturmaktan,” demek istiyor olabilirler. Çiko; ailenin adaya gitmek için
hazırlandığını anlayınca onu da birlikte götürsünler diye hemen kapının yanına
koşup tasmasını ağzına alıyor.
Çiko
nasıl çok hızlı bir şekilde Türkçe öğreniyor?
Seren Türkçe öğrendiğini
sanıyor ama köpekler dört beş hatta bazen on veya on beş komutu- sözcüğü-
rahatlıkla kavrayabiliyorlar. Tabii sesin tonu ve bunu takip eden el kol
hareketleri de köpeğin anlamasını kolaylaştırıyor. Terrier cinsi köpekler
özellikle çok zeki oluyorlar. Son olarak kolaylaştırıcı formül; SEVGİ. Köpek
sevildiğini anlayınca daha çabuk öğreniyor. Aslında düşünüyorum da, biz
insanlar için de böyle değil mi? Sevdiğim öğretmenlerin derslerini hep daha çok
sevmiş ve daha çok çalışmışımdır.
Seren
neden Piranalarla Yüzen Çocuk
kitabının üzerine süt dökmüş?
Hayal et Deniz arkadaşım.
Okuldan çıkmışsın. Pelten çıkmış. Kaç saat ders dinlemişsin, sert sıralarda
oturmuşsun. Eve geliyorsun, rahat giysilerine kavuşuyorsun. Annen sana kek
yapmış, yanında süt. Oh, masaya yayılıyorsun. Bir taraftan kek tıkıştırıyorsun
ağzına, kucağında en sevdiğin kitap, lıkır lıkır süt. Kendinden geçmişsin. O
kitaba süt de dökülür, kek de bulaşır. Başına her şey gelir ama olsun kitabın
keyfi bazen de böyle çıkar ne yapalım. O kadar da olsun.
Neden
ablası Seren’i dolaba kapatıyor, iplerle bağlıyor polisçilik oynuyoruz diyor?
Oyun oynarken kardeşler
arasında böyle şeyler olabilir. Birbirlerine zarar vermemek koşuluyla tabii.
Seren ablasının kurallarına uyuyor, belki de biraz korkuyor ya ablam benimle
oynamak istemezse diye. Abla da ‘Ben büyüğüm oyunun kurallarını koyarım. Şu
ufaklığa gününü göstereyim,’ diye düşünüyor galiba.
Kaptan’ın
kahvaltıda yaptığı muzlu krepin tarifini verir misin?
Bu soruyu okuyunca canım muzlu
krep çekti.
1 çırpılmış yumurta
1 bardak süt
2 yemek kaşığı sıvı yağ
2 iyice ezilmiş püre haline
gelmiş muz
1 bardak un
1 yemek kaşığı şeker
2 çay kaşığı kabartma tozu
1 cimcik tuz
Un, tuz, şeker ve kabartma
tozunu karıştır. Başka bir çanakta süt, sıvı yağ, yumurta ve muz püresini iyice
çırparak karıştır. İki karışımı birbirine ekle. Az yağla kızdırılmış krep
tavasına kepçeyle dökerek çift taraflı pişir.
Afiyet olsun!
Buraya
geldiğinde “İnsanların konuşmalarını dinliyorum,” dedin. Peki bunu neden yapıyorsun?
Çanakkale’de yaptığımız
söyleşiyi kastediyorsun değil mi? İlk başta bu kulağa çok kaba gelebilir. Bize
öğretilen şey insanları dinlemenin ayıp olduğu. Ama ben onları dedikodu yapmak
için dinlemiyorum ki. Onların hikâyelerini merak ediyorum. Bu hikâyeleri
öğrenmenin en kolay yolu onları dinlemek, hareketlerini, yüz mimiklerini
gözlemek. Çeşitli defterlerim var. Bazısına konuşmaları yazıyorum, bazısına
insanların giysilerini, saç, kaş, ağız veya göz şekillerini. Bazı defterlere
ise farklı mekânları. Romanlarımda, öykülerimde veya şiirlerimde bu notlarımı
kullanabiliyorum. Aslında insanların konuşmalarını dinlemek, hikâyeler kurmak,
yazmak; onları anlamama ve sevmeme yardımcı oluyor.
Sorularımı
cevapladığın için teşekkür ederim.
Ben çok teşekkür ederim Deniz
arkadaşım, senin sayende kitap hakkında düşünmediğim şeyleri düşündüm.
Soruların epey terletti beni.
Çiko'nun Seçimi
Yazan Füsun Çetinel
Resimleyen Maria Brzozowska
Günışığı Kitaplığı
9-11 yaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder