Koreli sinemacı Lee Chang-dong, Haruki
Murakami’nin Ahır Yakmak
adlı hikâyesinden esinlenerek çektiği Burning
(Şüphe) filminde bugünün genç insanlarının hayatını anlatıyor.
Chang-dong verdiği bir söyleşide
filme başlama motivasyonunu şu sözlerle anlatıyor:
“Uzun bir zaman boyunca genç insanlar,
özellikle de bu kuşağın gençleri hakkında bir hikâye anlatmak istedim. Geçmiş
projelerimden bazıları ‘Proje Öfke’ olarak adlandırılmıştı. Bunun nedeni şu;
bugün dünya genelindeki herkes, milletine, dinine ve sosyal statüsüne bakılmaksızın
farklı nedenlerden ötürü öfkeli görünüyor. Gençlerin bilhassa aciliyeti olan
bir sorun. Bugün Kore'de yaşayan Y kuşağı, ebeveynlerinden daha kötü durumda
olan ilk kuşak olacak. Geleceğin önemli ölçüde değişmeyeceğini düşünüyorlar. Bu
film, içi bastırılmış öfke dolu, aciz olduklarını hisseden genç insanlar
hakkında.”
Filmin odağında, üç genç insan var: Jong
Su Lee, Hae mi ve Ben.
Jong Su Lee yaratıcı yazarlık bölümünü
bitirmiştir. Yazılmaya değer hikâyesini ararken kuryelik gibi işler
yapmaktadır. Dairesini boşaltmak zorunda kalınca geçici olarak çocukluğunun ve
gençliğinin geçtiği Paju'ya, aileden kalma çiftlik evine döner. Babası öfkeli
bir adamdır. Hakkında bir devlet memuruna saldırmak yüzünden açılan bir davanın
sanığıdır. Kısa süre sonra tutuklusu da olacaktır. Babanın öfke probleminin
aileyi dağıttığı, annenin uzun yıllar önce onları terk edip gittiği
anlaşılmaktadır.
Hae mi, Jong Su Lee'nin çocukluk
arkadaşıdır. Ünlü bir ustadan pandomim dersleri almakta, geçimini sağlamak için
fazlaca gelir sağlamayan günlük tanıtım işlerinde çalışmaktadır. Bu tanıtım
işlerinden birinde çalışırken tesadüfen karşılaşırlar ve yeniden görüşmeye
başlarlar. Hae mi’nin hayata karşı büyük bir açlığı vardır. Bu açlığı
giderebilmek için Afrika'ya seyahate gider. Hakkında çok şey duyduğu bir
kabilenin büyük ve küçük açlık üzerine seremonilerini yakından görmek,
deneyimlemek istemektedir. Jong Su
Lee'den yokluğunda kedisi Kazan'a bakmasını ister. Dönüşe geçerken Jong Su
Lee'yi arar ve kendisini havaalanında karşılamasını ister.
Ben, Hae mi'nin havaalanında tanıştığı
yeni arkadaşıdır. Jong Su Lee'nin yazar olduğunu öğrendiği için onunla tanışmak
ister. Zengindir, güzel bir evi vardır. Kibardır. Hae mi’yi çok
heyecanlandıran, hakkında coşkuyla konuşmasını sağlayan türde deneyimler Ben’in
üzerinden geçip gitmekte, onda herhangi bir heyecan ya da coşku yaratmamaktadır.
Çok genç olmasına karşın sürdüğü konforlu ve rahat yaşamla Hae mi ve Jong Su
Lee’den ayrılmaktadır. Hae mi’nin anlattıklarına karşı ilgisizliği,
arkadaşlarının Hae mi’ye karşı alaycı tutumlarından rahatsız olmaması
aralarındaki ilişkinin sahiciliği ve samimiyetine gölge düşürmektedir.
Üçlü son kez Jong Su Lee'nin babasına
ait çiftlik evinde bir araya gelir. Yemek yer, ot çeker ve sohbet ederler.
Alkol ve sigaranın etkisiyle sızan Hae mi uyurken Ben, Jong Su Lee'ye sera
yaktığını anlatır. Ben'in başkalarının seralarını izin almadan yakması Jong Su
Lee'nin kafasını karıştırsa, kendinde bu seçimi yapma hakkı bulmasından
rahatsızlık duysa da Ben kendinden son derece emindir. İzah eder:
“Başkalarının seralarını izin almadan
yakıyorum. Tabii yangının büyümesini istemem, seraları ona göre seçiyorum.
Yalnızca seraları yakmak istiyorum.”
Sohbet ilerler. Ben aşağı yukarı iki
ayda bir sera yaktığını, her zaman elinin altında uygun bir sera olmayacağı
için önceden seçtiğini söyler. Konuşma Ben'in yakında yeni bir sera yakacağını,
seranın çok yakında olduğunu, kontrol etmek için geldiğini söylemesiyle devam
eder. Hae mi uyanır, giderler. Seralar bir anda Jong Su Lee’nin ilgi alanına
girer. Ben’in yakabileceği türden derme çatma seraların yerini belirler, günlük
yürüyüşleri esnasında her birini kontrol eder. Sera konusunu neredeyse kendi
yangın çıkartacak denli takıntı hâline getirir.
Hikâyenin kalan kısmında Jong Su Lee,
Ben’in yaktığını söylediği seranın ve sırra kadem basmış Hae mi’nin izini
sürer. Sıkı olay örgüsü, olayın çözülmesine yardımcı olacak türden ayrıntı
zenginliği sizi iyi bir polisiyenin içinde tutar ve tatmin eder ancak Burning (Şüphe) filmi, kayıp bir kadını
bulmak, ipuçlarını takip etmek ve gizemin bir bir çözülmesinden çok daha
fazlasıdır. Yönetmen Lee Chang-dong ilk bakışta polisiye gibi duran, böyle
algılanmasında da hiçbir sakınca olmayan filmde işsizlik, geçim sıkıntısı,
anlam arayışı, sınıf çatışması, umutsuzluk ve öfke gibi
problemleri işleyerek siyasal ve toplumsal bir eleştiri de yapar. Ve
Murakami’nin hikâyesinin üzerine çıkar. Zira Murakami’nin hikâyesinde anlatıcı
yazar otuz bir yaşında evli bir adamdır. Olayları üzerinden üç yıl geçtikten sonra
aktarmakta ve hikâye anlatıcısı olmanın ötesine geçmemektedir. Lee
Chang-dong’un uyarlamasındaki yerinde değişiklikler, okurun beklentisi olan ama
anlatılması zorunlu olmayan parçaların genişlemesini, hikâyenin zenginleşmesini,
kahramanların inandırıcılığının artmasını sağlarken, edebiyat uyarlamalarında
sıkça rastlanan aslına uymanın yol açtığı yavanlığın da önüne geçiyor.
Burning
(Şüphe) merak ve gizem
dozunun hiç düşmediği, ne anlattığı kadar nasıl anlatacağını da iyi bilen ve
buna kafa yoran bir yönetmenin elinden çıkma bir film. Chang-dong ana rayda
anlatılan hikâyeden çok daha fazlasını arayan izleyiciye Hae mi’nin ünlü
mandalina soyma numarasıyla bir kanca atmayı da ihmal etmiyor. Hikâyede de önemli yer tutan mandalina
soyma numarasında Hae mi hayali bir mandalinayı soyar, kabuklarını bir
kenara atar, mandalina dilimlerini yer ve çekirdeklerini çıkartır. Hae mi
kendisini yetenekli bulan Jong Su Lee'yi şöyle yanıtlar:
“Aslında çok basit. Yetenekle bir ilgisi
yok. Yaptığım şey burada mandalina olduğuna kendimi inandırmak değil. Burada
mandalina olmadığını unutmak gerekiyor. Hepsi bu.”
Buradan hareketle izleyici kendisine
pekala şu soruyu sorabilir:
Jong Su Lee kendisini burada Hae mi
olduğuna inandıran bir yazar mıdır, yoksa Hae mi’nin olmadığını unutan bir
yazar mı? Karar sizin.
* Bu yazı 20 Ekim 2019 tarihinde Parşömen Fanzin'de yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder