16 Mart 2017 Perşembe

444 0 ...

Para kazanmanın pek çok yolu var elbette ancak belli bir profesyonel işi yıllar boyu sürdüğünüzde, uzmanlığa olan inancınız artıyor ve kendinizi diğer (farklı branşlar da olsa) uzmanlarla beraber "ne iş olsa yaparım abi" kafasını eleştirirken buluyorsunuz. Bu durum sadece diplomasız mesleklerle sınırlı değil, oysa. Türkiye'de pek çok kişi, aldığı lisans eğitimiyle ilgili iş kollarında çalış(a)mıyor. En yaygın örneği bankacılık ve çağrı merkezi sektörleri olmalı. Müdürlerinin talimatıyla beni (ve hepimizi) kredi kartı ya da kredi almak, internet kotası yükseltmek vb. gerekçelerle arayanlara pek de kibar davrandığımı söyleyemem. Telefonda uzun uzun sohbet etmeyi oldum olası sevmiyorum. Dolayısıyla aslında ihtiyaç duymadığım bu arzları bana ileten şahıslarla iletişim kurma konusunda çok hevesli değilim. Bir de henüz konuşmanın başında uzun soyadımı yanlış telaffuz ettiklerini duyduğumda, eni konu içim sıkılıyor, konuşmayı sürdürmek istemiyorum. Bazen sırf bu sebeple, belki de işime yarayabilecek ürünlere dair bilgiyi alamadığımı düşünüyorum ve açık yüreklilikle, can kulağıyla dinlemeye niyet ediyorum. Bu konuda eskiye nazaran daha sabırlıyım. Gel gör ki, (umarım istisnadır) çağrı merkezlerinin çalışanlarının diksiyonları, seçtikleri kelimeler, konuşma tarzları bana ne sunduklarını anlamamın önünde ciddi bir engel. Tüm kalbimle değişmeye ve iletişim kurmak için dinlemeye niyet etmişken, dilin bir araç olarak dahi kullanılamadığını görmek bende bezginlik ve kızgınlık yaratıyor  ve sonuç değişmiyor. Görüşmeyi olanca hızımla sonlandırıyorum. Çağrı merkezi çalışanlarıyla tek derdi olan ben miyim?

2 yorum:

  1. Hepimiz aynı çarkın dişlileri arasındayız. Birbirimize iyi davranalım bence. Tabi dediğin gibi, insan bazen sinir oluyor ama bizi arayan müşteri temilcisinin bizim kotamızı yükseltmek, paketimizi bilmem ne yapmakla ilgili gerçek bir kaygı duyduğunu sanmıyorum. Nasıl duysun? Hatta neden duysun ki? Gayri insani şartlarda çalıştıklarını da unutmamak lazım. Derim.

    YanıtlaSil