Benim İçin Yazı Hâlâ Bir Terapi
“Yine
mi duvarlara konuşuyorsun?”
Ben
9 yaşındayım. Tuvaletteyim. Annem bu soruyu kapının dışından soruyor. Bu
annemin sık sık sorduğu bir soru çünkü ben hep duvarlara, kendi kendime
konuşuyorum. Yazı yolculuğun nereden başladı diye sorduklarında önce bu anı
gelir aklıma. Yazıyı bir yol olarak seçmeden çok önce sanırım kurgu vardı
hayatımda. Birisini ziyarete gitmeden önce onunla yapacağımız sohbetin tüm
diyaloglarını, neler olacağını zihnimde kurgulardım. Bugün bunun belki de bir
savunma olduğunu düşünüyorum. Kendimi gelecekte olabileceklere hazırlamak gibi.
Demek ki kaygılarım vardı, sorularım oluşuyordu. Kurgu beni okumaya, okuma daha
çok sorgulamaya taşıdı. Sonra o zihnimdeki sesler çoğalınca, bir yere akmaları
gerekti. Sanırım ben de yazmaya başladım.
Üniversite
zamanı geldiğinde Amerika’da yaşıyorduk.
Yaratıcı yazarlık okumak istediğimi çok iyi biliyordum ama yine de
işletme seçtim. Iki sene sonra beni bölümden attılar, iktisad okumayı denedim,
gazetecilik denedim. Olmadı. Sonunda edebiyat fakültesine girdim ve not
ortalamamı 0.75’den 3’e çıkarttım. Yaratıcı Yazarlık Lisans diploması ile
okuldan ayrılırken yazar olduğumu sanıyordum. Tek eksiğim deneyim diye
düşünüyordum. O zamanlar yeni mezunlar New York’ta ölüm haberleri yazardı,
Yüksek Lisans okurlardı veya kitap yazmaya, yazar olarak deneyim kazanmaya
başlardı. Belki de korktuğum içindir, ben yine yazıdan vazgeçtim ve İngilizce
öğretmenliğine kaydım. Aradan yine yıllar geçti. O yıllarda ailemi bırakıp
Türkiye’ye geldim. Amerika’nın düzenli sistematik yaşamından sonra Türkiye bir
yazar için cennet gibiydi. Her gün yeni bir olay, farklı kişiler ve değişim
olan bu ülkede kesin yazar olurdum. Yine öğretmen oldum ve yüksek lisansımı
eğitim üzerine yaptım. Sanırım hep kaçtım. Yazmaktan kaçmadım, yazmaya devam
ettim ama paylaşmak ürkütüyordu. Başarısız olmak, beğenilmemek gibi
kaygılarımdan dolayı hep erteledim. Ertelerken bir yandan da sürekli yazmak
üzerine bilgimi arttırıyor, kendi kendime yazıyordum. O dönemlerde bir öykü
yazdım, İngilizce. O bir uluslararası kadın dergisinde yayımlandı ve ben 100
dolar kazandım. Yine de kendime ve yazıma inancım zayıftı ve üstüne gitmedim.
Kendi
kendime yazdıklarım bir süre sonra terapi olmaya başladı. Yazdıkça
yaşadıklarıma anlam veriyor, kendimi oluşturuyordum bir anlamda. Öğretmenlikten
şifacılığa geçtim. Uzun bir süre Reiki, EFT, Geçmiş Yaşam terapisi gibi enerji
bazlı çalışmalar yaptım. Ama yazı hep vardı hayatımda. Sadece bana aitti. Sonra
bir gün birisi istedi diye yazmayı küçük bir gruba öğretmeye başladım. Ve
herşey ondan sonra farklı bir yola girdi. Belki de yazarlıktan daha çok
sevdiğim öğretme yolunun benim için doğru yol olduğunu şimdi görebiliyorum.
Öğrenciler arttı, derslerin sayısı çoğaldı. O arada ben iki kitap çıkarttım.
Yazarak Hafifleyin ve Şifayı Beklerken bildiğim, denediğim yazı alıştırmalarını,
kendi yolculuğumu, farkındalıklarımı başkalarıyla paylaşma çabamdı. Her iki
kitabı da yazarken yıllar içinde biriken yazılarımı topladım, derledim, kitap
yaptım. Son kitabım Hepsi 6dk, Mart başında çıkıyor. O da üç yıldır yazdığım
altı dakika yazılarının derlemesidir. Hepsinde benim yolculuğumun izleri var.
Ben her zaman yazının bir sonuç değil, bir süreç olduğunu düşündüm, öyle
yaşadım. Süreç iyi, doyumlu ve dürüst yaşanırsa, yazılar o dürüstlüğü yansıtır,
insanın ruhunun en kuytu köşelerinden çıkarsa sonuç zaten oluşur inancım hep
vardı.
Verdiğim
dersler çoğalınca, mekânlar tutmaya başladım. Orada ders verdim. 2010 yılında
İstanbul’u Yazıyorum projesi ile 4 yıl sürecek bir yolculuğa çıktım. Her ay
İstanbul bizim yazı mekânımız oldu. Bazen 10 bazen 30, çoğu kadın, yazmayı
sevenlerle buluştuk ve semt semt İstanbul’u gezdik, bize nasıl dokunduğunu
yazıyla anlattık. İstanbul’u Yazıyorum beni 2012’de daha büyük bir hamle yapmaya
taşıdı ve Yazı Evi’ni açtım. Önceleri kendim için bir yazı alanı olarak
düşündüm Yazı Evini. Belki evinde yazmakta zorlananlar gelir, beraber yazarız
dedim. İlk atölyeme on dört kişi kaydoldu. Yazı Evi hızla çoğaldı. İyi yazan
dostlarım oldu, onlar ders vermeye başladı. Derken aradan beş yıl geçti ve
bugün Roman’dan Şiir’e uzanan, çok değerli, yazmak isteyen insanlara cesaret
vermeyi öncelik sayan eğitmenlerin yürüttüğü bir atölye yelpazemiz var.
Üç
senedir roman yazmaya çalışıyorum. Her sene yaz aylarında yazıyor, kışın romanı
uykuya yatırıyorum. Sanıyorum kurduğum yaşamları sindirmem, onları anlamam ve
tanımam gerekiyor. Ben yaralı karakterler getirdim romanıma, şimdi onlarla
çalışıp onların iyileşmesine çabalıyorum. Bu da zaman alıyor doğal olarak. Yazı
Evi'nde benim verdiğim tüm yazı atölyelerine bir şekilde terapi giriyor çünkü benim
için yazı hâlâ bir terapi. O hiç değişmedi.
YEŞİM CİMCOZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder