“Sen bizim dağ köylerini bilmezsin hoca, devlet istese her an konar
istemese de kardan, kıştan, kıyametten dokuz ay Allah’a, üç ay da şehre
bağlı bırakır. Dişlerim çeneme kadar iltihaplanmış, ağrıdan
kıvranıyordum. Duvarlara başımı vuruyor, yüzüm acıdan ekşiyor, uzandığım
minderler her kıvranışımda halıları kaldırıyor, üzerimdeki kazağı
boğazıma dek çekiştiriyordum, soğuk hava çıplaklığıma sokuluyordu. Uyku,
yemek, su, çay haramdı bana.
Kâh yılan tıslamasını andırırcasına, kâh penseyle tırnaklarım
çekiliyormuşçasına ağrıdan havlıyordum. Dakikalarca dişlerimin
iltihabını damağımda biriktiriyor, tükürüyordum. Ağzımı aralayıp
dışarının soğuğunu dişlerime doluşturuyordum. Çenemi, camları,
duvarları, kapıları yumrukluyor, kanayan parmaklarımın yarasını fark
etmiyordum. Şakaklarımda zonklayan ağrı sinirlerime vuruyor, karnımı
deliyor, göğüs kafesimden gövdemin zerresine kadar soğuk terler
akıtıyordu. Yüzümün sol tarafı bazen şişiyordu, aynadan kendime
bakmaktan korkuyordum. Annem, babam çektiğim acının huzurunda çaresizce
bakıyorlardı. Hiçbir şey fayda etmiyordu. Neyse akşam karanlığı çökmek
üzereyken köpekler uzun aradan sonra hep birden havlamaya başlamıştı.
Pencerede dışarıya başımı çıkarıp etrafı seyrediyordum. Sonra kapının
sertçe vurulduğunu duydum. Annem açar açmaz, karşıdaki duvara çarpıp
yere serildi. Babamla kalktık derken, içeri girdiler, silahlarını
doğrulttular, duvardaki av tüfeğini biri duvardan almaya çalışırken ben
anneme doğru yöneldim. Ensemden tutarak duvara savurdular, ayağa kalkar
kalkmaz askerlerden biri silahın kabzasını çenemin soluna doğru geçirdi.
Ağzım yüzüm kan içinde kaldı. Babama sorular soruyorlar, bilmiyorum,
dedikçe vuruyorlardı. Beni de unutmuyorlardı, yüzüme yumruklarını
yerleştiriyor, botlarıyla da basıyorlardı. Neyse ki çekip gittiler,
babamın elmacık kemiğinin üstü şişmiş, morarmıştı. Annem ikimizin yüzünü
sıcak suyla yıkadı. Öyle rahatlamıştım ki hocam, dişimi bile o an
unutmuştum. Dilimi ağrıyan dişime vurduğumda boşluğu hissetmiştim.
Minderlerin, halıların üzerine baktım; ağrıyan dişimle birlikte kırılan
iki diş daha buldum. Yüzümü sevinç kaplamıştı, sızı hafif hafif vursa da
artık ağrı falan yoktu.
Mustafa Orman'ın ilk öykü kitabı Derdin İncinmesin'de yer alan Diş öyküsünden bir bölüm.
Öykünün tamamını Birgün Pazar'dan okuyabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder