*Ekmekvegül'Ün "Edebiyat dünyasından kadınlar anlatıyor" serisinde yayımlanan yazım:
*Yazın alanının
erkek egemen yapısı son dönemde kadın yazarların sosyal medyada ortaya koyduğu
taciz anlatılarıyla daha görünür hale geldi. Genellikle erkeklerin “usta yazar,
eleştirmen, jüri üyesi” olduğu edebiyat dünyasında bir kadın olarak var olmak
ne demek?
Okudukça, okuduklarına
daha yakından baktıkça başlıyor her şey; sevdiğimiz, öykündüğümüz, usta
bildiğimiz yazarlar gibi yazma hevesiyle yontuyoruz kalemin ucunu, elimizi
kolumuzu bağlayan, bizi çekiştiren onca meşguliyete rağmen üstelik. Bu dünyada
kadın olmak, kadın olarak yazmaktan fazla da bir muradımız yok. Yazmak ne
sevilmek için, ne para ne de şöhret için. Olsa olsa yara izlerimizden
devşirdiğimiz öykülere söz geçirmeyi bilmediğimizden ya da onları görmezden
gelirsek renklerimizi yitirdiğimizi deneyimlediğimizden.
*Edebiyat dünyasının hangi dinamikleri sizce kadınlara
yönelik taciz ve ayrımcılığı besliyor?
Yunan mitolojisinin en
garip doğum hikâyelerinden biri Zeus ve
Metis’in kızı, akıl, sanat, strateji, barış ve savaşın tanrıçası Athena’ya ait
olandır. Zeus, zeki ve bilge karısı Metis’ten ve ondan doğacak çocukların kendi
iktidarını sarsmasından korkar ve karısını yutar. Bu sırada Metis, çoktan
Athena’ya hamile kalmıştır. Zeus’un kafasında bir şişlik belirir, gün geçtikçe
de büyür. Çektiği şiddetli baş ağrılarına dayanamayan Zeus, Ateş Tanrısı
Hephaistos’tan en güçlü balyozuyla kafasına vurmasını ister. Hephaistos’un
darbesiyle Zeus’un başının içinden miğferi ve zırhıyla Athena belirir ve “Ben
Pallas Athena. Diğer tanrılardan saygı bekliyorum,” der.
Buna “mitolojik bir
hikâye,” diyerek geçmek mümkün değil. Kadının ona tanınan özel alandan kamusal
alana çıkması, aklıyla, yapıtlarıyla yer almaya cüret etmesi, kendisini o aklın
yaratıcısı erkek zihinlerin içerisinden doğurarak ve farkına varmadan oradan
gelecek onayı, saygıyı bekleyerek gerçekleşiyor. Bu da erkeği otoriter kılan, kadınlara
yönelik taciz ve ayrımcılığı besleyen en büyük damar bana kalırsa.
Sizce bu nasıl değişir?
Dergilerin, kitap
eklerinin editörlerinin büyük çoğunluğunun erkek olduğu, erkek yazarların yapıtlarının
daha çok incelendiği, ödüllendirildiği, ölmüş erkek yazarların isimlerinin
edebiyat tarihine daha kalın puntolarla geçtiği bir ortamda, kadın
akademisyenlerin edebiyat tarihini yeniden yazma, sesi kısılan, görmezden gelinen
kadın yazarları diriltmesi, akademinin sınırları dışına çıkarma çabası çok
değerli, değişimi başlatacak denli de güçlü.
Kadınlar olarak kadın
yazarların yapıtları için yapılan “duyarlı kadın diliyle çocukları ve kadınları
yazıyor,” klişesinden daha gür, eleştirel bakış açılarını ortaya koymamız şart.
Yaz aylarında sosyal
medyada başlatılan #erkekyerinibilsin başlığı altında kadının, yıllarca maruz
bırakıldığı cinsiyetçi söylemi erkeğe yönelterek mizaha çevirmesi, bu yerleşik
bakış açısının gülünçlüğünü ortaya koymak açısından yerinde bir girişimdi. İlgi
çektiğini ve farkındalık yarattığını düşünüyorum.
Son olarak Cinsel
Şiddetle Mücadele Derneği işbirliğiyle kimi okullarda yürütülen gençlere
duygusal ilişkilerdeki baskı, kontrol, şiddet davranışlarını eşitlikçi bir
bakış açısıyla değerlendirmelerini sağlamayı hedefleyen “Güç Değil Eşitlik”
temalı eğitimlerin yaygınlaşması büyük fark yaratacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder